Hz. Muhammed’in dâvâsı çok büyüktü. Bütün insanlık için gönderilmişti. Fakat dâvâsının büyüklüğü nisbetinde imkânları hiç hükmündeydi. Dâvâsının büyüklüğüne, imkânlarının kıtlığına rağmen, sonuç çok muazzam ve muhteşemdi. Arabistan’da doğan İslâm güneşi, kısa zamanda yükselmiş, bizleri de sıcak kanatları altına alıvermişti. Büyük bir coşku ile İslâm’a giren ve bin yıl İlâyı Kelimetullah / Allah’ın ismini yüceltmek ve dinini yaymak yolunda gayret sarfeden bu millet, İslâmı elinden geldiği kadar yaşamış ve yaşatmıştır.
“Essebebü ke’l-fâil.” / “Sebep olan yapan gibidir.” hükmünce bizler; dünyaya “Üstad-ı Küll” / “Her Bakımdan Önder” olan ilk müslüman şehit, gâzi ve Âlimlerine minnettarız. Onlara teşekkürle yükümlüyüz. Çünkü onlar İslâmiyetle bizleri tanıştırdılar. İslâma girmemizi sağladılar. İki cihan saadetine ermemizi temin ettiler. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Çünkü onlar kılıçta da kalem de de yekta idiler.
Bizler de buna karşılık, onlardan teslim aldığımız İslâmı, üç kıtada şanla şerefle dalgalandırdık. İslâm’ın hayat görüşünü, vatanın taşına toprağına yüzlerce câmi, mektep, medrese, tekke ve zaviye gibi bayındırlık eserleriyle âdeta perçinledik.
Bütün gücümüzle Nebiyyi Zişan efendimize / Şanlı Nebîmize lâyık olmaya çalıştık. Bu yüzden Peygamber âşıkı bu milletin, O’nun yolunda, O’nun için neler yaptıklarını gözler önüne sermek, İnşâllah yine aynı diriliş yolunda olduğumuzu da göstermek istiyorum.
Özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar içinde milletçe kıvranırken, daha dünkü ecdadımızın, bugün inanmakta güçlük çekdiğimiz ne hârikalar ortaya koyduklarını ibretle göreceğiz, gıpta edeceğiz. Tekrar o eski, şanlı mâzinin mâna ve rûhunun ihyası için inşâllah gayrete geleceğiz. Çünkü ümitliyiz.
Biliyor ve inanıyoruz ki, istikbalde yâni çok yakın bir gelecekte en gür sadâ İslâmın sadâsı olacaktır. Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki, çok kararan gecelerin sabahı yakındır. Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki “Yeis, mâni-i her kemâldir.” Yâni ilerleme ve yükselişe tek engel yeis ve ümitsizliktir.
Ümitsiz değiliz. İnandığımız için üstün olduğumuzun bilinci içindeyiz. Fakat, anlatacaklarım karşısında diyeceksiniz ki, o günkü ecdat bugün olsaydı, bu düşkün ve müşkil hâlimizde birbirleri için kimbilir neler düşünür ve yaparlardı.
Anlatılanlar karşısında şöyle diyeceğinizi de duyar gibi oluyorum: Çevrecilerin, Hayvanları Koruma Dernekleri’nin, içte dışta, yerli yersiz İnsan Hakları havarisi geçinenlerin kulakları çınlasın. Gelsin de görsünler, bugün lâfazanlıktan ileri gidemediğimiz hususlarda; ecdâdın gerçekleştirdiği gerçek medeniyetin ne olduğunu bir düşünsünler. İbret alsınlar. Lâf değil, iş yapsınlar.
Bizlere, “Bir zamanlar meğer bizler neymişiz.” dedirtecek -hakikat olduğu hâlde- sanki bir hayâl âleminde gezmiş gibi olacağımız, ecdat ve Osmanlı gerçeğinde buyrun hep birlikte bir gezintiye çıkalım.
Ve bilelim ki, bütün bu parlak sahifeler, İslâm güneşinin bizde yansımasından başka bir şey değil. Nâm da onun, şan da onun. Yâni İslâm’ın ve onun gelmesine vesîle olan iki cihan güneşi, server-i kâinat efendimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nındır.
Bizler ise sâdece mazharız. Yâni iman etmekle, müslüman olmakla şereflenmişiz. Parlaklığımız, hep İslâm güneşini yansıttığımızdan dolayı. Mümin ve müslim olduğumuz için. Bu bakımdan ne mutlu bizlere.
Elbette bugün, bu saydığımız hususlar yok değil, fakat eskiye nazaran oran çok değişmiş, olumsuzluklar sayıca çok yüksek rakamlara çıkmış. Toplumu tehdit eder duruma gelmiş. Bir çok şeyin, eskiye nazaran köreldiği, zayıfladığı hattâ kaybolduğu acı bir gerçek.
Peki öyleyse ne oldu bize? Her şeyde bir erime göze çarpıyor! Evde, sokakta, çarşıda, işte velhasıl her yerde! Hele evlerimizde! Radyo ve televizyon görüntü ve konuşmaları pespayelik içinde! Ne giyim yerli yerinde ne kuşam! Ne kelime, ne telaffuz, ne fikir ne de zikir; almış başını gidiyor ki sorma gitsin!
Dil bile erozyona uğramış durumda! Kelimeler tam söylenmiyor! Özellikle son harfler söylenişten düşüyor! Yarım yamalak üstelik az sayıda kelimeyle konuşuluyor! Çünkü kelime haznemiz yok denecek kadar az! Zor durumda kalındığında, ya’lı yu’lu ifadelere sığınılıyor!
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981