banner1024
24 Nisan sözde Ermeni Soykırımı yalanıyla dünya meşgul ediliyor. Türkiye köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Bir çok dünya devleti sözde ermeni soykırım yalanını tanımak adına çaba sarf ediyor. Geçmişten Ermenileri kullanan ve Osmanlıya isyan ettiren Rusya yine sahnede. Modern Rus Çarı putin sözde Ermeni soykırım yalanını açıkladıktan sonra Erivan’a giderek dün anma toplantılarına katıldı. 
Ermenistan yanı başımızda bir küçük devlet. Yıllardır halkı fakirlikten inim inim inliyor. Türkiye’de gizli aşikar on binlerce ermeni yaşıyor. Elli binden fazla Ermenistan vatandaşı Ermeni Türkiye’de kaçak çalışıyor. Ermenistan’da ne olduğu anlamak için gezmek gerekiyor. Biz masa başı belgeselcilik yapmayarak 2011 yılında Gürcistan üzerinden Ermenistan’a gidip bir yazı kaleme almış Ermenistan’da neler olup bittiğini belgeselleştirmiştik. 
Ermenistan dünya Ermeni lobisine ve Rusya ile Avrupa birliğindeki zengin Ermenilere kurban ediliyor. Ermenistan lobisi en büyük darbeyi Ermeni halkına vurmakta Ermenistan’da dram yaşanıyor. Halk cezalandırılmış şayet Türkiye ve Türk iş adamları Gürcistan üzerinden Ermenistan’a yiyecek ve giyecek taşımasa Ermenistan’da açlıktan ölen insanlar olacak. 
1915 yılında Osmanlı’nın en karanlık ve en sıkıntılı dönemi olan 1. Dünya harbinde Rusların kandırdığı Ermeniler Osmanlıyı arkadan vurmuş ve çok büyük mezalimler yaşanmıştı. Yüzbinlerce Türk ve Müslüman Ermenilerce Anadolu’nun çok yerinde katledilmişlerdi. Uzağa gitmeye gerek yok bugün Kocaeli ve ilçeleriyle ilgili araştırmalar yaptığımızda karşımıza gerçekten korkunç manzaralar çıkıyor. 
İzmit merkezde bir gecede 300 Müslüman Türk vatandaşı Ermeni ve Rumlarca katledilmişti. Gölcük ve Karamürsel’de binlerce savunmasız masum kadın ve çocuk Ermeni ve Rum çetelerinin mezalimine kurban gitmişti. Acaba kaç Kocaelili bölgedeki Ermeni ve Rum vahşetini biliyor araştırıyor? Buradan Kocaelili ilgili ve yetkilileri özellikle Kocaeli Üniversitesi yetkililerini göreve çağırıyorum lütfen birinci dünya savaşı ve sonrası Kocaeli bölgesinde yaşanan Ermeni vahşeti ve zulmünü araştırsınlar. 
Kocaeli bölgesinden bugün Rum ve Ermeni lobisi değişik adlar altında Kocaeli’nde çok sinsi faaliyetler yapıyor. Bir takım etkinlikler insancıl ve kültürel hoşgörü adıyla Kocaeli bölgesinin tarihi kimliğiyle oyun oynarken Ermeni ve Rum mezalimine kurban giden halk ile ilgili araştırma yapılmıyor. Devlet Ermenilere savunmayı bırakmalı asıl soykırım ve mezalime Türklerin ve Müslümanların uğradığını arşiv belgelerinden araştırarak kamuoyuna açıklamalıdır. Türklerin tarihinde utanılacak bir şey yoktur. Asıl utanması gerekenlere gerçek yüzlerini belgelerle gösterelim. Daha önce kaleme aldığım Ermenistan Gezi notları ve araştırmanın bir bölümünü köşeme alırken yazının tamamını www.gebzegazetesi.com veya www.belgeselyayincilik.com adresindeki  http://www.belgeselyayincilik.com/gezi-yazilari/yurt-disi-gezi-yazilari/ermenistan Linkten okuyabilirsiniz. 
Bugün 24 Nisan. Sözde Ermeni soykırımı yalanının yıl dönümü. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, Ermeniler hem suçlu hem güçlü. Anadolu’da birinci cihan harbi süresince Türkleri arkadan vurarak bir çok yerde isyanlar çıkartıldı, yüz binlerce insanımız ermeni ve Rum isyanlarında şehit oldular. Bugüne kadar Anadolu’da ki Ermeni mezalimiyle ilgili ne bir ciddi belgesel ne de ciddi bir film yapılamadı. Ermeni milliyetçileri ise sözde Ermeni soykırım yalanını onlarca film yaparak dünya kamuoyunu yanılttılar ve yönlendirdiler.
Ermeni mezalimi ile ilgili bugüne kadar bir çok makale ve haber kaleme aldım. Devri Alem belgesel TV programı olarak programlar hazırladım. Ermenistan’a giderek araştırma yapıp belgesel bile çektim. Tutuklanıp hapse atılma pahasına Ermenistan’ın başkenti Erivan ve ikinci büyük şehri Gümrü’de araştırmalar yaptım. Tarihe not düşüp zamana noterlik yaptık.
DEDEM ERMENİ MEZALİMİNDE ŞEHİT OLDU
Ermeni mezalimine bir çok insanımız kurban gitti. Onlardan birisi de babamın babası Dedem İbrahim Kahraman’dı. 1914 ün sonlarında Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde isyan eden Ermeniler Şebinkarahisar’ı ele geçirirler. Asker olarak Şebinkarahisar’ı kurtarmaya giden dedem Ermeniler tarafından su kuyularına atılan zehirlerle askerler zehirlenir, sonra da tedavi gördükleri hastane yakılarak şehit edilirler. Dedem gibi yüzlerce Mehmetçik Şebinkarahisar’da Ermeniler tarafından şehit edilmiştir.
ERMENİSTAN’DA NELER OLUYOR
Belgesel çekmek ve araştırma yapmak üzere geçtiğimiz yıl Ermenistan’a giderek araştırma yapıp belgesel çekmiştim, bir çok bölgeleri gezip tarihe not düşüp zaman noterlik yapmıştım. Bu konuda ayrıntılı bir yazı kaleme aldım. O yazıda özetle şu başlıklar yer aldı. Yazımın tamamını ise www.belgeselyayincilik.com da ki http://www.belgeselyayincilik.com/gezi-yazilari/yurt-disi-gezi-yazilari/ermenistan adresinden okuyabilirsiniz.
ERMENİSTAN BELGESELİ
Ermenistan sürekli gündeme geliyor. Ermenistan ile ilgili yeteri kadar araştırma yok.Devri Alem TV belgesel program yapım ekibi olarak Ermenistan’a gidip başkent Erivanve Gümrü şehirleri oılmak üzere Ermenistan’ı gezerek belgesel programı hazırladım. Hazırladığımız belgesel programın senaryo metnini birlikte okuyalım.
ANADOLU’DAN ERMENİSTAN’A
Tarihler 16  Ekim 2010 , Devr-i Âlem TV. Belgesel  program yapımcısı , belgesel yayıncılık  ve Devr-i Âlem dergisi olarak yılın gazetecilik olayını gerçekleştirmek üzere Ermenistan’a gidiyoruz. Değerli dostum işadamı Yusuf Akınlı’nın “Ermenistan’a gideceğiz. Gelir misin?”davetini aldıktan sonra aklıma bir çok soru üşüştü. Ve aklımda ki bu sorumların cevabını bulmak için Ermenistan’a gitmeye karar veriyorum.
Ermenistan’da neler oluyor? Ermenistan halkı Türkiye’ye nasıl bakıyor? Ermenistan’da Türk iş adamları neden başarılı? Soykırım, savaş ve katliamın perde arkasındaki gerçekler neler? Ermenistan’da yıkılan Türk İslam eserleri nelerdir? Ermenistan Türk sınırı ne zaman ve nasıl açılır? Ermenistan’ın en büyük destekçisi neden İran? Azerbaycan Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu çözülecek mi? Yıllardan beri bekleyen Ermeni kilisesinin kubbesini hangi Gebzeli vinç firması kaldırdı? Ermenistan Hava Limanın neden Kocaelili işadamı yapıyor? Ermenistan halkı Türklere nasıl bakıyor? Ağrı Dağı Erivan’dan nasıl görünüyor? Sınır kapısı kapalı olduğu halde Türkiye’den Ermenistan’a nasıl gıda maddeleri gidiyor? Ermenistan’a her gün onlarca Türk tırı hangi zorlukları aşarak gidiyor? Ermenistan’dan Türkiye nasıl görünüyor? Erivan’daki Gökmescid’de belgesel çeken ilk Türk Gazetecisi olmak için yollara düşüyoruz ve 3 gün kalacağımız Ermenistan’a gitmek üzere 16 ekim 2010 tarihinde yola çıkmaya karar veriyoruz.
Gebze’den Ermenistan’a
Yağmurlu bir sonbahar günü 16 Ekim 2010  Cumartesi sabahı Gebze’den yola çıktık.Anadolu yolları sonbaharda da çok güzel. Bazı yapraklar sararmış, ormanlar adeta bir halı desenini andırıyor. Dağlar ve ovaları bir bir arkamızda bırakıyoruz. Köyler boşalmış, büyükşehirlere göçmüş, yollar tenha. Şehirler ve kasabalar kış uykusuna hazırlanıyor. Tarlalarda son mahsuller toplanıyor. Sonbahar meyveleri ağaçların dallarını süslerken biz kendimizi bir rüya alemine hissedercesine Anadolu yollarında gidiyor, Zaman zaman da restoranlarda soluklanıyoruz.
Dedemin Mezarında Fatiha Okuyorum
Belki en son gideceğim ülke idi Ermenistan. Çünkü Ermenistan ile ilgili bir çok yazı kaleme alıp TV programı çekmiştim. Sadece ben değil, Anadolu insanı Ermenilerden çok çekmişti.  1914’de asker olan dedem İbrahim Kahraman(Kandazoğlu) Giresun iline bağlı  Şebinkarahisar ilçesi’nin ermeni işgalinde şehit  olmuştu. Dedemin burada bir çok askerle Şebinkarahisar’ı Ermeni işgalinden kurtardıktan sonra Suşehri yakınlarından önce Ermeniler tarafından içecekleri su kaynaklarına  zehir katılmasıyla zehirlenir, ardından da kaldırıldığı hastane nin Ermeniler tarafından yakıldığı için dedemle birlikte  bir çok Mehmetçik şehit olmuştu. 12 sene önce dedemin de mezarının bulunduğuSivas’ın Suşehri ilçesinde ki garipler mezarlığında araştırma yapıp belgesel çekmiştim. ( 2001’un Temmuz ayında yeniden bu mezarlığa gittim. Mezarlık kısmen bakımlı hale gelmiş, 12 yıl önce dikilmesine vesile olduğumuz çam fidanları büyümüş, şehitler mezarlığı yeşillenmişti.)
Ermenistan’a giderken dedemin kemiklerini sızlatmak istemiyordum. Akşamın geç vakti olmasına rağmen Suşehri garipler (Şehitler) mezarlığında durarak dedemin ruhuna Fatiha okuduktan sonra Ermenistan yollarına düştüm. Erzurum’a geldiğinizde gecenin geç vakti olmuştu. Kaldığımız otelden sabah erken kalkıp, yeniden yollara düşüyoruz. Pasinler, Horasan, Sarıkamış’ı geçerken araçtan inip, Sarıkamış şehitleri anıtında Fatiha okuyoruz. Bu bölgeler çok büyük savaş ve mezalim yaşamıştı. 90 bin Mehmetçik bu bölgede karlar altında şehit olmuş, bir çok masum insan ermeni mezalimine kurban gitmişti. Bir insanlık görevi olarak onların ruhuna da Fatiha okumayı ihmal etmedik.
Kars’da Sabah Kahvaltısı
Sabah Kars’a geliyoruz. Kars’a özgü sabah kahvaltısı ararken, Karslılar bize buradaKarskahvaltısı yok, Van kahvaltı salonu var diyor. Biz de Vanlı bir müteşebbisin Kars’da açtığı Van kahvaltı salonunda hem yorgunluk atıyor, hem kahvaltı yapıyoruz. Şimdi ki durağımız Ardahan. Ardahan’a uzaktan el sallayıp, Damal ve Susuz’u geride bırakarak ılgar dağının zirvesinde ki şehitler çeşmesinden kana kana suyumuzu içip sonbahar yapraklarının sarardığı çam ormanı içerisinde ki sarı renk tonlarının  bütün desenlerinin hakim olduğu, Posof ormanlarına el sallayıp, Türkgözü sınır kapısına geliyoruz. Türkgözü sınır kapısında ki işlemlerimizi tamamladıktan sonra Gürcistan polisinin saygılı ve hızlı işlemlerinden sonra gümrük görevlisinin bize güvendiği için aracımıza bile bakmadan kendimizi gönül yaramız  Gürcistan’ın Ahıska topraklarında buluyoruz.
Ahıskada gerçek Rus soykırmı
 Ermenistan sözde soykırım yalanı ile dünyayi  kandırırken, Ermeni lobileri  çalışmalar yaparken  bizim Ahıska’dan haberimiz bile yoktur. Ahıskada yaşanmış gerçek Rus soykırımınıbile araştırmayız. Ahıska diyince içimiz bir hoş olur ve sızlar. 1945 yılında 92 bin Ahıska Türk’ünün bir gecede evlerinden zorla çıkarılarak Sovyet Rusya’nın çeşitli bölgelerine sürüldüğü yerdir Ahıska. Ahıska gönül yaramızdır. Dün Sovyet zulmü vardı, bugün Gürcistan zulmü yaşanıyor  Ahıska da. Gitmeyen ve araştırmayan bu bölgeleri bilmez. Biz Devr-i alem. tv belgesel programı olarak  Ahıska ile ilgili ilk belgeseli çeken ve Vatan Ahıska belgeseli ile Ahıska türklerine  uygulanan  Gerçek Rus soykırımını dünyaya duyuran  ilk gazeteci ve  belesel tv programı olarak tarihimize karşı vefa borcumuzu ödemeye çalıştık. (Vatan Ahıska belgeselini bir çok tv kanalı ve (www.belgeselyayincilik ve  Devr-i alem.Tv ) kanalından izleyebilirsiniz.
Kuranehri ile Arpaçay nehrinin suladığı Ahıska ovaları ve Ahıskale bize hoş geldin dercesine bizi bağrına bastı. Ahıskale şehir merkezinde kısa bir tur attıktan sonra yolumuzu Ermenistan yönüne çeviriyoruz. Arpaçay’ın kenarında ki kavak, söğüt ve çınar ağaçları sararmış. Arpaçay nazlı nazlı akıyor. Virajlı yollardan geçerek  Ahıska’nın Ahılkelek bölgesine  geliyoruz.Ahılkelek deyince  aklıma Ahılkelek fatihi,  Balkan, Birinci dünya ve Kurtuluş savaşları’nın   yiğit komutanı, kılıç ve kalem erbabı şehit binbaşı Hüseyin Avni Alparaslan geliyor.Birinci dünya harbinde Ahılkeleği nasıl düşman kurtardığını bizzat kendisi kaleme almış. Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan  hakkında ayrıntılı bilgileri  belgesel yayıncılık arşivi ile  internet  arama motoru google den  (Kılıç ve kalem Erbabı  şehit binbaşı Hüseyin Avni Alparslan ) başlığını  arayarak okuyabilirsiniz.   
Ahılkelekte Şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alaparslanı düşünmek.
Ahılkelek, derin vadinin iki yakasına kurulmuş. Uzaktan Ahılkelek’in kalesi bize el sallıyor. Vadi içerisinde ki virajlı yollardan Ahılkale’nin yanında ki şehir merkezine çıkıyoruz. Şehir gerçekten güzel. Ahılkelek’de Osmanlı kalesinden başka gözümüz diğer Osmanlı eserlerini arıyor. Ancak fazla bir şey göremiyoruz. Osmanlı şehirleri arasında önemli yere sahip Ahılkelek’de bir kilise dikkatimizi çekiyor. Kilise her halinden ben Camiyim diyor. Minare yıkılmış, çan kulesi ilave edilmiş, mimarisi kiliseye benzetilmiş camiye el sallayarak, Birinci dünya harbinde  Ahılkeleği kurtaran  birliğin komutanı  kılıç ve kalem erbabı  şhit binbaşı Hüseyin Avni Alaparaslan’ın ruhuna  fatiha okuyarak   Ermenistan yoluna doğru hareket ediyoruz. Düz ovalar, göller, köyler, dağlar ve Ahılkelek’in fakir köylülerine el sallarken  Gürcistan-Ermenistan arasında ki Balla sınır kapısına geliyoruz.
Balla Sınır Kapısındayız
Gürcistan devleti Shakashvili tarafından gerçek anlamda devlet haline getiriliyor. Gürcistan sınır kapılarında Gürcüce, Türkçe, Azerice ve İngilizce “Rüşvet vermek yasaktır. Verende alanda 7 yıl hapse mahkum edilir.” Yazısı dikkatimizi çekiyor. Gerçekten Gürcistan’da rüşvetin kökü kazınmış. Daha önce aleni rüşvet alınıp veriliyormuş, şu an da böyle bir şey söz konusu değil. Herkes birbirini uyarıyor. “Sakın rüşvet vermeye kalkmayın. Hapse girersiniz.”diyorlar. Gürcistan devleti Balla sınır kapısını modern hale getirmiş. Geniş bir çatı ile sınır kapısının her yerini yağmur ve kara karşı korunaklı hale getirmiş. Çok kısa sürede sınır kapısından geçerek tampon bölgeye giriyoruz. Kısa bir yoldan sonra Ermenistan’ın Balla sınır kapısına geliyoruz.
Ermenistan’da İlk Gece
Balla sınır kapısında uzun bekleyişten sonra vizelerimizi alıyor ve Ermenistan’a giriyoruz. Akşamın geç vakitleri. Dağlar tepeler aşıyoruz. Vadilerden geçerek Ermenistan’da ki ilk durağımız meşhur tarihi Gümrü şehri oluyor. Daha önce büyük bir depremle sarsılan tarihi Gümrü şehrinin içerisinden geçerken Kazım Karabekir paşa ile ermeni devleti yöneticilerinin Gümrü  barış antlaşması hatırıma geliyor. Bugün Ermeniler Türkiye-Ermenistan sınırını tanımasa da Türkiye-Ermenistan sınırı Gümrü antlaşması ile resmileşmişti. Gümrü’ye el sallayıp Ermenistan’ın başkenti Erivan’a doğru yolumuz devam ederken, ben elimde ki Ermenistan ile ilgili notlarımı okuyorum.Benien çok, değerli akademisyen ve araştırmacı Dr. Hasan Oktay beyin “Ermenistan’da Türk eserlerinin akıbeti” başlıklı yazı ilgilendiriyor. Ermenistan ile ilgili fazla bir araştırma yok. Aslında bir çok kültür ilişkimiz olan Ermenistan, ciddi şekilde araştırılmalı. Şimdi sizlere sayın Oktay’ın yazısından aldığım alıntıyı sunuyorum. Bakın sayın Oktay Ermenistan’da yıkılan Türk eserleri ile ilgili hangi tespiti yapmış
Ermenıstan’da Türk Eserlerının Akıbetı
Dr. Hasan OKTAY
Kırmızı gül demet demet diye başlayan ve Şol Revan’da balam kaldı diye devamedenacıklı ve acıklı olduğu kadar da içli ve duygulu türküyü dinlemeyenimiz kalmamıştır. İşte bu türkü bir Türk yurdu olan Revan’ın acı türküsüdür. Tarihi boyunca çeşitli istilalara ve Türk boylarının iskanına açılan Revan bölgesi Ağrı dağının elli beş km. kuzeyinde, Alagöz dağının güney doğusunda, Gökçe gölünün güneybatısı köşesinden takriben altmış beş km batıda bin metre yüksekliğindeki Çukursad ovasında, Aras ırmağının sol kollarından Zengi suyunun sol kenarındadır. Revan’ın bulunduğu Sa’dçukuru / Çukursaad ovası kuzeydoğu ve kuzey batıdan yüksek dağlarla çevrilmiştir.
Revan Şehri bugün Ermenistan’ın başkenti olan Yerevan’dır.
Milletlerin benliklerini, düşüncelerini, duygularını, kuvvetle canlandıran yegane amil yaptıkları, bıraktıkları eserlerdir. Fikirlerin canlanarak kağıtlar üzerine tespit ettiği satırlar, abideler, mabetlerin hepsi bir devrin düşüncesini, duygusunu yaşatır. Bir şehre girdiğimiz zaman rastladığımız eski eserler bize daha önceki devirlerde bu şehrin hangi millet ve medeniyetin hakim olduğunu gösterir. Her hangi bir şehirde uzun müddet hakim olup da hiç bir eser bırakmadan ayrılanların o yerlerin ruhuna ve fikrine hükmedemedikleri anlaşılır. Ruha ve fikre hakim olan milletler bulundukları yerlerde muhakkak bir eser bırakarak ayrılmışlardır. Revan bu eserler açısından oldukça şanslı olmasına rağmen sık sık Osmanlı-İran arasında el değiştirmesi, deprem ve Ermeni tahribatı şehrin Türk tarihi eserlerini yok denecek mesabesinde ortadan kaldırmıştır. Bu gün ancak bu eserlerin izlerine rastlanmaktadır. Safevi-Osmanlı çekişmesinin önemli merkezlerinden biri olan Revan XV. Asırda Timur’un tacirlerinden Hacı Han Lahican tarafından bir köy olarak kurulmuş, ve sonraları Şah İsmail’in emriyle veziri Revan Kulu Han tarafından XVI. Asrın başlarında (1509-10) şehir haline getirilmiştir.
Safeviler Anadolu’dan propaganda vasıtasıyla getirttikleri aşiretleri Revan merkez olmak üzere tesis ettikleri Çukursaad beylerbeyliğine yerleştirmiştir.Osmanlı devleti ile Türk Safevi devletleri arasında sık sık el değiştiren Azerbaycan bölgesinde 1747 de İran yönetimini elinde bulunduran Nadir Şah Afşar’ın ölümüyle irili ufaklı yirmiye yakın hanlık kurulmuştur. Bu hanlıkların içerisinde en önemli olan ve Revan merkez olmak üzere de Revan hanlığı Kaçarlar ve diğer Türk aşiretleri tarafından kurulmuştur. Revan’ı Safevi Türk, Osmanlı ve Hanlık dönemi eserleri süslüyordu. Fakat 1828 de Ruslar şehri ele geçirdikten sonra Ermenilere teslim ederek büyük bir tahribatın başlamasını da sağlamış oldular. İşte Revan’da geride bıraktıklarımız.
Serdar sarayı
Safevi Türk şahları Revan şehrini kurarken bir saray külliyesi inşaa ederek kendileri adına şehri yöneteceklerin ikametine ayırdı. Bu saray ek yapılarla desteklenerek ayrıca yapım ve restorasyon esnasında bir çok değişikliğe uğramıştır. Bu saray külliyesi Revan kalesinin içerisindeydi. Heybetli uçurumun kenarında kurulan saray insan üzerinde büyük tesirler bırakmaktadır. Safeviler vilayet merkezlerinde inşa ettikleri sarayları genellikle heşt behişt (sekiz cennet) tarzında inşa ederlerdi. İstanbul Çinili köşk de bu sitile girer.
Revan Hanlığı hükümet merkezi olarak daha önce yapılan sarayların yerine yeni bir saray inşa etti. Doğu mimarisinin en güzel örneklerinden birini teşkiledenSerdar sarayını Revan Hanı Hüseyin Ali Han yaptırmıştır. Görkemli sarayın ustaları Türkiye’den ve İran’dan, mimar ise Hoy Hanlığından istenmiştir. Sarayın planı ve inşaatın tüm sorumluluğu Hoy’dan gelen mimar Mirza Cafer tarafında gerçekleştirilmiş tir.
Sekiz yüz haneyi barındıran Saray’a Revan Hanı Hüseyin Ali Han’ın Oğlu Muhammed Han tarafından 1791 de ‘Gözgülü’ aynalı salon ve yay imareti adı altında yazlık bir bölüm eklenmiştir. Serdar sarayı Revan kalesinin temelini oluşturur. Bu saray Revan hanlığının saray mimarlığının en değerli örneğini teşkil etmiştir. Saray külliyesi çeşitli fonksiyonları bulunan çok sayıdaki müştemilat binaları avluların çevresinde guruplaşmıştı. Fıskiyeli havuzlar, çiçek bahçeleri, sarayın avlularında enfes bir manzara meydana getirmiştir. Bu debdebe, saray binalarının iç tertibatında daha da güçlü idi. Duvar ve ahşap bölümlerdeki nakışlar, savaş ve av sahneleri, zengin desenli portreler, sarayın içerisine debdebeli ve zengin bir görünüm vermektedir. Saray devlet işlerinin görüldüğü bir mekan olarak kullanılırken aynı zamanda barındırdığı sekiz yüz hane ile de Hanlığın önemli kültür ve sanat merkezi olarak hizmet etmiştir. Fakat bugün saraydan hiçbir eser mevcut değildir.
Mescit ve Camiler
Camiler İslam dünyasında dini bir mekan olmakla beraber aynı zamanda sosyal kültürel ve eğitim kurumlarıdır. Revan Hanlığı topraklarındaki tarihi eserler dini menşeli olduğundan iki türlü yıkıma sahne olmuştur. SSCB’de ateistlik propagandası neticesi kurulan Allahsızlık cemiyeti bölgedeki dini yapıları yok etmeye çalışmıştır. Bunun yanında Ermeniler Türk hakimiyet alametlerini tamamen tahrip ederek Revan’da bulunan irili ufaklı bir çok camiden ancak iki tane kalmış ve bu camilerde 1988′de kasıtlı çıkarılan bir yangınla kullanılamaz hale getirilmiştir.
Şah İsmail Mescidi
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Revan da ilk mescide Şah İsmail tarafından 1510 yılında yaptırılmıştır. Revan, Osmanlı İran ilişkilerindeki önemini kavrayan Şah İsmail şehri tahkim ederek kale ve cami yapmıştır.
Geniş mekanı ve uzun minaresi, döşenen halılarıyla çok meşhur olan Şah İsmail mescidi 1918 de Ermeniler tarafından içerisine Müslüman ahali doldurularak yakılıp yok edilmiştir.
Hudabende Mescidi
Revan mescitleri arasında ilk büyük mescit olma özelliğini taşıyan Hudabend mescidi Safevi hükümdarı Muhammed Şah Hudabend tarafında inşa edilmiştir. Uzunluğu9 metreolan bu mescidin genişliği6 metre, yüksekliği ise 12 metreydi. Küçük bir de mihrabı olan mescide kırmızı pişmiş tuğladan yapılmıştır. 1685 tarihinde Safevi hükümdarı Şah Süleyman tarafından tamir ettirilen mescidin giriş kapısı üzerinde bir tamirat kitabesi konmuştur.
Şah Abbas Mescidi
Revan mescitleri arasında sanat değeri açısından Şah Abbas mescidi önemli bir yer tutar. 1606 yılında yapılan mescide halk camili mescit ismini vermiştir. Aynı zamanlarda Gence’de yapılan mescit de aynı mimar Şeyh Bahaaddin tarafından yapıldığından birbirlerine çok benzerler. Revan Han sarayının doğu yanına yapılan mescidin yanında medrese, kütüphane ve misafirhane inşa edilmiş olup büyük bir avluyla çevrelenen muhteşem bir mimari külliye olarak ilim merkezi görevi ifa etmiştir. Revan Hanlığı zamanında Mescidin aşevinde fakirlere günde üç öğün yemek verilmekteydi. Dini bir mekan olmanın yanında sosyal bir kuruluş olan bu cami Ermeniler tarafından her fırsatta tahrip edildiğinden şu anda harabe halindedir.
IV. Murat Mescidi
Şah İsmail tarafından Osmanlı Devletine karşı önemli bir merkez haline getirilen Revan, Osmanlı Devleti’nin de dikkatini çekmiş olup her ele geçirilişte muhakkak güzel binalarla süslenmiştir. Bu seferlerin en önemlilerinden biri olan IV. Muradın Revan seferidir.
IV. Murad’ın Revan seferinden sonra burada bir cami inşa edilmiş, fakat biz bu camiyi Revan’ın 1724′de tekrar geri alınmasından sonra kılınan ilk cuma namazı vesilesiyle öğreniyoruz. Kale içinde olan bu cami Safeviler tarafından harap hale getirildiğinden cuma namazına hazırlanması için döşemesi tamir edilip halı döşendikten sonra mihrap ve minberi yerine konularak ertesi cuma namazına daha iyi bir şekilde yetiştirilmiştir.
Erivan’da Gök Mescit
Revan Hanı Hacı Hüseyin Ali Han tarafından 1760-1764 yılları arasında yaptırılmış olup mavi çinileri hakim olduğu için Gök Mescide denmiştir. Mescidi inşaedenustalarla Hüseyin Han arasında Süleymaniye camisi inşası sırasında Kanuni ile Mimar Sinan arasında geçen tartışmaya benzer bir tartışma yaşanır. Gök Mescit ustaları caminin temellerinin iyi oturabilmesi için bir müddet ortalıktan kaybolurlar ve sonrada ortaya çıkarak durumu Han’a izah ederler. İki minaresi olan Gök Mescide Revan Hanlığının kuruluşundan yirmi yıl sonra inşa edilmesi Hanlığı ekonomik gücünü göstermesi açısından önemlidir. Hiç bir masraf esirgenmeden Tebriz ‘deki Gök Mescide ve Gence’deki Şah Abbas mescidi üslubunda inşa edilmesi ise sanatta ulaşılan zirveyi göstermesi açısından önemlidir. Tam bir Türk üslubuyla inşa edilen Mescidin yanında bir medrese, kütüphane ve imaret yapılarak külliye haline getirilmiştir. Buradaki kütüphanede çok değerli kitaplar mevcut idi. Devrin ilim ve kültür merkezi olan bu kütüphane Azerbaycan bölgesinin meşhur ilim ve sanat adamlarının en önemli uğrak yerlerindendir. Burada önemli tartışma ve fikir alışverişinde bulunurlardı. Bu şaheser Revan Hanlığı yıkılıp Ruslar tarafından Ermeni devleti kurulması için değişik yerlerden getirilen Ermeniler tarafında üç sefer yakılarak harabe haline getirilmiştir. Birinci yangın 1918 yılında içindeki ahali ile beraber gerçekleştirilmiş, ikincisi ise 1955 yılında olup, içinde kıymetli ilim halkası ders yaparken diri diri yakılmıştır. Üçüncü yangın ise 1988′de meydana gelip Gök Mescidi tamamen harabeye çevirmiştir.
Gök Mescit 1996 yılında İran devleti tarafından restore edilerek külliyenin bir kısmı İran Kültür merkezi olarak hizmet vermekte, camii kısmı ise ibadete yarı açık şekilde hizmet vermektedir. 2004 eylül ayında Ermenistan’a yaptığımız bir seyahatte Mescitte Cuma namazı kılamamıştık. Oysa Ermenistan’da bir çok ülkenin Müslüman ahalisi çeşitli amaçlarla bulunmaktadır. Burada Cuma namazı kılınamaması birazda İran’ın tutumundan kaynaklanmaktadır.
 Revan Kalesi içerisinde Recep paşa ve Abbas Mirza camileri de vardı. Fakat Ruslar şehri ele geçirdikten sonra Recep Paşa camii yıkılarak yerine Rus Pravoslav kilisesi yapılmıştır. Abbas Mirza camii ise tamamen yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Bu önemli mescitlerin yanında ismini bildiğimiz fakat bu gün izine bile rastlanmayan Zalhan mescidi, Nevrozeli Han mescidi, Hoca Cafer Bey mescidi, Mehemmed Sertip Han mescidi, Hacı Nasrullah Bey mescidi, Ulu Cami, Tepebaşı mescidi, Esed Ağa mescidi, Köprü Bulağı mescidi, Serdar mescidi gibi mescitlerin Ermeni ateşleri arasında eriyip kaybolmuşlardır. Zalhan mescidi II. Dünya savaşından sonra mimari özelliği bozularak resim ve sergi binası haline getirilmiştir. Milletlerin benliklerini, düşüncelerini, duygularını, kuvvetle canlandıran yegane amil yaptığı eserlerdir. Onun için Ermeniler Türk eserlerini her fırsatta yok ederek bölgenin kendi yerleri, yurtları olduğuna insanları inandırmaya çalışmaktadırlar.
 Ermenistan da  Türbe ve Mezarlıklar
Revan topraklarında türbe ve mezarlıklar halkın sık sık ziyaret ettiği yerlerdir. Meşhed, Kerbela, Bağdat Kâzımiye’de bulunan Şii makamlarda olduğu gibi Revan Hanlığı topraklarındaki halk da mezarlık ve türbelere akın ederek ziyaret etmekteydiler. Özellikle 10 Muharrem kutlamaları büyük bir coşkuyla mezarlık ve türbelerde yapılıyordu.
Mezarlıklar bir yerin tapu senetleri mesabesindedir. Revan’ın eski mezarlığında yapılan bir araştırmada koç, koyun, at heykelli mezar taşları  bulunmuştur. Azeri arkeolog ve tarihçi Meşedi Hanım Nimetova tarafından yapılan kazılar neticesinde mezarlıkta okunabilen ilk tarih 1478′dir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Çukursa’d'a ismini veren aşiret ve bu aşiretin ilk yöneticisi olan Emir Sa’d'ın türbesi ve bu sülaleden bölgeyi idare edenlerin gömüldüğü türbeler bugün harabe halinde varlığını sürdürmektedir. 2000 yılı başlarında Emir Saad’ın türbesi onarılarak ayakta kalması sağlanmıştır. Bu türbeler bölgenin tamamen bir Türk yerleşim yeri olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Kaleler
Kaleler 19. yüzyılın sonuna kadar bir çok yerde önemini korumuş olan Kaleler savunmaya yönelik bir yapı olarak şehir tarihlerinde önemli bir yer tutar. Kalın dış surlarla çevrili yapılar olan kaleler uzun yıllar bir kuşatmaya dayanabilecek şekilde istihkam edildiğinden içerisindeki halkın asgari hayat şartlarını idame ettirebilmesi için gerekli her türlü donanıma sahip yapılardır.
Revan tarihi boyunca büyük mücadelelere sahne olduğundan savunma için bir çok kale inşa edilmiştir. Toprakkale, Gümrükale, Keçikalesi, Ağca kale, Kafir kalesi, Bayburt kalesi, Kalaburcu ve Revan kalesi gibi kaleler Revan şehrinin savunmasında önemli yer tutar.
Revan vadisindeki tabii kayalıklar üzerinde kurulan kalenin tarihi eskidir. Yalnızca bir yolla giriş çıkış olduğundan müdafaası kolaydır. Kalenin temeli bölgeye gelen ilk Oğuz Türkleri tarafından tesis edildiği ileri sürülmektedir.[22] Revan -Tiflisticaret yoluna hakim olan Kâfir kalesi Revan hanlığının tarihinde önemli bir yer tutar.
Gümrü’de bulunan kale ise Osmanlı Devletine giden ticaret yollarının önemli dinlenme noktalarındandır. Arpa çayı Nehrinin taşlarıyla inşa edilen Gümrü kalesinin VIII. asırda yapıldığı sanılmaktadır. Rus – İran – Revan hanlığı savaşlarında tahrip olan Gümrü kalesi daha sonra Ruslar tarafından yeniden inşa edilmiştir.
REVAN TİMUR HAN ZAMANIN DA İSKANA AÇILDI
Emir Timur zamanında iskana açılan Revan, Şah İsmail tarafından Veziri Revan Kuluna buraya bir kale yapılmasını istemesi üzerine 1509-10 da kale yapılmıştır. Kale inşaatı yedi yıl sürmüştür. Zengi çayının kenarında yapılan kale kırmızı kerpiç ve taştan yapılıp bitirildikten sonra Şah İsmail tarafından Revan Kalesi ismi verilmiştir. Kalenin etrafı hendeklerle çevrilerek su ile doldurularak müdafaası daha da kolay bir hale getirilmiştir.
Osmanlı Devleti Revan’ı ilk defa ele geçirdikten sonra Tokma Han’ın sarayı merkezkabuledilerek sekiz kule, beş demir kapı, kervansaray, bir cami ile hamamı ihtivaedeniç kele ve kırk üç kuleli dış kale kırk beş günde tamamlandı. Kalenin yanında Osmanlı devleti bir şehir için ne gerekiyorsa onların inşaatını acilen başlattı.
Kervansaraylar
Revan önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunduğundan hareketli bir ticarete sahiptir. Kervansaraylar ticaret merkezleri olarak vazife gördüğünden Revan Hanlığı topraklarında irili ufaklı kervansaraylar inşa edilmiştir. Bu kervansaraylardan Gürcü kervansarayı yetmiş sekiz, Çulfa ve Serdar kervansarayının otuz sekiz, Dağlı, Sulu ve Susuz kervansaraylarının birlikte yetmiş dört; Hacı Ali kervansarayının ise kırk dükkanı vardı. Bu dükkanların birer hareketli alışveriş yerleri olduğu için kervansarayların ne kadar işlek ve canlı olduğu anlaşılmaktadır. Serdar sarayının hemen yanında bulunan ve mimari bakımından en güzeli olan Serdar kervansarayı giriş kapısı boyunca sağlı sollu sekiz yüz dükkanı vardır. Bu kervansaraylar Revan’ın ticari hayatına uzun yıllar hizmet vermiş, ve daha sonra Türk izlerini bölgede silmek isteyen Ermeniler tarafından yıkılarak yok edilmişlerdir.
Köprüler
Ticaret yollarının kesiştiği Revan şehri akarsular bakımından zengindir. Akarsular üzerinde yapılan köprüler ticaret yollarının ulaşımını kolaylaştırdığından Revan şehrinin ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Hem akarsuların zenginliği ve hem de coğrafyanın stratejik konumundan dolayı şehir burada kurulmuştur.
Revan şehrinin içinden geçen Keder çayı üzerinde Dağlıtaş köprüsü, Zengi çayı üzerinde taşköprü, Bedi çayı üzerinde ise başka bir köprü Revan’da şehir içi ulaşımını temin eder. Bu köprülerin işçiliği ve mimarisi oldukça dikkat çekicidir
Revan kurulduğu tarihten itibaren 1828’e kadar Türk idaresinde kaldığından irili ufaklı yüzlerce tarihi eseri bünyesinde barındırmıştır. Fakat Ermeniler Ruslar vasıtasıyla ele geçirdikleri bu güzelim yerleri ve tarihi eserleri yağma ve talan ederek tarih sahnesinden silmiştir. “Şol Revan’da nem kaldı” diye acıklı bir şekilde söylenen türkünün niye bu kadar hissî olduğu şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.”
Sayın Oktayın  Ermenistanla ilgili araştırması bu şekilde bitiyor. Kaynakları ile  yazılan bu araştırma gerçekten çok önemli.  Keşke Ermenistanla ilgili daha çok araştırmalar yapılsa.  değerli araştırmacı sayın Oktaya  teşekkür ederek biz Ermenistandaki gezimize devam ediyoruz.
Ermenistan’ın Başkenti Erivan’da tarihe not düşüyoruz.
Balla Sınır Kapısı ile Ermenistan’ın Başkenti Erivan arası175 km. Yağmurlu, soğuk bir sonbahar gecesi bu yolu alıyoruz. Gümrü’de bir ara yolumuzu kaybediyoruz. Bir Ermeni taksici ücret almadan önümüze düşüyor ve bizi Erivan’a götürecek yola çıkarıyor. Erivan Gümrü arası80 kmcivarında. Uzaktan Erivan’ın ışıkları görünüyor. Ve şehir merkezine girdiğimizdeErivan’ın geniş caddeleri, yüksek binaları, gece seyrederek kalacağımız Sharak oteline geliyoruz. Shirak oteli adını Fransız eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’tan alıyor. Bu otel muhtemelen Jacques Chirac’ın dedelerinde doğduğu yer olan Shirak kentinden alıyor. Otelin 10. Katındaki odama çıktığımda ilk işim pencereleri açıyor ve kendimi balkon atıyorum. Erivan’ı gece seyrederek sokak lambalarını altında farklı görünüm sergileyenErivanhakkında fikir sahibi olmaya çalışıyorum. Daha sonra yazdıklarıyla bizi Ermenistan’da rehber olacak. Değerli akademisyen ve araştırmacı Dr Hasan Oktay “Erivan’da yıkılan Türk eserleriyle ilgili araştırmalarını okuyorum. Ve araştırmalar gerçekten tarihe ışık tutacak. Sayın Dr Hasan Oktay’ın bu araştırmalarını bir kez daha okuyorum.  
Biz Ermenistan ile ilgili sadece soykırım üzerine kavga ediyoruz. Soykırımla birlikte Ermenistan’daki kültür ve medeniyetimiz  olan Türk eserlerini kaç kişi biliyor?.. Ermenistan’da medeniyetimiz ve kültürümüzün de araştırmasını yapsak çok iyi olacak. Bu konuda çok az çalışma var. Bu sayın Dr. Hasan Oktay’ın çalışmalarını okurken kendimi uykunun kollarına atarak derin bir uykuya atıyorum. Gece Rüyamda  Revan da Türk  hanları dönemi.. Timur hanı.. 4.Muradın Revan seferi ni görüyorum.   
ERİVAN’DAN AĞRI DAĞI’NIN İHTİŞAMI
Erivan’da kaldığımız  Şırak oteli’nin 10. katında sabah  erken’de uyanıp kendimi  Otelin balkonuna çıktığımda  ihtaşmamlı ağrı dağı ile göz göze geliyoruz. Büyük ve Küçük Ağrı dağları, Ermenistan’ın başkenti Erivan’dan muhteşem gözüküyor. Dağ değil sanki bir Abide. Ermeniler Ağrı Dağına Ararat diyorlar. Büyük ve küçük Ağrı Dağları adeta bir abide gibi Türkiye Ermenistan sınırını süslemekle kalmıyor, adeta mehmetçik edasıyla sınırımızı koruyan, nöbet bekleyen bir asker gibi de duruyor.Erivan, Türkiye sınırına sadece50 kilometremesafede. Alican sınır kapısı kapalı. Her sabah güneşi Ermeniler ilk kez Ağrı Dağı’nda görüyorlar. Ermenistan’dan güneş batımı en son Ağrı Dağı’ndan izleniyor. Ağrı Dağı ile bu kadar iç içe olan Ermeniler, Türkiye’ye ciddi bir düşmanlık içindeler. Otelin balkonundan gün doğumunu ve güneşin Ağrı Dağı’nda ki muhteşem manzarasını doya doya seyrederken, Millet-i Sadıka olarak bildiğimiz Ermenilerin nasıl İngiliz ve Ruslar tarafından kullanılarak düşman haline getirildiğine şaşıyorum. Türkiye’ye düşmanlık besleyen Ermeniler bunun faturasını çok ağır ödüyor. Birinci Cihan harbinde dedesi Ermeniler tarafından şehit edilmişi birtorunolarak Başkent Erivan’ı kaldığım otelin penceresinden seyrederken, tarihin ne kadar ibret alınacak olay olduğunu, tarih bilincinin önemini bir kez daha anlamaya çalışıyorum.
 ERİVAN CADDELERİ
Elimde kameram ve fotoğraf makinamla kendimi Ermenistan’ın başkentiErivancaddelerine atıyorum. Geniş caddeler, devasa binalar ve son model araçların seyrettiği trafikErivan’ın geliştiğini de gösteriyor. Dünya Ermeni lobisinin desteğiyle dünyanın bir çok bölgesinde ki zengin Ermeniler, Ermenistan’a her bakımdan yatırım yapıyorlar.Erivan’ın sembolü Başbakanlık, parlamento ve Müze binaları farklı mimarisiyle Erivan’a anlamlı bir kimlik kazandırıyor. Ermeni sermayesine mensup bir çok dünyanın marka ürünleriErivancaddelerinde sırf prestij için mağazalar açmışlar. Cadde ve sokaklarda fakir insanlar sadece mağazaları seyrediyorlar. Bende elimde kameramla hem çekim yapıyorn, hem de Ermenilerle konuşmaya çalışıyorum. Ermenistan’da, sokakta satılan büfelerde gazeteleri inceliyorum. Kuyumculuk oldukça revaçta. Özellikle küçük atölyelerde altın işlemeciliği yapılıyor. Hanımların yaptığı altın işlemeciliği önemli. Ermeni hanımları çekim yapmamıza izin vermiyorlar.Erivançok geniş bir bölge. Yeni fabrikalar, devasa gökdelenler, parklar, kültür merkezleri ve futbol sahaları ile göz dolduruyor.Erivanhavalimanından Türkiye’ye uçak da kalkıyor. Modern bir Havalimanı var. Arjantinli bir Ermeni tarafından yapılan havalimanında belgesel çekimleri de yapma imkanı buluyorum.
ERİVAN GÖK MESCİD’DE BELGESEL ÇEKMEK..
Sultan  dördüncü Murad’ın Revan seferi ile ilgili bir çok yazı yazıldı. Revan seferi ile ilgili hikayeler dinledik.ErivanŞırak oteli’nin  balkonundan   Revanı doya doya seyr ederken, gözlerimi  başı  bem  beyaz karlarla gelin gibi duvaklı  ağrı dağı ile  firuze çinili gök mescidden alamıyorum. Sonbahar güneşi altında  göz ve gönül ziyafeti sunan  ağrı dağı ve Gök mescidin muhteşem görüntülerini sadece kamerama değil, göz ve gönlül hafızamada   silinmemek üzere  kayd ediyorum.
Otelin balkonun dan  doya doya seyr edip, belgesel görüntülerini çektiğim  Gök mescit ve ağrı dağı’nın görüntülerini  çekerken ihtişamlı  Revan hanlığı taihi gözümün önünde canlanıyordu. Revan Hanı Hacı Hüseyin Ali Han tarafından 1760-1764 yılları arasında yaptırılmış olup mavi çinileri hakim olduğu için Gök Mescide denmiştir. Mescidi inşaedenustalarla Hüseyin Han arasında Süleymaniye camisi inşası sırasında Kanuni ile Mimar Sinan arasında geçen tartışmaya benzer bir tartışma yaşanır.
Otelin balkonundan  doya doya seyr ettğim Gökmescite   gidiyorum. Cadde üzerin’ de küçük bir mescid tabelası  yazılı  kemerli  kapıdan geçtikten sonra  kendimi bir anda  bir huzur  adasında sanki çöl ortasında  yeşil bir vahada  buluyorum. Ağaçlar ve havuzlarla   bir tabloyu  andiran Gökmescidin geniş avlusunda belgesel çekimi yapıyorum.Biz belgesel  çekimlerimizi yaparken azeri şivesi ile konuşan  orta yaşlı bir bayan görevli bize  selam vererk   kendini tanıtıyor. İran asıllı ermeni olan  bayan  bize Gök mescid ile ilgili  bilgiler veriyor.Gök  Mescid tamir ediliyor.  Mescidin bir bölümü  İran kültür merkezi haline gelmiş. Kütüphanende  daha çok İran kültürü ile ilgili kitaplar var.  Duvarda İmam Humeyni’nin fotografları  yer alıyor.Mescidin bir kısmı ibadete açık. Ermenistandaki Türk eserleri ile ilgili çok önemli bir araştırma yapan  çok değerli araştırmacı ve akademsiyen  Dr. Hasan Oktay’ın  2004 yılın’da  yaptığı tesbitleri bizde kameramızla  belgeselleştiriyorzu.
Tam bir Türk üslubuyla inşa edilen Mescidin yanında bir medrese, kütüphane ve imaret yapılarak külliye haline getirilmiştir. Buradaki kütüphanede çok değerli kitaplar mevcut idi. Devrin ilim ve kültür merkezi olan bu kütüphane Azerbaycan bölgesinin meşhur ilim ve sanat adamlarının en önemli uğrak yerlerindendir. Burada önemli tartışma ve fikir alışverişinde bulunurlardı. Bu şaheser Revan Hanlığı yıkılıp Ruslar tarafından Ermeni devleti kurulması için değişik yerlerden getirilen Ermeniler tarafında üç sefer yakılarak harabe haline getirilmiştir. Birinci yangın 1918 yılında içindeki ahali ile beraber gerçekleştirilmiş, ikincisi ise 1955 yılında olup, içinde kıymetli ilim halkası ders yaparken diri diri yakılmıştır. Üçüncü yangın ise 1988′de meydana gelip Gök Mescidi tamamen harabeye çevirmiştir.
Gök Mescit 1996 yılında İran devleti tarafından restore edilerek külliyenin bir kısmı İran Kültür merkezi olarak hizmet vermekte, camii kısmı ise ibadete yarı açık şekilde hizmet vermektedir.
 Sayın Dr. Hasan Oktay  2004 eylül ayında Ermenistan’a yaptığı bir seyahatte Mescitte Cuma namazı kılamadığını  yazmıştı. Oysa Ermenistan’da bir çok ülkenin Müslüman ahalisi çeşitli amaçlarla bulunmaktadır. Burada Cuma namazı kılınamaması birazda İran’ın tutumundan kaynaklandığını yazmakta sayın Oktay.  Gök mescid’den  karışık duygularla ayrılarak  Erivandaki gezimizi sürdürüyoruz.
ERMENİLERİN SÖZDE SOYKIRIM ARAŞTIRMALARI
Erminastan’dra kaldrığım süre içerisindeErdivan’dan dağlık karabağa bölgesine gitmek istiylorum. Ancak erivan7a300 kmmesafedei olduğu için gitmek mümkün değil. Ayrıca bölge türkler için de tehlikeli. Ancak özel izinle gidilebiliyor. Kitap satışı yapan bir dükkanda Ermenistan tarihi ve Ermenistan Türkiye ilişkileriyle ilgili yazılan kitap ve belgeselleri soruyoruz. Bir an da önümüze bir çok kitap vöe belgesel getiriliyor. Sözde soykırım yalanıyla ilgili o kadar çok belgesel ve kitap hazırlanmış ki hayret ediyor ve kendi kendime soruyorum. Acaba Türkiye’de ermenistan ve Türkiye ilişkileriyle ilgili ne kadar kitap ve belgesel hazırlanmıştır. Türkiye kendi tezini duyurmak için acaba ne yapıyor. Doğrusu fazla bir şeyin yapıldığına inanmıyorum. Bazı kitap ve belgeseller satın alarak Ermenistan’ın sözde soymkırım yalanını nasıl propaganda ettiğini öğrenmek istiyorum.
Erivan’da ki gezim ve belgeisel çekimim o kadar yorucu geçiyor ki adeta nefes nefese koşuşturarak zamanı değerlendirerek Erivan7da tarihe not düşüp, zamana noterlmik yapmak istiyorum. Yorgunluğumu Erivan’ın adeta saklı bir bahçesi olan vadide ki balık lokantasında özel usullerle pişirilen balık yiyerek yorgunluğumu atıyor, Ermenistan ile ilgili araştırmalarıma tüm hızıyla devam ediyorum.
Türk İş Adamları Ermenistan’da Neden Başarılı?
Dünyanın bir çok ülkesinde Türk iş adamalarının başarısını gördüm.türk iş adamalırın başarısı beni hep gururlandırdı.türk iş adamlarını Ermenistan’daki başarısına bir başka gururlandım.üç günlük Ermenistan gezimde Türk iş adamları Ermenistan’da büyük işler yaptığına şahet oldum. Türk malalrı hemen hemen her yerde satılıyor. Sadece Türk malları değil mühendis ve teknik istanlar Türkiye’den gidiyor. Arjantinli Ermeni bir işadamı Ermenistan’a yardım olsun diye Erivan Havalimanı inşaatını yapıyor. Gerek teknik adam ve gerekse inşaat malzemesi için Türkiye’yi tercih etmekte. Havalimanını yapan teknik insanlar ve inşaat malzemeleri Türkiye den gidiyor. Erivan Havalimanı inşaatını gördüğümde Türkiye ve Türk iş adamları adına guru dudum. Sadece havalimanı inşaatı değil. Bir çok iş ve malzeme Türk iş adamları tarafından Ermenistan’a satılıyor. Türk iş adamları bütün sıkıntılara rağmen Ermenistan’dan çok ciddi dövizler kazanmakta. Ermen istan ne kad sözde soy kırım yalanına sığınarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışırsa çalışsın başarılı olması mümkün değil . zaten kendisiyle görüşüp konuştuğum Ermenistan vatandaşı sözde soykırım propagandasını bile bilmiyor. Dünyadaki Ermeni lobileri ve Diaspora sözde Ermeni Soykırımı yalanı için harcadıkları paraları keşke Ermenistan’ın kalkınması için harcasalar.ermenistan’da fakirlik bir felaket
Sınır kapılarının kapanmasında en büyük darbeyi Ermenistan halkı yiyiyor. Türk iş adamları olmazsa Ermenistan halkı belki acından bile ölecek. Daha öncede bu köşede yazdığım gibi türkiye Devletini yöneten idareciler Türk iş adamlarına sahip çıkmıyor.
Daha önce bu  konuyla ilgili  Devr-i Alem dergisi ve Gebze gazetesinde  yazdığım yazıda  konuya geniş yer vermiştim. Bu yazının  bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum.
Erivan’dan Tiflis’e niçin gittim?
2009 yılının Ekim ayı.Sabaherken saatlerde  Artivin’den yola çıkktık.   Ardhan- Posof Türk gözü sınır kapısından geçerek Ahıska üzerinden Gürcistan’a gidip belgesel  çekip  araştırma yazısı  kaleme aldık. 2011  yılı’nın  Eylül ayında’da  bu kez  Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin  resmi gezisine gazeteci ve belgeselci olarak davet edildik. Bugünekadar 3 kez  Gürcistan’a gittim,Gürcistan ve Ahıska ile ilgili  çektiğim belgeseller bir çok TV kanalında yayınlandı. Belgeselin senaryo metni (www.belgeselyayincilik.com) veb sitesinde yayınlanıyor.
Ermenistan’da 3 gün boyunca araştırmalar yapıp belgesel çektikten sonra burada yaptığım tespitleri Türkiye’nin Ermenistan’a en yakın diplomatik temsilciliği olan Gürcistan büyükelçiliği ile paylaşmak ve hem Gürcistan ve hem de Ermenistanla ilgili en doğru bilgileri kaynağından almak üzere kara yolu ile büyük sıkıntı çekerek, Gümrü, Ahılkelek, Ahıska ve Gori üzerinden yüzlerce kilometre yol giderek Ermenistan’ın başkenti Erivan’dan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e gittim.
Kapı’nın Kapanmasından Türkiye Zarar Görüyor
Türkiye-Ermenistan sınır kapısının kapalı olmasından en çok Türkiye zarar görüyor.Türk işadamları ve nakliye firmaları Gürcistan yollarından büyük çile çekiyor. Ermenistan -Tünkiyi arasındaki Alican sınır kapısı kapalı olduğu için ,İstanbul’dan1500 kmmesafedeki Ermenistan ın başkenti Erivan’a  gidemeyen Türk tırları Gürcistan üzerinden2000 kmYol giderek ve üstelik Gürcistan sınır kapılarında gavur eziyeti çekerek perişan oluyor.
Ermenistan’da iş yapan Türk işadamları tamamen sahipsiz, Türkiye’nin Ermenistanla resmen diplomatik ilişkisi olmadığı için Türk işadamları hakkını arayamıyor. Ermenistan’daki Türk kültür varlıkları bile yıkılıp yok oluyor. Ermenistan’ın en yakın dost ve müttefiki olan İran ve Gürcistan Ermenistan’la çok yakın siyasi Ticari ve kültürel ilişkiler kuruyor.
İsrail ve Amerika’nın açık açık savaş ilan ettiği İran’ın en yakın dost ve müttefiki olan Ermenistan , Ermeni Lobisi etkisindeki ABD ile Yahudi Lobisi etkisindeki Gürcistan’ın yakın dost ve müttefiki olması Türkiye ve Türk kamuoyunu çok düşündürmeli.Bu konuda Türkiye’nin ve Türk Dışişleri’nin ne tür çalışması var. Türkiye’nin Tiflis büyük elçiliğine yapıyor diye araştırma yapmak için Erivan’dan İstanbul’a direkt uçak seferi olmasına rağmen ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve sorumluluk taşıyan bir gazeteci ve TV belgeselcisi olarak Gürcistan’a giderek Türkiye’nin Tiflis büyük elçisi ile görüşmeye karar verdim.
Gürcistan ve Türkiye’ninTiflisbüyükelçiliğinde gördüklerim beni şok etti. Tıpkı 19 sene önce Türkiye’nin Üsküp büyük Elçiliğindeki manzara ile karşılaştım.Bay büyük elçinin değil Ermenistan’daki Türk hak ve menfaatini arayıp korumak bir yana , Gürcistan’da bile başarılı değil. Gürcistan’da Türkiye’nin adı esamesi okunmuyor.
Ermeni ve Yahudi lobileri Gürcistan’da cirit atıyor. Türk işadamları ve Türk vatandaşlar büyük sıkıntı çekiyor. Fakir Türk halkının verdiği vergilerle maaş alan büyükelçi Tiflis’in merkezindeki sarayında günü gün ediyor. Kamu hizmeti yapan bir Gazeteci ve Türk vatandaşı olarak Tiflis Büyükelçisini kamuoyuna şikayet ediyorum.  Bu aratırma yazamı  (www.devrialemdergisi.com) sitesin’deki  derginin arşivlerinden okuyabilirsiniz.25 Ekim 2010 tarihinde  Gebze gazetesinde  yer alan yazımızın bir bölümünde Tük iş adamlarının Ermenisan da çektiği sıkıntıya dikkat çekmiştik.
Ermenistan Türk İş Adamları İçin Cazibe Merkezi Olabilir
Türkiye Ermenistan  daki ekonomik fırsatı devlet olarak değerlendiremese de Türk şadamları bir çok zorluğa göğüs gererek Ermenistan’da iş yapıyor. Arjantinli bir Ermeni tarafından ihalesi alınan Erian Havalimanının bütün taşeronluk işleri Türk iş adamları tarafından yapılıyor. Her gün onlarca tır Erivan Havalimanı için Türkiye’den malzeme taşıyor. Aleminyum cephe giydirmesinden teknik işleri yürüten mühendislere kadar Türk iş adamları hava limanı inşaatını yapıyorlar. Ermenistan’daki bir çok iş yeri ve mağazada Türkmalısatılıyor. İnşaat demirinden profile , demir mamülleri Türkiye’den gidiyor. Deyim yerindeyse Türk iş adamı bütün zorluklara rağmen Türk malını Ermenistan’a satıyor. Her gün onlarca tır Gürcistan üzerinden Ermenistan’a giriyor. Sözde bizim Ermenistan ile diplomatik ilişkimiz yok. Sınır kapılarımız kapalı. Ama gerçek böyle değil. Türk iş adamları Gürcistan’da çektiği sıkıntılara ilaveten Ermenistan sınır kapılarında sıkıntı çekme pahasına Ermenistan’a ihracat yaparak Ermenistan’da iş yapıyor. Tür iş adamlarını buradaki başarısının altında sıkıntı ve sorunlara rağmen mücadele azmi var. Türk iş adamlarıyla Ermenistan’da bir kez daha gurur duydum. Türkiye Devleti ve bürokrasi Türk iş adamlarının kıymetini bilse ve önünü acsa dünyayda gitmediği ülke kalmayacak, Türk’ün gücünü tüm dünyaya gösterecektir. Türkiye’den toprak isteyen ve sözde soykırımı bahane ederek Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışan Ermenistan devleti mevcut topraklarına bile sahip çıkamıyor. Bu gidişle Ermenistan da genç nüfus kalmayacak ve Ermenistan devleti kendi topraklarına sahip çıkmaktan aciz kalacaktır.
Erivan’dan  Gümrü ye gidiyorum
Ermenistan’da üç günlük gezimin son günü Erivan’dan yola çıkıyorum. Erivan şehrine hakim bir tepedenErivanve Ağrı Dağı’nın manzarasını doya doya seyredip belgeselini çektikten sonra Ermenistan’ın ikinci önemli kenti olan Gümrü’ye doğru yola çıktım. Yaklaşık80 kmbozkırlardan, virajlı yollardan geçerek Gümrü’ye geliyoruz. Yol üzerindeki Ermeni köyler ve kasabalar Ermenistan’daki fakirliğin bir belgesi gibi duruyor. Kendi yetiştirdiği elma, ceviz ve narları satmak isteyen köylü kadınlarıdan satın aldığımız meyve ve cevizleri yerken bir taraftan da yol üzerindeki köy ve kasabaların belgeselini çekiyorum.Boz kırlar..Tarlalar. yıkık dökük binalar derme çatma  köy evlerini kamerama kayd ediyorum.Ermeniler mezarlara çok büyük önem veriyor.
Ararat’tan Arakat Dağına
Erivan’dan yola çıktıktan sonra karlı zirvesiyle adeta bize yol arkadaşlığı yapan Ermenistan’ın en önemli dağının adı Arakat dağı. Bizim Ağrı dediğimiz Ermeniler Ararat Dediği Ağrı Dağı ile birbirleriyle bakışıp adeta konuşuyor Arakat Dağı. Arakat Dağı Gümrü’ye yaklaştıkça daha bir ihtişamlı görünüyor. Gümrü’yü adeta kuşatıp hükmedercesine karlı zirvesiyle bir tablo gibi. Göz ve gönül ziyafeti sunan Arakat Dağına el sallayarak Gümrü Şehrine giriyoruz. Tarihimizde Gümrü antlaşması olarak yeri olan Gümrü her yönü ile muhteşem görünüyor. 80’li yıllarda depremde zarar gören binalar ve evler halen hasarlı. Geniş bir düzlük alanda kurulan Gümrü, geniş caddeleri kendine has tipik mimariye sahip binalarıyla bize hoş geldin der gibi kucaklarını açıyor. Şehir içinde birkaç kez tur atarak caddelerin ve binaların belgeselini çekiyoruz.Gümrülü Ermenilerin ve sararmış yapraklı ağaçların arasından el sallayan ve kameramıza gülümseyen Ermeni vatandaşlarının ve Ermeni çocuklarının dikkatli bakışları arasında Gümrü’ ye veda ederken Gümrü antlaşması aklımıza geliyor.
Kazım Karabekir Paşa’nın Kızı Timsal Hanımdan Dinlemiştik
Türkiye cumhuriyeti tarihinde Gümrü Antlaşmasını çok ayrı bir yeri var. Türkiye Cumhuriyeti adına Gümrü antlaşmasını imzalayan Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Hanım’dan Gümrü Antlaşmasının kalemlerin fotoğraflarını almış ve Gümrü anlaşmasıyla ilgili önemli bilgiler öğrenmiştim. Ermeni Delegeye “Küçücük bir halk olarak Osmanlı devletine başkaldırmaktan korkmadınız mı ?” diyen Kazım Karabekir Paşa’ya Ermeni delegenin cevabı “Paşam bizi Ruslar ve İngilizler kandırdı. Çok pişmanız” dediği bugün biz bile bilmiyoruz. Timsal hanım başka çok önemli bilgiler vermişti. Şimdi kısaca Gümrü Antlaşmasıyla ilgili bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gümrü  Barış Antlaşması
Gümrü Antlaşması, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti arasında 3 Aralık 1920′de imzalanan antlaşmadır. Ayrıca TBMM’nin uluslararası alanda imzaladığı ilk antlaşmadır.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı Devleti, Brest Litovsk Barış Antlaşması hükümlerine rağmen Kafkasya Cephesindeki birliklerini geri çekmek zorunda kalmıştı. Yeni kurulan Bolşevik rejiminden yardım alan Ermeniler 1919′da Doğu Anadolu’da bazı bölgeleri işgal etmişti.
Sovyet Rusya’nın genel siyasetini dikkate alan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bekir Sami Bey Başkanlığında Moskova’ya bir heyet göndermişti. Bu heyet, Sovyetler ile Ankara Hükümeti arasında yapılacak antlaşmaya esas olacak ve Brest Litovsk Barış Antlaşması’na dayanan bazı hususları tespit etmiş ve böylece 20 Ağustos 1920′lerde iki hükümet arasında olumlu görüşmeler başlamıştı. Ancak, Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’in Kafkasya’da Türkiye’ye ait bazı bölgelerin Ermenistan’a verilmesini istemesi üzerine antlaşmanın imzalanmasından vazgeçilmişti.
Bunun üzerine Eylül-1920′de taarruza geçen Doğu Cephesi komutanı Kâzım Karabekir komutasındaki 15. kolordu, Misak-ı Milli sınırları içinde olan Sarıkamış,Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Iğdır’ı alıp, Gümrü’yü de  alması  çok önemli gelişmelere sebep olmuş.  Bunun üzerine  barış görüşmeleri 22 Kasım 1920′de Gümrü’de başladı.
Ermenistan Taşnak Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanması planlanan Gümrü Anlaşması ile doğudaki harekat sona erdi. Karssancağının bütünü, anlaşma öncesi Ermenistan’ın elinde bulunan Kulp (Tuzluca) kazası Türkiye topraklarına katıldı. Antlaşmanın 10. maddesiyle Ermenistan, Doğu Anadolu’da bir miktar toprağın Ermenilere verilmesini öngören Sevr Antlaşması’nı yok sayacağını kabuletti. Türkiye sınırları içinde Ermenilerin çoğunlukta bulunduğu hiçbir bölge olmadığı kabuledildi. Erzurum-Bakü demiryolu açıldı. Türkiye-Sovyetler arasında doğrudan bağlantı bu yolla sağlanarak Türkiye’nin bu devletten yardım alması kolaylaştı. Türk kuvvetleri doğudan emin bir şekilde güney ve batıda savaşma olanağı buldular. Antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Ermenistan, Bolşevik Kızıl Ordu’nun denetimine girince burada bir Sovyet Hükümeti kurulduğu için Gümrü Antlaşması onaylanamadı. Bunun yerine Moskova Antlaşması ve Kars Antlaşması imzalanarak yürürlüğe girdi. Gümrü Antlaşması,TBMM’nin uluslar arası alandaki ilk askeri ve siyasi başarısı olup, imzaladığı ilk antlaşmadır.TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk yabancı devlet Ermenistan olmuştur. Doğu Cephesi büyük ölçüde kapanmıştır.Ermenilerden alınan silah ve Doğu Cephesindeki askerler Ankara’ ya gönderilmiştir.
Ünlü tariçlerimizden Prof. Fahir Armaoğlu’nunun Gümrü Antlaşması ile yaptığı araştırmanın bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum.Şimdi hep beraber okuyalım…
…“Mustafa Kemal’in Lenin’e yazdığı mektuba, 3 Haziran 1920 de Sovyet Dış İşleri Bakanı Cicenin cevap vermistir. Bu mektupla Sovyet hukumeti, T.B.M.M. Hukumetini resmen tanımıs ve iki hukumet arasında diplomatik munasebetler resmen kurulmustur. Bununla beraber, Cicerin’in cevabında herhangi bir ittifaktan soz edilmiyordu. Sovyetlerin Ankara ile ittifaktan kacınmalarının sebepleri vardı. Bir defa, Sovyet hukumeti bu sırada Ingiltere ile bir ticaret anlasması yapmak icin calısıyordu. Ingiltere’den almaya muhtac bulundugu bircok maddeler vardı. Turkiye ile Ingiltereye karsı bir ittifak bu ticaret anlasmasına engel olabilirdi. Ikincisi, Sovyetler komunist olmayan memleketlerle ittifakı kendi bakımlarından uygun gormuyorlardı. Ucuncusu, bu sırada Polonya savası, Wrangel ve Gurcistan’daki Menseviklerle ugrasmaktaydılar. Turkiye ile ittifak, Rus askerlerinin de Yunanlılara karsı mucadelesini gerektirebilirdi. Halbuki bunu yapacak durumda degildi. Nihayet, Mustafa Kemal de mucadelenin daha basında idi. Sovyetlere gore, basarı kazanıp kazanamıyacagı supheliydi.
Ankaraile Moskova arasında resmi munasebetler bu sekilde Haziran basında kurulmus olmakla beraber, Mayıs ayı basında Serif Manatov (aslen Baskır) adlı gayrı resmi bir Sovyet temsilcisi Ankaraya gelmis bulunuyordu. Ote yandan, Muttefikler Sevr barıs antlasmasını da hazırlamıslar ve bu antlasmayı imzalıyacakIstanbulhukumeti temsilcileri 2 Mayısta Istanbul’dan hareket etmisti. Bu antlasmanın uygulanmasına ancak kuvvetle karsı konabilirdi. Bu kuvveti saglamak icin de Sovyet Rusya’dan yardım almak zorunluydu. Bu sebeple, “bir dostluk muhadesi akdetmek ve ihtiyacımız olan para ve her nevi harb malzemesini teminatı icin Dıs isleri Bakanı Bekir Sami Bey baskanlıgında bir delegasyon, 11 Mayısta Ankara’dan hareketle 19 Temmuzda Moskovaya ulastı. Dostluk antlasmasının esasları 24 Agustosta hazır olmakla beraber, Bekir Sami Bey’in bu antlasmayı imzalaması mumkun olmadı. Çünkü Sovyetler, Bitlis, Van ve Mus illerinin Ermenistan’a terkedilmesini istediler.Bu suretle, Sovyetlerin Anadolu’daki doktriner emellerinden baska, siyasi ve emperyalist emelleri de ortaya cıkmıstı.
Fakat Kazım Karabekir Pasa komutasındaki Turk Kuvvetleri Eylulde taarruza gecip, Sarıkamıs ve Kars’ı aldıktan sonra Gumruyu de ele gecirince, Mensevik iktidarı altındaki Ermeni hukumeti barısa yanasmak zorunda kaldı ve 3 Aralık 1920 de Ermenistanla Gumru barıs antlasması imzalandı. Bu arada, Bolsevikler de Ermenistan’da Iktidarı ele gecirmislerdi.Bu sekilde Ermenistan meselesi kendiliginden cozumlenmis oluyordu.Kazanılan bu zaferler uzerine Sovyetler Milli Mucadeleye daha fazla önem vermeye balamıslardır.”…Fahir Armaoğlu kitabında Gümrü Antlaşmasını bu şekilde özetlemiş.Gümrüye veda ederken Armaoğlu’nuda saygı ile anmayıda bir görev olarak görüyorum.  
Gümrü’ye Veda Ederken Karabağ’ı Düşündüm
Yaprakların sarardığı kış hazırlıklarının dolu dizgin devam ettiği bir sonbahar günü Gümrü’ye el sallayıp veda ederken Gümrü tarihinin ihtişamlı geçmişi gözümün önünde canlanıyordu. 100 yıllırdır birlikte yaşadığımız Ermenilerle Türkleri hem geçmişte hem bugün emperyalist güçler ve silah satan güçler bir birine düşman etmiştir. Karabağ’da da bugün aynı oyunlar oynanıyor. On bin Ermenini ve 15 bin Azeri’nin öldüğü Karabağ savaşları halen tazeliğini koruyor.Erivan’a300 kmuzaktaki Karabağ zamanın olmadığı için gidemedim. Bir gün Karabağ’a da gideriz nasıp olursa. Karabağ sorununu Rusya ve ABD çözdürmüyor. Çünkü ABD ve Rusya Ermenistan’a hem de Azerbaycan’ı güya destekliyor. Aslında desteklediği silah satmak. Gümrü’ye veda ederken kısaca Karabağ’ı da hatırlamış olduk. Gümrü’ye el sallarken sizlere kısa bir Gümrü turu attırmak istiyloruz.
GÜMRÜ’DEN NE HABER ?
Türkiye’nin yanı başında, Arpaçay’ın hemen karşı yakasında Gümrü. Ermenistan’ın en büyük ikinci kenti. Gümrü’nün bilinen tarihi, arkeolojik çalışmalara göre İÖ 400′lere dayanıyor ve ilk olarak Yunan kolonicilerin yöreye geldiği biliniyor. Gümrü ismine ise tarih kayıtlarında ilk olarak 773′te rastlanıyor. Bu tarihte Arap güçlerine direnen Artavazad Mamikonyan yönetimindeki direniş güçlerinden bahsediliyor. Gümrü Selçuklu, Pers, Osmanlı ve Rus dönemlerinde de Tiflis ve Bakü’yle beraber Kafkaslar’ın en önemli şehirleri arasındaki ticaret köprüsü olarak anılıyor.
Ermenistan’ı 1988′de vuran deprem Gümrü’de de yıkıma yol açmıştı. Şirak Oteli’nin kalıntıları şehirde depremin anısını yaşatmaya devam ediyor.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Karabağ savaşı ve deprem Ermenistan ekonomisini olumsuz etkilemiş. Her yerde bunu görmek mümkün. Gümrü’de de ana caddeler dışındaki yollar genelde iyi durumda değil. Ama her şeye rağmen sade ve samimi görünümüyle Gümrü’nün bundan sonra benim gönlümde ve kalbimde farklı bir yeri olacak.
Ermeni Kilisesine Türk İşadamının Katkısı
Türk milleti vefalı, insanların yardımına koşan ve en önemlisi karşılık beklemeden dost eli uzatan bir millettir. Bunu bir kez daha Ermenistan’da gördüm ve yaşadım. Gürcistan Ermenistan Sınırında Balla Köyünde tarihi bir kiliseni büyük ve küçük kubbeleri bir yıldır yerine koyulmayı bekliyormuş. Bu kubbelerin yerine koyulması için Türk İş adamı Yusuf Akınlı Beyden destek istemişler. Yusuf Bey’de destek sözü vererek bir yıldır yerine koyulmayı bekleyen tarihi kiliseni restore edilen kubbelerini Yusuf Beyin firmasını vinçleri yerine nasıl yerleştirdiğini sanayi saniye nasıl koyulduğunun belgeselini çektik. Türkiye sadece Akdamar’da değil Ermenistan’da da kiliseye desteğini esirgemiyor ve bir yıldır yerine koyulmayı bekleyen tarihi kilisenin kubbeleri yerine koyulmasını gerçekleştiriyor. Genç ihtiyar köylü tümüyle toplanıp bu tarihi ana şahitlik ediyorlar. Bölge Başpapazı ile söyleşi yapıyoruz. Köylüler sevinçli çocuklar şen. Bir şey dikkatimi çekti. Herkesin toplandığı bu alanda bir tane kadın görmedim. Ermeni kadınları evlerini bahçesinden ve pencereden olayı takip ediyorlardı. Tıpkı Anadolu’daki kadınları gibi kendilerine has tavırlarıyla uzaktan seyrediyorlardı. Kilisenin kubbesini yerine yerleştirdikten sonra köyün ileri gelenleri biziler için bir kuzu keserek ateşte kebap yaptılar, mükellef bir sofra donatıldı. Biz içmediğimiz için içkilerin tümü masadan kaldırıldı.
Artık Ermenistan’a Balla sınır kebabından veda ediyoruz. Ancak Ermenistan Türkiye ilişkiler ine zaman düzelir diye aklımıza sorular geliyor. Karabağ sorunu çözülür mü yoksa yeniden savaş mı çıkar bilmiyoruz. Ama sonuç olarak bildiğim bir gerçek var sınır kapıları ne kadar kapalı olursa olsun Ermenistan ile resmi diplomatik ilişkimiz yoksa da 10 binlerce Ermeni kaçak olarak çalışıyor, her gün onlarca tır ve bir çok iş adamı Gürcistan üzerinden Ermenistan’a giriş çıkış yapıyor. Temennim Ermenistan Türkiye ilişkileri her iki ülkenin menfaatine düzelir, Karabağ sorunu çözülür. Bölge devletleri ve Türkiye’nin menfaati bundan geçiyor.
Ermenistan’a veda ederken bazı tarihi bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
ERMENİSTAN
Ermenistan Güney Kafkasya’da denize kıyısı olmayan bir ülkedir.Daha önce Sovyetler Birliği’ne bağlı bir cumhuriyet iken 1991′de bağımsızlığını ilân etmiştir. Kuzeyinde Gürcistan, doğusunda Azerbaycan, güneyinde İran ve batısında Türkiye ve Azerbaycan’ın egemenliği altındaki Nahçıvan bölgesi bulunuyor. 2008 itibariyle nüfusu 3 milyon kişidir. Başkenti ve en büyük şehri Erivan’dır; Gümrü, Vanadzor, Eçmiadzin ve Hrazdan da ülkenin diğer önemli şehirlerindendir.Ermenistan bir Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Bağımsız Devletler Topluluğu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Dünya Ticaret Örgütü ve yaklaşık 30 tane daha örgütün üyesidir.
Ermenistan Adının Tarihi
Bir coğrafi tanım olarak Arminiya veya Armaniya adına en erken Eski Fars (Pers) imparatoru I. Darius’un yak. MÖ 510 tarihli Bisutun Anıtı’nda rastlanır. MÖ 399 yılında bölgeyi gezerek ayrıntılı tasvirler yapan Yunanlı tarihçi Ksenofon’un eserinde ülke adıArmeniaolarak geçer.Ortaçağ Arap kaynaklarında aynı bölgenin adı Armaniyya veya Ermeniyye olarak geçer. Eski Türkçe metinlerde Ermeniyye adına 15. yüzyıla kadar rastlanır.
Yüzyıllarca sadece tarihi bir isim olarak hatırlanan “Armenia/ Ermenistan” adı, 19. yüzyılın milliyetçi politikaları döneminde tekrar güncel anlam kazanmıştır.
 Ermenistan’ın Doğuşu
Tarihi Ermenistan’ın bir kısmı olan bugünkü Ermenistan İran (Kaçar Hanedanı)’ın Revan Hanlığı (Erivan Hanlığı)ndan ibaretti. 1827′de Paskeviç yönetimindeki Rus ordusu tarafından işgal edilmiş ve Kaçarlar 22 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Antlaşması ile 4. Maddesi gereğince Revan Hanlığı üzerindeki hak talebinden vazgeçmşitir.[
1917 Devrimi’nden sonra Rus Devletinin çöküşü üzerine kurulan Transkafkasya Federasyonu 26 Mayıs 1918′de üç cumhuriyete bölündü ve 28 Mayıs 1918′de Erivan’da Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. İki buçuk yıl süren bağımsızlığı sırasında ekonomik, askeri ve siyasi krizlerle sarsılan cumhuriyet 1920 Kasım ayında Türk ve Sovyet ordularının eş zamanlı işgaline uğrayarak bağımsızlığını kaybetmiş ve 2 Aralık 1920′de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Sovyetler Birliği’ne katılmıştır.
Ermenistan Cumhuriyeti
Erivan’a giren 11. Kızıl Ordu askerleri (29 Kasım 1920).Sovyetler Birliği’nin son döneminde, 7 Aralık 1988 tarihindeLeninakan(zamanımızda Gümrü) ve Spitak şehirlerinde 6,9 magnitüd büyüklüğünde bir sarsıntı yer aldı. Bu deprem, şehirleri yıktı ve yaklaşık 25.000 kişinin hayatına mal oldu.
Aynı senede Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında, Dağlık Karabağ (Nagornıy Karabağ) bölgesi üzerinde anlaşmazlık çıktı. Azerbaycan’a ait olan fakat nüfus çoğunluğu Ermenilerden oluşan bir özerk bölge olan Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nda Ermeniler ayaklanarak ayrı bir cumhuriyet ilan ettiler. Ermenistan ile Azerbaycan savaşın eşiğine gelirken, her iki cumhuriyette Azeri ve Ermeni azınlıklar şiddet olaylarına maruz kaldı. Çatışmalar sürerken Mayıs 1990′da Yeni Ermenistan Ordusu kurularak Sovyet ordusundan fiilen bağımsız bir ordu yapısı oluşturuldu.
Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Ermenistan 23 Ağustos 1991′de bağımsızlığını ilan etti. Şiddetlenen Ermeni-Azeri savaşında Ermenistan, Karabağ ile Ermenistan arasındaki Laçın Koridoru’nu da işgal ederek Dağlık Karabağ’ı fiilen kendisine ilhak etti. Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargo, ülkede büyük sıkıntılara yol açtı. 1993′te Türkiye de Ermenistan’a karşı ambargoya katıldı. Dağlık Karabağ savaşı 1994′te Rusya’nın dikte ettiği ateşkesle sona erdi.
Halen Ermenistan uluslararası topluluk tarafından Azerbaycan’a ait sayılan toprakların %20′ni (D. Karabağ ve Laçin Koridoru dahil) işgal altında bulundurmaktadır. Türkiye bu durumu gerekçe göstererek Ermenistan Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurmaktan kaçınmış ve bu ülke ile sınırlarını trafiğe kapatmıştır.
Türkiye Bağımsızlığını Tanıdı
 Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde tanıyarak ülkeyi tanıyan dünyanın ilk ülkelerinden birisidir. Ancak Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkiler yer almamaktadır, ve Ermenistan’ın bağımsızlığından beri bu iki ülke arasındaki ilişkiler genelde olumsuzdur. 1993′te Türkiye, Azerbaycan’da yer alan Ermeni işgâlleri nedeniyle Ermenistan ile paylaştığı sınırı kapattı, ve bu sınır günümüzde de kapalıdır. Ermeni diasporası faaliyetleri de bir anlaşmazlık nedenidir; 21 ülke, 41 ABD eyaleti, Bask Ülkesi ve Yeni Güney Galler, 1915-1918 Osmanlı’da Ermeni olaylarını soykırım olarak tanımlamaktadır.
Ermenistan’dan Türkiye  dönme vakti geldi. Artık  Ermenistana veda  edeceğiz. Elveda Ermenistan, Elveda Erivan’daki Gök Mescid, elveda Gümrü , Elveda Balla sınır kapısı, elveda bir zamanların Revan Türk Hanlığı…
TRT’nin Anadolu sesi programına katılmak için önceki gün geldiğim Ankara’da bir yandan belgesel çekimleri yaparken, bir yandan da Kocaeli ve Türkiye gündemini takip etmeye çalışıyorum. İki gündür Ankara’da yoğun bir şekilde belgesel çekimleri gerçekleştiriyoruz. Başkent’de kültür ve tarih noktasında gezilip görülmesi gereken bir çok yer bulunuyor. Biz de elimizden geldiğinceAnkara’nın her noktasını kayıt altına almaya çalışırken, ülke gündemini de takip ediyoruz. Dün kuşkusuz en önemli olay Fransa’nın soykırım yoktur diyenlere hapis cezasının öngören yasa tasarınıkabuletmesi oldu. Daha öncede bu köşeden Ermeni soykırımı iddiaları ve Fransa’nın tutumunu dile getirmiştik. Fransa’nın bu yaptığı ilk değil. Tarih boyunca Fransa bunu Türklere hep yaptı. 2001 yılında soykırımı tanıyan Fransa, aynı maddeyi 2006 yılında da kabul etmiş ancak Cumhurbaşkanı Sarkozy uygulamaya sokmamıştı. Fransız meclisi şimdi bu yasayıkabulederek gerçek kimliğini bir kez daha göstermiş oldu. Millet-i Sadıka(sadık millet) olarak anılan Ermenileri, hep Fransızlar kışkırttı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı en büyük zararı veren ve Anadoluyu işgaledenFransa’nın aslında Ermeniler umurunda değil. Türkiye’de kaçak bir şekilde yaşayan 120 bin Ermeni’yi yurt dışı edelim ve bakın Fransızlar Ermenilere sahip çıkacak mı görün. Ben Ermenistan’ı karış karış gezdim ve orada yaşanan sıkıntıları yerinde gördüm. Bu sıkıntıların ve sorunların hiç biri Fransa’nın umurunda değil.
 Asıl Soykırımcı Fransa, Aynaya Bakmalı
 Yıllarca Cezayir’de soykırım gerçekleştiren, milyonlarca insanı vahşice katleden Fransa, kendi yaptığını görmeden asılsız soykırım iddiasını yıllardır kaşımaya devam ediyor. Türkiye’yi sürekli soykırımla tehdit edenFransızlar şimdi yapacaklarını yaptılar. Bu saatten sonra bizim yapmamız gereken her türlü ticari ilişkileri dondurup, Fransız mallarını boykot etmek ve Fransa’ya ilişkilerimizi birinci katip düzeyinden yürütmektir. Türkiye büyükelçisi derhal geri çağırılıp, İsrail’e yapılan ambargo aynı şekilde uygulanmalıdır. Ve hatta Cezayir’de yaşanan soykırımda tasarı haline getirilmelidir. Yine dikkatleri çeken bir başka mevzu ise yasa tasarısını hazırlayan milletvekiliyle ilgili. Yasa tasarısını hazırlayan Cezayir doğumlu bir baba ve Tunus doğumlu bir annenin kızı olarak 1962′de Fransa’nın Bourgeskentinde doğan Boyer’in soykırım konusundaki hassasiyetinin nedeni ise tam bilinmiyor. Zira Boyer daha önce Daily News gazetesine verdiği demeçte “Aile kökenlerim Cezayirli. Ancak Cezayir’de yaşananlar 19 Mart 1962’de Evian Atlaşması’nın sonlandırdığı bir dekolonizasyon projesiydi, soykırım değil demişti. Cezayir kökenli bir milletvekilinin böyle bir yasa tasarısını hazırlaması çok büyük bir talihsizliktir ve tarih bu milletvekilini affetmeyecektir. Ne yazık ki şu anda Fransa’da yaşayan 550 bin Türk ve soykırım yalanına inanmayan milyonlarca insan hapis korkusuyla baş başa. Daha önce Devri Alem belgesel programı için gittiğim Fransa ve Ermenistan ile ilgili yazdığım köşe yazılarını www.belgeselyayincilik.com adresinden okuyabilirsiniz. ( Gebze  Gazetesi .22.12.2011)
Fransa Ermenistan’ı Kullanıyor
 Tarih boyu Fransız firmaları Türkiye’de istedikleri gibi para kazanıp, iş yapabiliyorlar. Fransız kültür ve ekolü  Türkiye’de istediği gibi uygulanabiliyor. Fransa da bir gurup son yıllarda sürekli Türkiye’nin aleyhine çalışıyor ve Türkiye’yi uluslar arası  arenada köşeye sıkıştırmak istiyor. PKK Terör örgütü başta olmak üzere Türk-Ermeni sorunlarını Fransa’nın bazı yöneticileri sürekli kaşıyor.
Sözde ermeni dostu ve Kürt hamiliğine soyunan Fransa, son olarak 1915 Ermeni olayları ile ilgili sözde soy kırım yasa tasarısını Fransa Meclisi’nde oylayarak Türkiye’yi zora sokmak istiyor. Mevcut Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, seçimleri kazanmak için Türk-Fransız dostluğuna büyük darbe vurmak için çalışırken, Türkiye-Ermenistan arasında da daha fazla gerginlik yaşanmasını planlıyor.
 Türk İşadamın’dan Sarkozy’ye Cevap
 Türkiye Van’da ki Akdamar Kilisesini tamir ederek Türk-Ermenistan ilişkilerinde önemli bir yakınlaşma başlatmıştı. Her yıl dünyanın çeşitli bölgelerinden Akdamar’a gelen Ermeniler, özgürce ibadetlerini yapıyorlar. Türkiye’nin bu iyi niyet girişimi Dünya kamuoyunda büyük ilgi uyandırmıştı. Ermeni olaylarının yeniden gündeme geldiği bu günlerde bir Türk işadamı Ermenistan’da ki tarihi bir kilisenin yıllardan beri bekleyen Kubbesini hiçbir ücret almadan yerine yerleştirmesinin görüntülerini  ilk kez TV ekranlarına Devr-i Alem  belgesel tv program ekibi getirdi.
Ermenistan’a giden devri Alem belgesel Program  ekibi  tarihi ermeni Kilisesi’nin  Türk firması tarafından hiç bir ücret alınmadan kubbesinin yerine yerleştirilmesini saniye saniye görüntüleyerek belgeselleştirdi. Bu haber görüntülü  medya kuruluşlarına servis yapıldı. Türkiye’nin  Akdamar’dan sonra   bir Türk işadamı tarafından Ermenistan’da  tarihi Kilise’nin  yıllardan beri bekleyen kubbesini hiç ücret almadan yerine yerleştirmesi Fransa’ya ve özellikle Sarkozy’ye çok anlamlı cevap olur.
Ermeni Kilisenin Kubbesi Nasıl  Kondu ?
Türk milleti vefalı, insanların yardımına koşan ve en önemlisi karşılık beklemeden dost eli uzatan bir millettir. Bunu bir kez daha Ermenistan’da gördüm ve yaşadım. Gürcistan Ermenistan Sınırında Balla Köyünde tarihi bir kiliseni büyük ve küçük kubbeleri bir yıldır yerine koyulmayı bekliyormuş. Bu kubbelerin yerine koyulması için Türk İş adamından destek istemişler. bir yıldır yerine koyulmayı bekleyen tarihi kiliseni restore edilen kubbelerini vinçleri yerine nasıl yerleştirdiğini sanayi saniye nasıl koyulduğunun belgeselini çektik. Türkiye sadece Akdamar’da değil Ermenistan’da da kiliseye desteğini esirgemiyor ve bir yıldır  yerine koyulmayı bekleyen tarihi kilisenin kubbeleri yerine koyulmasını gerçekleştiriyor. Genç ihtiyar köylü tümüyle toplanıp bu tarihi ana şahitlik ediyorlar. Bölge Başpapazı ile söyleşi yapıyoruz  Türk işadamına katkısından dolayı teşekkür ediyor. .Kiliselerine  kavuşan  Ermeni Köylüleri sevinçli çocuklar şen. Bir şey dikkatimi çekti. Herkesin toplandığı bu alanda bir tane kadın görmedim. Ermeni kadınları evlerini bahçesinden ve pencereden olayı takip ediyorlardı. Tıpkı Anadolu’daki kadınları gibi kendilerine has tavırlarıyla uzaktan seyrediyorlardı. Kilisenin kubbesini yerine yerleştirdikten sonra köyün ileri gelenleri biziler için bir kuzu keserek  kebap yaptılar, mükellef bir sofra donatıldı.  İçki  içmediğimiz  için içkilerin tümü masadan kaldırıldı. Kilisenin tamiri ile ilgili Belgseel Haber Ajansı (BHA)nin görüntülü haberi  ( www.belgeselyayancilik.com ) sitesindeki Devr-i alem.tv  den izleyebilirsiniz.
Türk –Ermeni ve Fransa İlişkileri
 Ancak Ermenistan Türkiye ilişkiler ine zaman düzelir diye aklımıza sorular geliyor. Karabağ sorunu çözülür mü yoksa yeniden savaş mı çıkar bilmiyoruz. Ama sonuç olarak bildiğim bir gerçek var sınır kapıları ne kadar kapalı olursa olsun Ermenistan ile resmi diplomatik ilişkimiz yoksa da 10 binlerce Ermeni kaçak olarak  Türkiye de çalışıyor, her gün onlarca tır ve bir çok iş adamı Gürcistan üzerinden Ermenistan’a giriş çıkış yapıyor.  Temennim Ermenistan Türkiye ilişkileri her iki ülkenin menfaatine düzelir, Karabağ sorunu çözülür. Bölge devletleri ve Türkiye’nin menfaati bundan geçiyor.
Evet  Türkiye sözde Ermeni soy kırım yasa tasarısı ile ilgili  Fransa ile büyük gerginlik yaşıyor. Türk-Fransız ilişkileri’ nin  gergin olduğu bir  dönemde  Türk işadamı’ nin  Ermeni kilisesine  desteğini  belgesel görüntülerle ekranlara getirip  Türkiye’nin  Ermenistan’a nasıl  iyi niyetle baktığını ortaya koyduk. İsteğimiz   Fransa kamuoyu ve Parlamentosu Türk işadamının Ermeni kilisesine   yaptığı bu anlamlı destekten   ders ve ibret alır  ortamı daha fazla germez ve Türk-Fransa  ve Ermenistan ilişkilerine darbe   vurulmaz.  Tarih den  düşmanlık değil dostluk çıkartılmalı. Tarih den ders ve ibret alınmalı.Görüntülü haber videosunu izlemek için (www.belgeselyayincilik.com ) /
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981