Okuyup yazıyor konuşup anlatıyoruz , hiç susmuyor arayışımız . En büyük sırdaşımız satır araları oluyor bazen , kendimizle hesaplaşmalar denizinde boğulup gidenlerimiz de var suyun üstünü görenlerimiz de . Hayat , her şeyin kabahatlisiymiş sanki faturayı ona çıkaranlar  çoğunluğu oluşturmakta . Kalabalıklar arasında yalnız kalmış maneviyat mücadelesinde savunmasız bırakılmışız  . Bir yerlerde ve bir şeyler de terslik olsa gerek hepimizin ruh sağlığı tehlike altında . Fırtınaya yakalanmış derme çatma sandallar misali yalpalıyor kayalıklara çarpıyoruz . Peki bu nerede ne zaman sonlanacağını bilmediğimiz ömür yolculuğunda yalnız mıyız gerçekten? Tabi ki hayır .
       Düşünen insan er ya da geç hakikâti yakalar , bu yüzyıllar öncesinden günümüze dek hep böyle olmuştur . Yaradılışı gereği soran sorgulayan varlık , maddi değerlerin peşinde sürükleniyor görünse de onu besleyen , ayakta tutan asıl güç manevi değerleridir . Kişi yaptıkları ve yapacaklarından sorumlu tutulacağını bildiği an kendine çekidüzen verir , hem ahlâk hem de diğer insani yönlerini olgunlaştırır .
Bizim  çok özel bir atasözümüz vardır ;  ‘’ ne ekersen onu biçersin ! ‘’ diye , duymayan yoktur sanırım . Tarlaya iyilik eken hasat zamanı iyilik biçer , tarlaya kötülük tohumları saçan sa eninde sonunda kötülük biçecektir . Evrende ilahi adalet er geç tecelli eder . Yaradan , kulunu her daim gözetir , yalnız olmadığını hisseden ademoğlu  meşguliyetlerinin her aşamasında ölçüyü , edebi ve doğruluğu ön planda tutar . İnsan çok şeyler isteyen doymayan nefsinin  gölgesinde soluklanırken farkında olmadığı kadar güçlü ve kuvvetlidir aslında .
Güne nasıl başlarsanız öyle biter , bir parça tebessümle aynaya baktığınızda o da size bir parça tebessümle karşılık verir . Siz kaşlarınızı çatarsanız aynadaki surat da kaşlarını çatar . Ağzınızdan çıkan her tatlı söz kulaklarınıza tatlılıkla seslenir . İki dağ arasında ; ‘ seni seviyorum ‘ diye bağırdığınızda dağlar da size aynı içtenlikle ; ‘’ seni seviyorum ‘’ der . 
Evet kolay değildir dünya hayatı lakin sanıldığı kadar da çaresiz değildir insanoğlu . İsteklerimiz hemencecik gerçekleşmiyor diye ağlayıp sızlanmak , şikayet etmek  yerine belki de daha fazla çalışmam gerekiyor diye işe dört elle sarılmayı denemek daha anlamlı değil mi sizce de . Bir de madalyonun  diğer yüzü var  belki de istediğimiz şey o an bizim için pek hayırlı bir şey değil .  
İşin özü hayata fazla kaptırmamak kendini , çalışmak ama çalışırken doğru bir gaye etrafında adımlar atmak . Tabi ki sendelemeler olacak lakin sendelemeler oldu diye de ipin ucunu kaçırıp çamura bulaşmak , bulaştığın çamurun içinde debelenip durmak eşref-i mahlukata yani bize yakışmayacak denli abesle iştigâl.
       Şemsiyemiz yanımızda yok diye , aniden başlayan yağmura kızmak yerine onun toprakta bıraktığı o taze kokuyu içimize çekmeyi ve her nefeste çektiğimiz havaya şükretmeyi bilmek olgunluk denizinde bir damladır belki de .
Kuşlar uçar , çiçekler açar , baharlar gelir tabiat nazlı bir gelin edasıyla süslenir , kimi farkına varır  tüm kainatın sessizce ettiği  duanın kimi de bomboş gözlerle bakarak yuvarlanır cehalet ateşinde . Tam her şey yolunda gidiyor derken sert bir duvara toslar kafalar bir gün hiçbir şey zevk vermez olur maneviyat dersinden sınıfta kalan öğrenciye . Maşukun ilacı kâlbindeki gizli aşktayken bir türlü yazamaz hekimler derde deva olacak doğru reçeteyi . Kişi kıvranır durur adını koyamadığı buhranlar eşiğinde . Aldığı nefesten daha yakınken onu Yaradan , ne el açmayı bilir kaldırım taşlarında kaybolmuş insan ne de itiraf etmeyi hatalarını . Oysa bir sabah her zorluğa rağmen umutla açsa penceresini , bir sabah geçmişe sünger çekip Mevla ‘ ya yöneltse avuç içlerini yanı başında bulacaktır dermanın en şahanesini . 
Varın tüm fanilerin kitaplarını okuyun , ezberleyin çıkarılmış formülleri ,gönül bağına eğilip süveydanın dilini okumadıkça neye yarar keşfedilmiş formüller ne işinizi çözer tavsiye edilen öğütler . Teşhis doğru koyulmadıkça tedavi doğru uygulanmadıkça sonuç iyi olur mu hiç ?
Varlık ne için yaratıldığını idrake yönelmedikçe tüm benliğiyle Hak’ka teslimiyet göstermedikçe azgınlıklar alıp başını gider . Yaptığımız işin yediğimiz aşın ne bereketi kalır soframızda ne de tadı damağımızda . Maskeler çıkarılmayı beklerken , zaman aleyhimize işlerken durmanın da susmanın da vakti değildir şimdi .
       Kaf Dağı’nın arkasına kaçıp saklanmayı uman kör bakışlı kara cahil kaybetmişlerden değil , Kaf Dağı’nın arkasına kaçıp saklansan da seni görüp gözetleyen , koruyup kollayan bir Yaratıcı’nın varlığından haberdar uyanıklardan olmak ümidiyle sağlıklı nesillerin sağlıklı ataları dileğiyle . 
Hoş geldin yaşamak hoş geldin kapımızın esrarlı eşiğine ! 
                                                                                         Sibel Çakcak
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981