Bazı insanlar vardır ki onlar bedenen bu fani âlemden göçüp gitseler de daima güzel hatırlanırlar . İşte İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmed Âkif Ersoy da bu güzel hatırlanan insanlardandır .
Yazdıkları , söyleyip anlattıkları , inançlı ve sağlam duruşuyla bize bıraktığı yaşam tarzı birkaç cümleye sığdırılamayacak kadar engin bir deryadır .
Hayatın basamaklarında gölgemizle bir inip bir çıkarken ne çok ders alınacak şahsiyetler var mazimizde . Ati de bizden pek çok güzellikler bekler elbette .
Doğruluk dürüstlük vicdan merhamet , ilim bilim , hak hukuk adalet daha neler neler .
Yer ; İstanbul Yeniköy , Âkif burada oturan bir ahbabıyla buluşmak için sözleşir . Fakat o da ne ! o gün fırtınalı yağmurlu şiddetli bir hava İstanbul ‘ da . Âkif söz verdiği üzere fırtınalı yağmurlu hava şartlarına rağmen yollara düşer , sırılsıklam bir vaziyette tam vaktinde arkadaşıyla sözleştiği yere gelir . Arkadaşıysa Âkif ‘ in gelemeyeceğini düşünerek sözleştikleri saatte orada bulunmaz . Âkif gelir , bir süre bekler ve gerisin geri çeker gider . Ertesi gün arkadaşı , durumu izah ve özür için onunla konuşmak istese de Âkif onu dinlemez ve tam altı ay o arkadaşına konuşmaz . Çünkü söz namustur Âkif ‘ in nazarında , ölüm ve hastalık gibi sebepler olmadıkça mutlaka tutulması , yerine getirilmesi gerekir .
Basit gibi görünen ama hiç de öyle olmayan bu yaşanmış hakikatten alınacak öyle büyük dersler var ki .
Sadece Âkif mi , tarihe baktığımızda farklı farklı alanlarda meşguliyetleri olan lakin geride birbirine benzeyen ibretlik yaşam öyküleri bırakan ne kadar da çok değerli şahsiyetler var bir bilseniz .
İnsan kendine sormadan edemiyor doğrusu günümüzde hâlâ sözüne sadık , dürüst , merhametli insanlar kaldı mı diye !
Hak ve hukukun , gerçek adaletin , sağlam imanın nurundan bîhaber nefes alıp giderken sürü gibi hissetmemek mümkün değil .
Yıkılan duvarların ardında kalmış sanki insanlığımız toz bulutu etrafı sarmış vaziyette . Çığlıklar atanda yok hani biraz silkinip atmaya kalksan sesini duyan da .
Savaş yok bu topraklarda lakin günden güne eriyor insanlık ! Bir dediği bir dediğini tutmayan , adı üstünde kapkara yalana pembe kılıfını giydirip temize çıkan , fakirin fukaranın tüyü bitmemiş yetimin hakkını arsızca yiyen , hile ve dalavereyle birbirinin haklarına tecavüz eden , görgüsüz cahiller ordusuyla yani kendimizle savaşıyoruz.
Bugün kara dediğine yarın ak diyen , dünya düzenini eğrilikle işleten çıkarlar piyadeleriyle oynanıyor satrancın en alâsı .
Hiç kendimizi kenara çekmeyelim sevgili hanım efendiler , sevgili bey efendiler ! biz de sömürüyor sömürülüyoruz . İstisnalar kaideyi bozmuyor maalesef .
Zaman mefhumu aleyhimize işliyor ve kahve fincanımız elimizde sımsıcak koltuğumuzda olup bitenleri sadece seyrediyor ve rolümüzü oynuyoruz .
Nerede Âkif ‘ in dürüstlüğü inceliği nerede çağımızın hasta ruhlu vampirleri .
Ağızlar açıldığında çıkan nahoş kelimelerden kızarmıyor artık suratlar , verilip te tutulmayan sözlere özür bile dilenmiyor sonradan . Camiler ağzına kadar dolu olsa ne yazar bin bir şeytanla kılınıyorsa namaz .
Büyük balık küçük balığı yutuyor ,aç olmasa da mideler inadına tıka basa doluyor , Dicle ‘ nin kenarında kurtlar kuzuları kaparken alt üst sağ sol ahalisiyle köşeleri dönüyor .
Çalıştığı yerin mumlarını kendi işi için kullananlar , çoluk çocuk ailesiyle kurumun malını toplayanlar ne ararsanız var bizim diyarda .
Bir tek insanlık denilen etiket kalmış öksüz o da firarda !..
Sibel Çakcak