Siz onları duyamasanız da evlerin de bir lisanı vardır okumasını bilene.

Kim bilir hangi vakitlerde hangi kişilerle hayat bulmuştur onca ahşap onca taş.

Toprağıyla suyuyla karılan harcı, içindeki insan kemikleştirmiş ona ruhunu üflemiştir derinden. Bir gün ansızın çıkıp gideceğini bile bile kucak açıp yuva olmuştur dört duvardan ibaret fakirhane, vefasızlık abidesi insanoğlunun kimliğine .

Önce eşler sonra çocuklar, anne baba büyük büyük varlıklar teker teker sırasını savarken, dökülen yapraklarla beraber sıkıca sarılmıştır toprağa kök niyetine.

Şen kahkahalar çılgın hâyâller, telaşla ahbap olmuş işleyen çark ve bu çarkın öznesi alınan nefesler .

Bahardan yaza yazdan kışa mevsim hazırlığını yapan fani , çalışkan karıncayla yarış ederken duruverir bir gün ansızın hiç bitmeyeceğini sandığı koşuşturma . Topraktan geldik toprağa gideceğiz diye söylenen ruh hep eksiktir beden heybesine doldurduğu erzakta . Ne çıkar kıyamet kopsa diye umursamayanlara inat son pişmanlığıyla baş başa kalan inanç özürlüsü biçare, geçtiğini anlasa da işin son bir tövbeyle sığınır umuda .

Hayat her şeyin suçlusuymuş gibi daima iftiraya uğrar da yine de çıkarmaz sesini faninin bakışlarındaki boşluğa .

‘’ Ah be evladım toplanın baş ucuma ‘’der, güneşin keskin ışıkları,  ‘’toplanın da son kez varın farkına dönen dünyanın geçici sıradan  oyalanmaların telaşına.’’

‘’ Kısır kelimelerin kısırlaştırdığı dere yataklarından dökülen zerrelerin masumiyetine bir bakın . Bakın öyle hiç tanımadığınızı sandığınız uzaklardan değil yakından kendinize. ‘’

Sâlâlar evlerin kiremitlerini aşmış cami minarelerinden evvel gönül minarelerine konmuş kanatlı kervan . Çıkıp gideceği yuvadan hüzünlü gözlerle seyrederken maziyi, tutun ellerinden iki büklüm toprağın . 

Çok değil daha birkaç yıl önce tuğlasını ellerinizle ördüğünüz duvarlarınıza bivefa olmayın varlığınızla .

Hâlini sorun kapının pencerenin yere serilmiş Anadolu kokan kilimin ,  duvarda kâlp atışlarıyla işleyen hüzünlü sââtin .

Kulak kabartın yaşanmışlıkların şahidi terk etmeye hazırlandığınız kahverengilere .

Birazdan yeşille tanışacak olmanız engel mi şimdinin vasiyetine .

Silik çerçeveli fotoğraflar renkli karelerin dilinden anlamazmış gibi kırmayın tebessüm eden çehreleri .

Bembeyaz damatlığınız bembeyaz gelinliğiniz kilitli sandıklardan çıkartılırken , son kez gülümseyin ellerinizle ilmek ilmek ördüğünüz fakirhanenize .

Kim demiş taşların toprakların , suların ırmakların dili yok diye . Eğer hâlâ alfabedeyse yazılacak satırlar bir de buradan bakın bulutlu gökyüzüne , buradan okuyun okuyabildiğiniz kadar .

Evler evler yuvalar , son yolcuyu uğurlarken hep vefakâr .

    Sibel Çakcak

 

 

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981