banner1001
2011 yılı bahar aylarıydı. Yurtdışı görevi öncesi Bursa’da Almanca kursundaydık. Bir Cuma günüydü. Hem aracımın bakımını yaptırırım hem de cumayı kılarım düşüncesiyle Küçük Sanayiye gittim. Tam tamirciye varmıştım ki Cuma ezanı okunmaya başladı. Ben anahtarı ustaya verip “cumadan sonra görüşürüz” dedim ve hızla camiye geçtim. Namazın farzını kılıp hemen dükkana döndüm.Ancak dükkan açık idi.Ustaya dedim ki, ” hangi ara namaz kıldın, en erken ben çıktım ve geldiğimde sen dükkandaydın.Yoksa namaza gitmedin mi?” Nasıl cevap verse beğenirsiniz? “Gitmedim hocam,nasip olmadı, Allah nasip ederse kılarım..”

Bu cevap üzerine öyle kızdım, öyle kızdım ki sormayın. Adama bak! Günahın faturasını Allah’a kesiyor. Dedim ki kendisine:  Bu kafayla sana hiçbir zaman Cuma nasip olmaz. Şimdi, sen mahşerde namazdan hesap verirken “namazı neden kılmadın?” diye sorulunca : “Allah’ım! Sen nasip etmedin. Nasip etseydin kılardım” mı diyeceksin. Senin şu anki söyleminin başka bir izahı yok. Sen şu anda aynen bunu söylüyorsun..

İşte bugün Müslümanların çarpık kader anlayışının kendilerine getirdiği son nokta. Şu hale bak!.Kul üzerine düşen vazifeleri yapmıyor.Sonra da kadere sığınıyor.Güya her şey takdir-i ilahi..Bu işin en kolayı, ya da kolaycılığı.

7.4 büyüklüğündeki 1999 Marmara depreminde yaklaşık 20 bin insan hayıtın kaybetti.Ama bundan daha büyük bir deprem Japonya’da olunca kimsenin burnu bile kanamıyor ya da 3-5 kişi ölüyor ve yaralanıyor.Burada şu sorulmalı: Allah Japonlara torpil mi geçiyor?. Elbette hayır.Ama Allah’ın yasaları var.Bu yasalar dünyanın her yerinde geçerlidir.Sen binaları sağlam yapmazsan, demirden,çimentodan çalar, sağlam inşaat olması için gerekli  ne varsa yerine getirmezsen ufak bir depremde yerle bir olursun.Diğer taraftan depremi de hesaba katarak binanın sağlamlığı noktasında yapılması gerekenleri muntazaman yaparsan bu bina 8 şiddetinde bile sapasağlam ayakta kalır ve kimsenin burnu bile kanamaz.

Trafikte  kurallara uymayan,12 kişilik minibüse 22 kişi bindirip, sonra da kaza yapan bir sürücü,  “Ne yapalım takdir-i ilahi böyleymiş, kaderimiz buymuş” diyerek işin içinden sıyrılamaz. Bu kural tanımaz sürücü mahkeme-i kübrâda cinayetten yargılanacaktır. Zira buna KAZA denmez CİNAYET denir. Kendi hatasını kadere, dolayısıyla Allah’a yüklemeye kalktığı için de ayrıca sorgulanacaktır diye düşünüyorum.

Başımıza gelen her şeye takdir-i ilahi diyerek geçiyoruz. Elbette kâinattaki her şey O’nun takdiri ile hareket eder, O’nun bilgisi dışında hiçbir şey olmaz. Ama kul da robot değil ki.Kulun da yapması gerekenler var.Allah kullarına irade-i cüziye vermiş, seçme hürriyeti vermiş. Seçtiklerine göre ahreti şekillenecektir.

Mısır, İngilizlerce işgal edilince bazı Mısırlılar İmam Şafinin kabrine gidip bizi neden kurtarmadın diye tekmelemişler. Çünkü insanlar “ölmüş büyük zatların ruhlarının dünyada yaşayanlara yardım edeceği” SAPIK inancına sahiptirler.Düşman ülkeni işgal etmiş, sen miskin-miskin bir köşede bekle, sonra da kabirdeki ölüden medet iste.Bu tam bir sapkınlık.Allah böyle kullarına yardım eder mi? Etmez. Zira yardım istenecek adres yanlış.Her gün beş vakit namazın her rekatında “yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım isteriz” diyoruz.Bunu boşuna mı haykırıyoruz yani?!

Diğer taraftan ibadetlerimiz noktasında da aynı yanlışın içindeyiz maalesef. Kardeşim! Neden namaz kılmıyorsun diye sorduğumuzda, “nasip işi hocam, nasip olursa inşallah kılarım” cevabını alıyoruz.Fatura yine Allaha kesildi gördünüz mü? Nasip dediğiniz şey durduk yerde gelmez. Nasipten önce talep olacak.Kul talep edecek Allah da verecek.Mesela dua ederken ellerimizi açarak dua ederiz.Bunun manası ne? “Ya Rabbi şu ellerimle yapılması gerekenleri yaptım. Şimdi de senden istiyorum. Ben bana düşeni yaptım artık geri kalanı sana havale ediyor, senden istiyorum” demiş oluyorsun.

Demek ki önce kul hamle yapacak. İlk hareket kuldan olacak. Bunun Kur’an’da örnekleri var. Mesela “Şükrederseniz artırırım..”(İbrahim14/7), “Beni anın ki ben de sizi anayım!” (Bakara2/152).Bu iki misalden de anlaşılacağı gibi, önce kul bir hamle yapacak sonra Allah karşılık verecek. Önce siz şükretmeyi bilin. Bana teşekkür edin ki ben de karşılık olarak artırayım. Beni anın ki ben de sizi anayım.Beni unutmayın ki ben de sizi unutmayayım,yani gözetip koruyayım,yardım edeyim.

İşte asıl mesele eşyaya Kur’an penceresinden bakabilmek. Aksi takdirde her şeye yamuk bakarsınız. Kur’an bize düzgün koordinat veriyor. Yeter ki Kur’an’ı ÜFÜRÜK kitabı değil hayat kitabı olarak görelim.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner934