banner1006
GÜNDEM:
27 Asker Hakkında İddianame Hazırlandı

23 Aralık 2016 Cuma 11:49

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimi kapsamında Özel Kuvvetler Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında meydana gelen olaylara ilişkin 27 kişi hakkında iddianame düzenleyerek, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. 

İddianamede Özel Kuvvetler Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında gerçekleşen ve bu askeri birlikten darbeye katılan personel ile ilgili olarak Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma evrakının, fezlekeyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği belirtildi. 

Albay Ümit Tatan'ın "müşteki" olarak yer aldığı iddianamede şu isimler "şüpheli" olarak yer aldı: 

"Ümüt Ari̇f Bağ, Ahmet Balaban, Türkay Bi̇lge, Fati̇h Ceylan, Hüseyi̇n Çakıroğlu, Mustafa Çokangın, Emre Demi̇r, Süleyman Ektaş, Burak Erhan, Soner Erol, Yücel Fındık, Fi̇kret Gi̇rgi̇n, Murat Güler, Mustafa Güngör, Ramazan Gürkaynak, Eray Hazır, İzzet Henek, Hali̇t Kabi̇l, Emre Kahraman, Temel İlter Pala, Mehmet Sağlam, Umut Taşcı, Veli̇ Tüven, Dursun Varlı, Özalp Yeşi̇l, Murat Yeşi̇lyurt, Harun Yıldız." 

İddianamede sanıkların "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarından üçer kez "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezası ile "terör örgütü üyesi olmak" suçundan 7 yıl 6'şar aydan 15'er yıla kadar hapse çarptırılmaları istendi. 

İddianamede bazı sanıkların ayrıca "kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak" suçundan da mahkumiyetleri talep edildi. 

"Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda" 
İddianamede halen ABD'nin Pennsylvania eyaletinde yaşayan Fetullah Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden FETÖ mensubu değişik rütbelerdeki bir kısım asker ile onlarla birlikte hareket eden sivil şüphelilerin 15 Temmuz 2016'da silahlı askeri darbe teşebbüsünde bulundukları belirtilerek, darbe girişimi gecesi, FETÖ mensubu teröristlerin Ankara ve İstanbul'daki eylemleri hatırlatıldı. 

Darbe teşebbüsü sırasında büyük kısmı sivil toplam 246 kişinin öldüğü ve 3 bin civarında kişinin de yaralandığı, bu ölüm ve yaralamaların, darbecilerin sivil halkı uçaklarla bombalaması, helikopterlerden ve tanklardan ağır ateşli silahlarla ateş etmeleri suretiyle gerçekleştiği aktarılan iddianamede, darbeci teröristlerin suikast amacıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu otele baskın yaptıkları, Erdoğan'ın 15 dakika önce otelden ayrılması nedeniyle suikast girişiminden kurtulduğu vurgulandı. 

Aynı şekilde İstanbul'dan Ankara'ya karayoluyla gelen Başbakan Binali Yıldırım ve beraberindeki konvoya da darbeci askerlerin silahlı saldırıda bulunduğu, konvoyun yolu değiştirerek başka bölgeye intikal etmesi ve korumaların karşılık vermesi sayesinde kurtulduğu ifade edilen iddianamede, FETÖ mensubu askerlerin darbe planlaması çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın da arasında bulunduğu birçok komutanın rehin alındığına yer verildi. 

İddianamede, darbe teşebbüsüne ilişkin, çeşitli savcılıklarca yürütülen soruşturmalardaki şüpheli beyanları da özetlenerek, "darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden TSK içerisinde yapılanmış ve örgütlenmiş FETÖ mensuplarınca gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı" bildirildi. 

Alay Komutanı olay gecesi enterne edildi 
İddianamede, FETÖ mensubu askerlerle fikir ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ettiği belirlenen Özel Kuvvetler Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında görevli şüphelilerin, Özel Kuvvetler Etimesgut Özel Hava Alay Komutanı olarak görev yapan müşteki Albay Ümit Tatan'ı olay gecesi enterne edip, askeri darbenin sevk ve idaresinin yapılacağı Akıncılar Üssü'ne götürerek Hava Alay Komutanlığının kontrolünü ele geçirmek için aldıkları talimat doğrultusunda harekete geçtikleri kaydedildi. 

Rotayı Semih Terzi değiştirtti 
Darbe girişiminde Diyarbakır'dan gelen Özel Kuvvetler 1. Tugay Komutanı Semih Terzi ve 26 tim personelini almaya giden uçağın, uçuş planının darbe girişiminden bir hafta önce planlandığı belirtilen iddianamede, Casa uçağının saat 23.15 sıralarında Diyarbakır'a iniş yaptığı, uçuş planlamasına göre, ilk önce Diyarbakır, oradan Cizre, Cizre'den Ankara'ya dönüş yapılacak şekilde planlanmasına rağmen Terzi'nin helikopterle geldiği Diyarbakır'da uçağın rotasına müdahale ederek uçağın Cizre'ye uğramadan Diyarbakır'dan doğrudan Ankara'ya gitmesi için emir verdiği kaydedildi. 

İddianamede, Terzi'nin Gölbaşı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın kontrolünü ele geçirmek için geldiği, Terzi ve beraberindeki askerleri Gölbaşı'na götürmek üzere helikopterler ayarlanmaya çalışıldığı, helikopterlerin uçmama ihtimaline karşı da şüpheli Harun Yıldız'ın sevk ve idaresinde bir otobüsün hazır bekletildiği, uçağın 11. Hava Ulaştırma Üs Komutanlığı'na iniş yapması gerekirken şüphelilerin yönlendirmesiyle Etimesgut Özel Kuvvetler Hava Alay Komutanlığı'na inişinin sağlanmaya çalışıldığı kaydedildi. 

Alay komutanı müşteki Albay Tatan'ın alıkonulmasından sonra komutanlığın kontrolünü ele geçiren şüpheli Ahmet Balaban'ın darbe teşebbüsü sırasında öldürülen Semih Terzi'yi karşıladığı belirtilen iddianamede, Terzi ve beraberindekilerin Gölbaşı'ndaki Oğulbey Kışlası'na sevki için iki helikopterin hazırlanması talimatı verdiği ve alayda kendisiyle birlikte hareket eden şüphelilerle birlikte uçuş planlaması yaptığı bildirildi. 

Şüpheliler Dursun Varlı, Özalp Yeşil, Murat Yeşilyurt, Mehmet Sağlam, Soner Erol ve Ramazan Gürkaynak'ın iki helikopterle Diyarbakır'dan gelen Terzi ve beraberindeki askerleri Oğulbey Kışlası'na götürmek üzere hazırlıklar yaptığı bildirilen iddianamede, Terzi ile birlikte helikopterdeki 18 kişi hakkında Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütüldüğü anımsatıldı. 

İddianamede, Gölbaşı'na giden Semih Terzi'nin 16 Temmuz 2016'da saat 02.30 sıralarında yaralandığının bildirilmesi üzerine şüphelilerden Varlı, Yeşil ve Yeşilyurt'un mürettebatını oluşturduğu helikopterin Etimesgut'tan hareket ederek Oğulbey Kışlası'na geldiği ve Terzi'yi alarak GATA'ya götürdükleri, buradan ayrıldıkları sırada açılan ateş sonrasında helikopterin kuyruk kısmına mermi isabet ettiği ve helikopterin saat 03.00 sıralarında Etimesgut Özel Kuvvetler Hava Alay Komutanlığı'na iniş yaptığı aktarıldı. 

Darbecilerin faaliyetleri 
Şüphelilerin darbe girişimi sırasında yaptıkları faaliyetlere yer verilen iddianamede, şunlar sıralandı: 

"Alayda kripto muhabere astsubayı olarak görev yapan şüpheli Süleyman Ektaş'ın çağrılmadığı halde askeri darbeyi öğrenerek alaya geldiği ve kripto odasını açtığı, 

Şüpheli Veli Tüven'in başkasının yerine nöbete gelerek, alayın nizamiye nöbetini tuttuğu, 

Şüpheli Yücel Fındık'ın, destek birlik komutanlığında nöbetçi astsubay olarak görev yaptığı, izinsiz uçuş yapan helikopterlere bixi silahı ile uçuş için gerekli telsiz ve tablet bilgisayarları planlı bir uçuş programı olmadığı halde diğer şüphelilere teslim ettiği, 

Şüpheli Umut Taşçı'nın suç tarihinde bakım taburu nöbetçi astsubayı olarak görev yapan şüphelinin amiri olmamasına ve hava sahası uçuşa kapatılmasına rağmen Fatih Ceylan'ı isteği üzerine uçuş emrini sorgulamadan izinsiz uçuş yapan helikopterleri hangardan çıkartarak uçuşa hazırladığı, 

Şüpheli Mustafa Güngör'ün stok seviye astsubayı olarak görevli olup helikopter yedek parçalarından sorumlu olduğu, olay gecesi görevli olmadığı ve çağrılmadığı halde alaya gelerek izinsiz uçuş yapan helikopterlerin yedek parça ihtiyacını karşılamak üzere hazır bulunduğu, 

Şüpheli Fikret Girgin'in kalite kontrol teknisyeni olarak görev yaptığı, olay gecesi görevli olmadığı halde alaya geldiği, yetkisi olmadığı halde, nişancı personeli arayarak alaya çağırdığı, 

Pilot üsteğmen olarak görev yapan şüpheliler Temel İlter Pala, Emrah Kahraman, Emre Demir, Eray Hazır ve Mustafa Çokangın'ın görevli olmamalarına ve darbe girişimini öğrenmelerine rağmen alaya geldikleri, 

Şüpheliler Ahmet Balaban, Halit Kabil, Ümit Arif Bağ, Türkay Bilge, Dursun Varlı, Murat Güler, Mehmet Sağlam ve Hüseyin Çakıroğlu'nun kanuna aykırı emirlerini yerine getirerek askeri darbenin başarıya ulaşması için kendilerine verilen emir ve talimatlarını yerine getirdikleri belirlenmiştir." 

Şüphelilerin ifadeleri 
Buna göre, suç tarihinde Özel Hava Alay Komutan Yardımcısı olarak Albay rütbesinde görev yapan Ahmet Balaban, 15 Temmuz'da kendisini arayan nöbetçi amir Kara Pilot Binbaşı Hüseyin Çakıroğlu'nun "Acilen birliğe gelmeniz lazım" dediğini belirterek, şu ifadeyi verdi: 

"Kara Pilot Yarbay Halit Kabil yanıma gelerek, 'Alay Komutanımız hakkında tutuklama emri var. Tutuklamamız lazım' dedi. Nereden çıktığını sordum. O da 'Genelkurmay Birinci Başkanının emri ile tutuklanması gerekiyor' dedi. Kimin söylediğini sordum. Özel Kuvvetler Harekat Şube Müdürü Albay Ümit Bak'ın söylediğini belirtti." 

Darbeci General Terzi yaralanınca GATA'ya helikopterle götürüldü 
Balaban, "Ümit Bak'ı aradım ve Terzi'nin uçakla geleceğini sordum. O da, 'Evet, Komutanım Birinci Başkanın emriyle bu şekilde olacak' dedi" ifadesini kullandı. 

Terzi'nin uçaktan inince kendisine, "Burada giriş çıkış olmayacak. Emniyet tedbirlerini artırın" dediğini bildiren Balaban, daha sonra Terzi'nin, iki helikopterle Gölbaşı Oğulbey'e gittiğini, helikopterler geri dönerken Bak'ın dahili telefondan arayarak Semih Terzi'nin yaralandığını söylediğini ve helikopterle GATA'ya nakledilmesini istediğini belirtti. 

"12 kişilik tim dendi 6-7 kişi geldi" 
Özel Kuvvetler Özel Hava Alay Komutanlığında kıdemli başçavuş olarak görev yapan şüphelilerden Murat Yeşilyurt, sonradan darbeci olduğunu öğrendiği Yarbay Halit Kabil'in kendisini arayarak "Murat Başçavuşum, alarm var. Hemen birliğe gelin." talimatı üzerine birliğe geçtiğini söyledi. 

Hangardan çıkardığı bir helikopteri uçuşa hazırladığını anlatan Yeşilyurt, şöyle devam etti: 

"Kontrollerini yaptım, beklemeye başladık. Muhtemelen 5-10 dakika sonra diğer helikoptere 6-7 kişi civarında bir kalabalığın yaklaştığını gördüm. Helikopteri uçuşa hazırladıktan yaklaşık bir - bir buçuk saat kadar sonra Silopi'den CASA uçağı geldi. 'CASA uçağından tim inecek.' dediler. Benim, kim nereye inecek, bilgim yoktu. Daha sonra helikoptere 1. pilot binbaşı Dursun Varlı geldi. Yanında 2. pilot Yüzbaşı Özalp Yeşil vardı. Bana 12 kişilik bir tim alacaklarını söylediler. Helikopteri çalıştırdık. Ancak bizim helikoptere 12 kişi değil 6-7 kişi geldi. Darbeci olduğunu öğrendiğim Semih Terzi ve 12 kişi diğer helikoptere bindiler. Bize bu ekibi Oğulbey'de bulunan Özel Kuvvetler Karargahı'na götüreceğimiz söylendi. Pistten kalkış yaptık ve Özel Kuvvetler Karargahı önüne indik. Timi tahliye edip biz tekrar alaya döndük. 

Biz alaya döndükten sonra Semih Terzi'nin yaralandığını söylediler. Helikopterle tekrar Oğulbey'e gittik. Önceki yere tekrar indik ve yaralanın gelmesini bekledik. Yaralı geldi. Biz de onu alıp acil şekilde GATA'ya götürdük. Orada birkaç dakika ambulans bekledik. Yaralıyı GATA'ya bırakıp kalkış yaptığımızda birkaç dakika sonra havadayken hafif mermi isabeti aldık. Alayda piste indikten sonra motorları susturup helikopteri kontrol ettiğimde 4 mermi deliğine rastladım. Bu şekilde helikopterin uçamayacağını Dursun Varlı'ya ilettim. Bu esnada biz havada olduğumuz için Özel Kuvvetler Komutanımızın yaptığı açıklamayı duymadık. Biz helikopteri içeri aldık. Hangara geçtik. Olayın ne derece vahim olduğunu, iç yüzünü emir aldıktan sonra öğrendik." 

'Zekai Paşa bana telefonda Semih Terzi ile ilgili kötü bir ifade kullanınca anormal bir durum olduğunu anladım' 
Balaban, Halit Kabil'e bilgi vererek, "Ne gerekiyorsa yapalım" sözlerine yer verdiğini, bir helikopterin Terzi'yi alarak GATA'ya götürdüğünü ifade ederek, şunları aktardı: 

"Terzi ile gelen taburdan bir unsur helikopterlere binme esnasında 'Uçakta eşyalarımız var, onları indireceğiz' dedi. Kim olduğunu hatırlayamadığım biri bana tüm personelin birliğin içerisinde gezdiğini söyledi. Bunu bana Türkay Bilge Binbaşı söyledi. Ben de çıkıp tim komutanını yürüyerek aradım. Konuştuğu cep telefonunu bana verdi. 'Zekai Paşa telefonda' dedi. Zekai Paşa bana telefonda 'Ne yaptınız?' dedi. Yaptığımız işleri anlattım. Zekai Paşa, Semih Terzi ile ilgili kötü bir ifade kullanınca anormal bir durum olduğunu anladım. Bana 'Helikopterler bundan sonra kalkmayacak, uçuş olmayacak' deyince 'Emredersiniz' diyerek telefonu kapattım. Sabaha kadar gözlem ve denetim faaliyetleri devam etti. Sabahleyin de tim personeli bizi gözlem altına aldı." 

"Onu alacaksınız. O hükümet yanlısı" 
Şüpheli Halit Kabil ise darbe girişimi günü Ümit Bak'ın kendisini arayarak, "Alarm durumu var, toparlanın" demesi üzerine birliğe hareket ettiğini anlattı. 

Birliğe gelince Bak'ın kendisini tekrar arayarak, "Beni iyi dinle. Birinci Başkanımızın emri ve Semih Terzi Tuğgeneralin koordinatörlüğünde ülke anormal bir duruma girdi. Sıkı yönetim durumuna geçiyoruz. Alayda gerekli tedbirlerinizi alın" dediğini ifade eden Kabil, "Bana, 'Alay Komutanı geldi mi? diye sordu. Henüz gelmediğini söyledim. 'Ümit Tatan albay geldiğinde onu alacaksınız, işe karıştırmayacaksınız. O hükümet yanlısı, o bu işin içinde olmaz' dedi" ifadelerini kullandı. 

Darbe girişimi sırasında Destek Grup nöbetçi astsubay olduğunu belirten şüpheli Yücel Fındık, Şüphelilerden Halit Kabil'in darbe olduğunu, bundan sonra kendisinin emir komutasında olduğunu söylediğini belirterek, şunları aktardı: 

"Zaten kendisi benim 1. sicil amirimdir. Neden böyle bir şey dediğini anlayamadım. Genç teğmenler de panikledi. Ne olduğunu anlamaya çalıştılar. İdari işlerin kapısını açıp televizyonu açtık. Dursun Varlı konuşmaya başladı. 'Bu Recep Tayyip Erdoğan'a karşı bir harekettir, komutanlarımız değişecek, Alay komutanını götürdük, Diyarbakır'dan Semih Terzi geliyor, Özel Kuvvet komutasını o alacak' dedi. Mehmet Sağlam, emir komutayı anlattı. Telefonundan genelkurmayın yönetime el konulduğuna dair emrini orada bulunanlara gösterdi. 'Bundan sonra ya bizden ya da karşı taraftansınız, tarafınızı seçin' deyip eliyle tabancasını tuttu. Tabancayı çıkarmadı. Kendisini onaylatmak için oradaki genç teğmenlere değil mi diye sertçe sordu. Onlar da tedirgin olup tepkisiz kaldı. Televizyonda Zekai Paşa'nın sesini duydum. Darbe karşıtı konuşuyordu. Kabil, Sağlam ve Varlı 'nın olduğu grup bunun sahte olduğunu, gerçek olmayabileceğini söylediler, tüm ordunun darbeye destek olduğu izlenimini vermeye çalışıyorlardı. Üçü birlikte sonradan dışarı çıktı." 

"Oluyor bir şeyler, başladı" 
Yüzbaşı rütbesiyle helikopter pilotu olan şüpheli Soner Erol, şu beyanı verdi: 

"00.35 sıralarında birliğe geldim. Aracı dışarıya park ettim ve o sırada aracından bir şey alan Türkay Bilge ile karşılaştım. Ne olduğunu sordum. Dudak büktü ve 'Anlamadım. İçeri gidelim' dedi. Nizamiyeye geldiğimizde Binbaşı Dursun Varlı ile karşılaştım. Sanki nizamiyeye gelenleri karşılama pozisyonundaydı. 'Abi ne oluyor' dedim. O da güldü ve 'Oluyor bir şeyler, başladı' dedi. 'Ne başladı' dedim. Alay komutanının nerede olduğunu sordum. 'Alay komutanını götürdüler' dedi. Kim, nereye, nasıl diye panik sorular sordum. Pis bir gülümseme yaptı. Normalde biz silah taşımayız, ancak o gün üzerinde silah taşıyordu." 

'Darbe olacağını, sıkı yönetim ilan edileceğini söyledi' 
Şüpheli Özalp Yeşil, darbe gecesi 22.45'te şüphelilerden Binbaşı Dursun Varlı'nın kendisini acil olarak alaya çağırdığına işaret ederek, şunları kaydetti: 

"Saat 23.00 sıralarıydı. Dursun Varlı'yı telefonla aradım, 'Komutanım ben geldim. Ne yapayım?' diye sordum. Üniformamı giyip tabur binasının önüne gelmemi söyledi. Ben de dediğini yaptım. Gittiğimde yanında Yarbay Halit Kabil, Üsteğmen Emre Demir de vardı. Ne yapacağımızı sorduk, eşimin beklediğini söyledim, o da bana eşimi hemen göndermemi, darbe olacağını, sıkı yönetim ilan edileceğini söyledi. Ben de eşime bunu anlatarak hemen eve giderek kapıları kilitlemesini söyledim. Geri onların yanına döndüm." 

"Okulda namaz kılmamamı, oruç tutmamamı söylüyordu" 
İddianamede, FETÖ'nün darbe girişiminde görev aldıktan sonra tutuklanan ve TSK'dan ihraç edilen pilot Üsteğmen Müslim Macit'in ifadesine yer verildi. 

Hava Harp Okulunu kazandıktan sonra da örgütle bağlantısının sürdüğünü aktaran Macit, "Biz Ramazan ile birlikte 2005 yılı Eylül ayında hava harp okuluna başladık, Ankara'da evde bulunan Mehmet isimli şahıs bizi Mustafa isimli şahsa teslim etti. Mehmet isimli kişi bizi Ankara'dan alıp İstanbul'a götürdü ve Mustafa isimli kişiye teslim etti. Ramazan isimli arkadaşım daha sonra güvenlik soruşturması sonucu Hava Harp Okulundan çıkartıldı ancak ben tek başıma Mustafa'nın bulunduğu yere gidip gelmeye devam ettim. Bu şahıs bana okulda namaz kılmamamı, oruç tutmamamı söylüyordu, yazın Mustafa ile Sincan'da bir evde buluşuyorduk. Bu şahıs normalde Ankara'da oturuyor ancak iki haftada bir benimle görüşmek için İstanbul'a geliyordu. Biz İstanbul'da, Mustafa isimli şahısla görüşürken tek bir adreste değil değişik adreslerde buluşuyorduk" dedi. 

"Abilere maaşımın yüzde 15'ini veriyordum" 
2009'da hava harp okulunu bitirip İzmir Çiğli'ye pilotaj eğitimine gittiğini anlatan Macit, şöyle devam etti: 

"Gitmeden önce bana bu 'abiler' tarafından kimle irtibat kuracağımız konusunda bilgi verildi. Çiğli'ye gittiğimde Yavuz isimli bir şahısla görüşmem söylendi. Yavuz'u ankesörlü telefondan aradım, Yavuz İzmir'de oturuyordu. Bu kişi beni Cem isimli bir şahısla tanıştırdı. Daha sonra Çiğli'de bir ev tuttum, Cem beni Yamanlar Kolejinde tarih öğretmenliği yapan Hasan isimli biriyle tanıştırdı. Hafta sonları Abdullah ile kiraladığımız eve gidiyorduk. Çiğli'de askeri birlikte kalabilirdik ancak 'abiler' bize ev tutun dedikleri için biz ev tuttuk. Hafta sonları Abdullah ile birlikte bu evde kaldık. İlk maaşımın tamamını, daha sonra ise yüzde 15'ini bu 'abilere' veriyordum, parayı elden teslim ediyordum. 2010'da pilotaj eğitimini bitirerek Konya'ya gittim. Konya'da Yusuf ile tanıştık. Yusuf ile Konya'da onun belirlediği evlerde görüşüyorduk. 

Ben 2011 yılında çocukluk arkadaşım Hülya ile evlendim. Harp okulu 3. sınıftayken 'abilere' Hülya'dan bahsettim. Onlar da 'Biz bir araştıralım, uygun olduğu taktirde sana söyleriz' dediler. Daha sonra kararı bana bıraktılar. 2011 yılı Eylül ayında Akıncı 4. Ana Jet Üssüne tayinim çıktı, üsteki lojmanlara taşındım. Yusuf isimli kişi beni kod adı Veli olan bir kişiyle tanıştırdı. Daha sonra Serdar kod isimli biriyle tanıştık, bu sırada 17/25 aralık olayları meydana geldi. O güne kadar siyaset konuşmadığımız halde o günden sonra siyaset konuşulmaya başladı. Serdar'ın daha sonra 2014 yılında devlet memuriyetine geçtiğini öğrendim. 2015 yılında Hakan kod adlı Hüseyin Eriş ile görüşmeye başladım. Bu sırada Mahmut kod adlı Mehmet Ayan ile de görüşmeye başladım. Bu iki şahıs bana 2015 aralık ayında gireceğim kurmaylık sınavına 'çok çalışın' dediler. Ben zaten çalışıyordum. Sınavdan bir hafta önce Ankara Barıştepe Mahallesi'ndeki bir evde Selim kod adlı bir şahısla birlikte Abdullah ve bana yemin ettirdi, bir SD kartı ve çok uzun bir şifre yazılı olan bir kağıt verdiler. 'Bu sorulara çalışın' dediler. Bu şahsın verdiği bütün sorular sınavda çıktı. Sınavda 88 puan aldım. Sınav sorularının bulunduğu SD kartlarını Mehmet Ayan'a çalıştıktan sonra geri verdik, Mehmet Ayan ile 23/24 Haziran tarihlerine kadar görüştük." 

"Abidin Ünal, elleri serbest ve sivil olarak filoya geldi" 
FETÖ'nün darbe girişiminden bir gün önce gece yarısında Binbaşı Mehmet Fatih Çavur'un, Üsteğmen Adem Kırcı, Üsteğmen Mehmet Çetin Kaplan ve kendisini evine çağırdığını anlatan Macit, Çavur'un terörle mücadele harekatı kapsamında gizli bir göreve katılıp katılmayacaklarını sorduğunu belirtti. 

Macit, darbe girişimi sırasında yaşananlara ilişkin şunları anlattı: 

"Saat 21.00 civarlarıydı, ilk uçacak ekip belirtildi. Biri hava-yer diğeri ise hava-hava idi. Hava-yer görevinde uçacak 4 uçak vardı. 1 numara Yüzbaşı Aydoğdu, arkasında Binbaşı Azimetli, 2 numarada üsteğmen Mehmet Çetin Kaplan, arkasında Ertan Koral, 3 numarada yüzbaşı Mete Kaygusuz, 4 numarada ben uçacaktım, 3 ve 4 numaralı uçaklar tek kişiliktir. saat 22.30 sıralarında 1 ve 2 numaraya kalkış emri verildi. Yüzbaşı Mete Kaygusuz'un desk bölgesinde koordine görevi olduğundan dolayı 3 ve 4 numaralı uçaklar uçamadık. 

Albay Ahmet Özçetin, aldığı koordinatları telsizle uçaklara iletiyordu. Bu sırada Özçetin, atış serbest diyerek bombalama emri veriyordu. Bu sırada elleri bağlı şekilde bir karacı tuğgeneralin geldiğini gördüm. Üsteğmen Mustafa Konur ile bu konuyu konuştuk ama bir anlam veremedik. Bu sırada Abidin Ünal, elleri serbest ve sivil olarak 141. Filoya geldi, bize 'İyi akşamlar. Kolay gelsin gençler' diye hitap ederek gitti. DESK bölgesinden içeriye girdi. Yüzbaşı Ahmet Tosun benden uçacaklar için JDAM mühimmatların atılması için gerekli olan kriptoları DTC'ye yüklememi istedi, Mustafa Konur ile yüklemeye çalıştık, 2 DTC'yi yükledik ancak daha sonra yükleyemedik. Bu arada Yüzbaşı Çavur benden muhabere yönetim sistemini iyi bildiğim için Genelkurmay Başkanlığının koordinatlarını istedi. Ben kendisine sistemden hemen çıkartıp bilgileri verdim. Sonrasında Yüzbaşı Ahmet Tosun da telsiz ile Genelkurmay başkanlığının üstünden yakın geçiş yapılması emrini verdiğini duydum. Ahmet Tosun ve Mehmet Fatih Çavur, TBMM, Türksat, Külliye, Jandarma Genel Komutanlığı, Kızılay gibi yerlerin koordinatlarını istediler. Ben bu koordinatları verdim. Bu iki kişi Diyarbakır'dan gelen 6 tane uçağa da bu şekilde talimatlar verdiler. 

Biri televizyona çıktı, darbe yapıldığını söylüyordu. Ben şoke oldum ne yapacağımı ve nasıl davranacağımı bilemedim. Bu sırada Ahmet Tosun'a talimatlar geliyordu. Tosun da talimatları uçaklara bildiriyordu. Bu talimatların bazılarını şöyle hatırlıyorum, polis harekat noktasına atış serbest, Meclis'e atış serbest, Türksat'taki antene atış serbest, Kızılay'dan alçak uçuş serbest, Genelkurmay üzeri ses uçuşu serbest. Tanker uçaklarına da yakıt ikmali için havada kalmaları yönündeydi. Elektrikler kesilene kadar talimatlar bu şekilde devam etti, bu olayların saatini hatırlamıyorum, hava karanlıktı, bizim uçaklarla irtibatımızın kesilme nedeni elektriğin gitmesiydi, uçakların talimatı kulede Hakan Karakuş aracılığıyla yapılıyordu, yakıtları biten uçaklar üsse geri indiler. 

Saat 08.30 sıralarında kursiyer teğmen ve üsteğmenlerin üssü terk etmeleri söylendi, Yüzbaşı Mete Kaygusuz bana üste kalmamı, gitmememi söyledi. Daha sonra bana ve Üsteğmen Çetin Kaplan'a 'Kule civarında bir helikopter var ve helikopterde paketler var onları alıp yuva misafirhanesine götürün' dedi. Biz de filo aracılığıyla kulenin yanındaki helikopterin yanına gittik, bizi MAK özel tim görevlileri silahlı olarak karşıladı. Oraya sivil kıyafetli şahıslar geldiler. Bu şahıslar minibüse bindiler, 8 kişiyi aldım, bunların elleri önden bağlıydı. Abidin Ünal bu 8 kişinden önce geldi ve elleri bağlı değildi. Abidin Ünal'ın geliş saati saat 23.00 sıralarıydı. Bu şahısları misafirhaneye götürdük. Daha sonra Mehmet Çetin Kaplan, Adem Kırcı ile şahsi aracıma bindik ve üsten ayrıldık. Bu arada pistin bombalandığını öğrendik. Daha sonra helikopterle gelen 8 kişinin Şanver isimli Korgeneralin kızının düğününden alınan şahıslar olduğunu anladım, lojmanlardaki evimden pazar günü kayın pederimin evine gittim." 

Uluç Hüseyin Hançer'in ifadesi 
Akıncılar 4. Ana Jet Üs Komutanlığında üsteğmen pilot olarak görev yapan şüpheli Uluç Hüseyin Hançer de ifadesinde, 7. sınıfta örgüte ait olan Yenirenk Dershanesine gitmeye başladığını belirterek, "Dershanedeki bir arkadaşım bana üniversitede okuyan 'abilerin' bir evi olduğunu, buraya gidip ders çalışabileceğimizi söyledi. Ben de bunun üzerine 'ışık evleri' olarak adlandırılan evlere gitmeye başladım. Burada film izletip bize ikramlarda bulunuyorlardı. Aynı zamanda ders de çalıştırıyorlardı. Bu durumu babama anlattım ancak babam tanımadığım insanlarla görüşmemi uygun bulmadı ancak daha sonra faydalı olduğunu düşünmem üzerine o da kabul etti. Hemen hemen her gün bu evlere gidiyorduk. İki üç ay sadece ders çalışıp sohbet ettiler. Daha sonra bize Fetullah Gülen'i tanıyıp tanımadığımızı sordular. Ben de tanımadığımı söylemem üzerine onunla ilgili kitaplar verdiler. Videolarını izlettiler. Biz buraya geldiğimizde namaz kılıp Fetullah Gülen'in kitaplarını okuyup, videolarını izlemeye başladık" diye konuştu. 

Evde bulunan kişilerin kod adı kullandığını öğrendiklerini belirten Hançer, bunun nedenini sorduklarında, "Tedbir olsun, zamanında sıkıntılar yaşadık" karşılığını aldıklarını söyledi. 

FETÖ, halı saha maçıyla askeri sınava giremeyecekleri belirlemiş 
Zamanla kendisine "Uğur" kod adıyla hitap edilmeye başlandığını dile getiren Uluç Hüseyin Hançer, ifadesini şöyle sürdürdü: 

"Halı sahada maç yapılacağından bahisle düz taban olup olmayanları öğrenmeye çalışıyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre bunları askeri sınavlara sokamayacaklarından elemek için soruyorlarmış. Bu sırada yine bize Fetullah Gülen'in kasetlerini izletip, kitaplarını okutmaya devam ediyorlardı. 8. sınıfın sonuna doğru askeri liselere yönlendirmek istediklerini bana söylediler. Buna karşı çıktım. Askeri liseye gitmeyeceğimi söyledim ancak beni 'Buralarda sizin gibi vatanını milletini seven, dinine bağlı insanlara ihtiyaç var' diyerek ikna ettiler. Yine aynı şekilde ailem de ikna oldu. Daha sonra askeri liseler sınavına yönelik hazırlanmaya başladık. Ben, Ahmet ve Enes ismindeki arkadaşlarımla birlikte hazırlanıyorduk. Aynı evde 5'er günlük kamplara almaya başladılar. Hem ders çalıştırıp hem de spor yaptırıyorlardı. Sabahları koşuyor, şınav ve mekik çekiyorduk. Yine ara ara başka 'abiler' gelerek bize mülakatlar konusunda bilgi veriyorlardı. Okuduğum yazarları sordukları takdirde Hürriyet ve Milliyet gazetesinden yazar isimleri söylememi, okuduğum kitapları sorduğunda o zamana ait güncel kitap isimleri söylememi belirttiler. Atatürk ilke ve inkılaplarına hakim olabilmem için bu yönde ayrıntılı çalışma yapmamı söylediler. Askeri sınavlardan önce 5 şıklı sorular çözdürüyorlardı. Bu soruların aynısının çıktığını hatırlamıyorum ama buna benzer sorular sınavda çıkıyordu. Ailemin yanına da gidip geliyorlardı. Dini değerlerden bahsederek ailemin de güvenini kazanmışlardı. Askeri lise sınavlarını 2005 yılı Haziran ayında kazandım. Ben yazılı sınavı kazandıktan sonra yine aynı evde bulunan 'abiler' bana daha fazla mülakata ilişkin bilgiler vermeye başladılar. Daha önce mülakatlarda sorulan soruları arşivlediklerinden bu soruları bana söyleyip ne şekilde cevap vermem gerektiğini söylüyorlardı. 

2005 yılının yaz ayında babamla birlikte İstanbul Kuleli'de mülakatlara gittik. Burada kimseyle görüşmeden sınavlara girdim. Sağlık muayenesi, spor testi, sözlü mülakata girdim. Hepsinden başarılı olarak sınavı kazandım. Askeri liseler yazılı sınavını kazanınca bana artık ders çalıştırmamaya başladılar. Gezilere götürüp yemekler yediriyorlardı. Bunu sonradan öğrendiğime göre askeri liseden vazgeçip başka bir okula gitmemi engellemek amacıyla yaptıklarını düşünüyorum. İzmir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesine asil olarak girmeye hak kazandım. İrfan kod adlı kişi sınavı kazandıktan sonra Sincan'da bulunan adresini bilmediğim ancak gösterebileceğim eve geldi. Bana İzmir'de nasıl hareket edeceğim konusunda bilgiler vermeye başladı. Veli isimli kişiyle İzmir'de de irtibatımın olacağını, kesinlikle cep telefonu kullanmamamız gerektiğini, İzmir'e gittiğim hafta intibak eğitiminden çıktığım ilk cumartesi günü Veli isimli kişinin beni Konak meydanında otobüs duraklarında bekleyeceğini, onunla irtibata geçmem gerektiğini söyledi. Ayrıca cuma namazına gitmememizi, normal vakit namazlarında kimseye belli etmeden teyemmüm abdesti ile ima yoluyla yani gözlerimizle kılabileceğimizi söyledi. Evde kaldığımız sürede kız arkadaşımızın olmasını istemiyorlardı ancak sorulması halinde kız arkadaşımızın olduğunu söylememizi, dini veya siyasi bir tartışmaya girmememizi istediler. Fetullah Gülen hakkında bulunduğumuz ortamda bir konu açıldığında onun hakkında kötü konuşmamamızı susmamızı, yorum yapmamamızı söylediler. Ben de verdikleri talimatları uygulayınca dediklerini yaptım. 

İntibak eğitiminin bittiği hafta sonu Veli isimli 'abiyle' belirtilen yerde buluştum. Kendisini takip etmemi işaret etti. Bende arkasından kendisini takip ettim. İzmir Kemeraltı'nda bir mağaza girdi. Ben de peşinden girdim. Ben resmi kıyafetli olduğum için burada bana sivil kıyafet aldı, sivil kıyafetleri giyerek mağazadan birlikte çıktık. Veli isimli şahısla İzmir'de Adnan Kahveci Parkı'nın civarında bulunan bir eve gittik. Burası muhtemelen ailesi ile birlikte yaşayan bir esnafın eviydi. Bu görüşme sırasında yine Fetullah Gülen'in kitabını okuyup, namaz kılıyorduk. Daha sonra iki hafta sonu bir gün olmak üzere belirlediğimiz bir saatte Adnan Kahveci Parkı'nda bulunan ankesörlü telefonun önünde buluşma kararı aldık. İki haftada bir buluşup onun yanında getirmiş olduğu sivil kıyafeti bir lokanta veya başka bir yerde değiştirip ilk buluştuğumuz eve gidiyorduk. Belli bir süre bu şekilde hareket ettik. Veli isimli şahıs telefon numarasını bana verdi ancak telefon numarasının tüm rakamını bir altı veya bir üstü şeklinde kodlayarak telefonuma kaydetmemi söylediler. Kesinlikle acil bir durum olduğunda kendi cep telefonumdan aramamamı, ankesörlü veya bakkallardaki telefonları kullanmamı istediler. Ben cep telefonu numaramı Veli isimli şahsa vermiştim. 2006 veya 2007 yıllarında bir görüşme sırasında bana şu anda ortamın kötü olduğunu belli bir süre benle görüşemeyeceklerini, onların tekrar arayana kadar benim kendileriyle irtibat kurmamamı söylediler. Yaklaşık 1 yıl görüşmedik. Sonra tekrar telefon geldi, görüşmeye devam ettik. 2008 yılında Veli artık Ankara'da kendisinin işinin bittiğini, beni başka bir kişiyle tanıştıracağını söyledi. Sonra Serkan isimli Ankara Sincan'da bulunan 'abiyle' beni Ankara'dayken tanıştırdı. Bu arada yazları Ankara'ya tatile geldiğimde Veli isimli şahısla görüşüyordum. Serkan isimli kişiyle de aynı şekilde İzmir'de aynı adreste buluşmaya devam ettik. Neden beni askeri liselere göndermekte ısrar ettiklerini sorgulamaya başladığımda "şu anda askeriyenin dinsizlerin elinde olduğunu, benim burada dinsizlerin yerine olmam halinde bile memlekete faydalı olacağı" söylüyorlardı. Bu şekilde dini ve milli duygularla beni ikna ediyorlardı. Askeri lisede okuduğum sırada askeri lise ilgili çok fazla bilgi istemiyorlardı. Sadece tedbirli davranmamı söylüyorlardı. 

Askeri lise bittiğinde muayene testinden sonra sağlıktan elenenler karacı geçenler ise havacı olarak harp okulunun öğrenci seçme uçuşu ve intibak kampına katılıyordu. Ben de Yalova'da bulunan kampa 2009 yılının Ağustos ayında katıldım. Askeri lisede örgüte bağlı herhangi bir öğrenci olup olmadığı dikkatimi çekmedi. Yalova'ya tüm askeri liseler olarak gittik. Yalova'da 'şok mangası' adı altında bir grup oluşturuluyordu. Bu gruba çok ağır şartlarda eğitim veriliyordu. Bunun amacı kendinden olmayan kişileri kendi isteğiyle ayrılmalarını sağlamak olduğunu daha sonra anladık. Askeri liseden elemek istediklerini aşama aşama şok mangasına alıp askeriyeden ayrılmalarını sağlıyorlardı ancak ben o zaman örgütün bu duruma müdahale ettiğini anlayamadım. Ara ara beni de bu mangaya alıyorlardı ancak kesin gitmesini istediği kişileri sürekli mangada tutuyorlardı." 

"Şifreli CD'yi bilgisayara taktığınızda içi boş olarak gözüküyordu" 
Hava Harp Okulunda askeri liseden gelen öğrencilerin çoğunun örgüte bağlı olmayan kişilerden olduğunu, daha çok sivil liseden gelen öğrencilerin örgüte bağlı bulunduğunu aktaran Hançer, "Bu nedenle askeri liseden gelen öğrencileri elemek için uğraşıyorlardı. En ufak hatalarında hemen okulla ilişiğini kesiyorlardı. Ben Hava Harp Okulunda Hasan Basri Çağlı isimli arkadaşımla aynı odada kalıyordum. Çağlı'nın örgütle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Kendisini okuldan atmak için sürekli ceza veriyorlardı. Mesela sadece bizim odanın bulunduğu yerde arama yapıp kitabının arasında müstehcen dergi buldular. Bu nedenle kendisine ceza verdiler. Hasan Basri Çağlı ağlayarak bu derginin kendisine ait olmadığını söylemesine rağmen ceza almaktan kurtulamadı. Belli bir miktarda ceza aldıktan sonra Hava Harp Okulundan atılmak zorunda kaldı. Bu şekilde göndermek istedikleri kendilerinden olmayan kişileri okuldan ayrılmasını sağlıyorlardı. O tarihte bu işleri örgütün organize ettiği aklıma gelmiyordu" diye konuştu. 

'Okulda örgüt içine bağlı gruplar olduğunu fark ettim' 
Hançer, ifadesinde şu bilgileri verdi: 

"Biz Hava Harp Okulunda bizim dönem olarak 250 kişiydik. Biz 200 kişi olarak mezun olduk. Arada söylemiş olduğum nedenlerden okuldan ayrılan ya da atılan arkadaşlarımız vardı. Okul içerisinde örgüte bağlı ikili veya üçlü grup olduğunu fark ettiğim kişiler birinci grup Asil Aksoy, İzzet Kara, Sabri Çalışkan, ikinci grup Burak İnan, Kazım Almacı, Serkan Erdoğan, üçüncü grup Ali Mert Tüfekçi, Yıldırım Kılıçarslan, dördüncü grup İlyas Çolak, Engin Sümengen, diğer bir grupta Alparslan Gözütok, Aslan Ali İlhan, Erkam Güzel, bunlar şu anda aklıma gelen isimlerdir, bunların büyük oranda örgüte bağlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca ima yoluyla kafasını sallayarak namaz kıldıklarını gördüğüm veya teyemmüm aldığını gördüğüm kişiler de vardı. Bunlar Tolga Fırat, Mesut Açıkgöz, Gökhan Çakı, Yusuf Ergin, İlyas Çolak. Biz Hava Harp Okulunu bitirdiğimizde İzmir'e uçuş eğitimine gittiğimizde bizim dönemi altı gruba ayırmışlardı. Yukarıda belirtmiş olduğum örgüt içerisinde gruplar Hava Harp Okulunun içerisinde aynı grubun içerisinde yer aldılar. Hava Harp Okulundaki uçuş eğitimi grubunu filo komutanı Binbaşı Hasan Hüsnü Balıkçı, Yüzbaşı Ali Akkaş ve Yüzbaşı Faruk Erdoğan ayarlıyordu. 

2013 yılının yaz aylarında uçuş eğitimi için İzmir'e Çiğli'de bulunan 2. Ana Jet Üssüne diğer devre arkadaşlarım gibi katılış yaptım. Burada misafirhanede Selahattin Yıldız ile birlikte kalmaya başladım. O zaman Yıldız'ın da bizden olduğunu samimi olmadığım için bilmiyordum. Bana söylendiği gibi ilk müsait zamanımda hafta sonu Menemen otogarında bana verilen ve ezberlettirilen numarayı aradım. Cep numarasıydı, bu numaradan ilgili 'abiyi' bir kere bakkal telefonundan aradım. Menemen'de kod adı olduğunu düşündüğüm Fatih isimli birisi benim yanıma geldi. Fatih isimli 'abi' Menemen Devlet Hastanesinde çalışıyordu. Ancak görevini tam olarak bilmiyorum. İki çocuğu olduğunu, çocuklarından birinin isminin Ahmet Faruk olduğunu, eşinin de öğretmenlik yaptığını biliyorum. Bana İzmir'de ev tutacağımızı ve evde grup oluşturacağımızı söyledi. Bu ev Süleyman Ekşi ve benim adıma kiralandı. Hafta sonları Fatih isimli kişi bizim eve gelerek bizimle görüşmeler yapıyordu. 17-25 Aralık öncesinde içinde Fetullah Gülen'e ait kitaplar, Risaleyi Nur ve Kuran olan bavulla evimize geliyor, hafta sonu bu kitapları götürüyordu, giderken bu kitapları götürüyordu. Bizim evde herhangi bir kitap bulunmuyordu. 17-25 Aralıktan sonra bizimle ilgilenen Fatih isimli 'abi' eve iki tane bilgisayar getirdi. Yanında getirmiş olduğu özel şifrelemeli CD'lerle Fetullah Gülen'in sohbetlerini dinleyip kitaplarını okuyup Kuran-ı Kerim okuyorduk. Şifreli CD'yi bilgisayara taktığınızda içi boş olarak gözüküyordu ancak farklı bir programla çalıştırıldığında içindeki bilgiler ortaya çıkıyordu. Bu CD'ler ve bilgisayar sürekli evde kalmaya başladı. Herhangi bir tanımadığımız kişi geldiğinde bu CD'leri kırıp atmamız talimatı verildi. Yine üs içerisinde öğrencilerden ve hocalardan dikkatimizi çeken hususları kendilerine bildirmemizi istiyorlardı. Bizden sorumlu olan Fatih isimli şahıs her hafta kendisinde olan USB bellek ile Fetullah Gülen'in 'herkul.org' isimli sitede yayınlanan haftalık vaazını getirip projektörle duvara yansıtıp bizlere izlettiriyordu. Biz bu dört arkadaşla birlikte İzmir'de bulunduğumuz süre içerisinde hafta içleri üste, hafta sonları evimizde bulunuyorduk. 

Ev arkadaşım olan Erol Macit uçuşlarının çok güzel olmasına rağmen kız arkadaş muhabbetine çok girdiği için bu yönde 'abilere' bilgiler gelmeye başlamış. Erol Macit isimli arkadaşımız aynı pilot ile üç kez uçuş testine girerek zayıf not alarak elenmesine neden oldular. Bu pilotun ismini şu anda hatırlayamıyorum. Erol Macit elendikten sonra farklı bir yere tayini çıktı ve bizim evden ayrılmak zorunda kaldı. Erol Macit'i yeni bir 'abiyle' görüştürdüler. O da bizden ayrılmak istemediğini belirmesine rağmen farklı bir gruba aldılar. Macit şu anda İnsansız Hava Aracı filosunda teğmen olarak görev yapmaktadır. Erol Macit çok sinirli bir şekilde Fatih isimli şahıstan ayrıldı, bir daha bunlarla görüşmeyeceğini söyledi ancak akıbetini bilmiyorum. Eğitim gördüğümüz ikinci uçakta iki öğretmen haricinde diğerlerinin yine bu örgütün içerisinde yer aldığını düşünüyorum. Bu örgüt içerisinde yer almadığını düşündüğüm öğretmenlerin Akçalı Binbaşı, Yaman Yüzbaşı, bunların haricindekiler örgütle bağlantısı olabilir. Çünkü örgüt içerisinde istenmeyen yine örgüte bağlı öğrencilere yine bu yapının içerisindeki öğretmenler farklı muameleye uyguladıkları gözle görülebiliyordu. Anladığım kadarıyla dışarıdaki sivil 'abilerle' okuldaki öğretmenler irtibat halinde bulunuyorlardı. Eğitim sırasında ikinci uçak eğitimi aşamasında hangi uçağın pilotu olmak için tercih yapılması gerekiyordu. Bu sivil 'abiler' görüşmeler sırasında bize F-16 pilotu olmak istediğimizi belirtmemizi istiyorlardı. Biz de onların talimatları doğrultusunda F16 pilotu olmak istediğimizi söyledik." 

"Bugün itaat günüdür" 
Uluç Hüseyin Hançer, darbe girişimi sırasında yaşadıklarına ilişkin şunları söyledi: 

"O gün rutin olarak eğitim gördüğümüz 141. filo komutanlığına gittim. Burada rutin çalışmalarımızı yaptık. İşler öğlene kadar rutin bir şekilde devam etti. Normalde cuma günleri mesai 17.00'de bitmekteydi ancak o gün 14.00'te mesainin biteceğini üst komutanı söyledi. Bizim filodan da bazı hocalar filodan ayrıldı, bazıları filoda kaldı. Saat 14.00 sıralarında 48 kursiyere filo komutanı olan Yarbay Hakan Karakuş'un brifing salonunda toplantı yapacağı söylendi. Biz de o saatte brifing salonunda hazır bulunduk. 

Saat 17.00'de 48 kursiyeri filo komutanı Yarbay Hakan Karakuş brifing salonunda bizi topladı. Burada tüm kursiyerlerin telefonlarını topladı. Bugün TSK'nın PKK'ya çok büyük bir operasyon düzenleyeceğini, üst içerisindeki sandıktan HDP'ye oy çıktığından aramızda hainlerin olduğunu bildiğini, bilgi sızmaması için cep telefonlarımızı topladığını, üst komutanının bu hainler için mesaiyi erken bitirip onları gönderdiğini söyledi. Operasyonun 03.00-03.30 gibi olacağını, ertesi gün haberlerde izleyebileceğimizi söyledi. Bize vatan, millet temalarıyla etkileyici bir konuşma yaptı. Bize görev verileceğini, hocalarımızın talimatlarını yerine getirmemizi söyledi. Salondan çıktığımda filoda bizim filodan olmayan birçok pilot gördüm. Bizim döneme Hüseyin Türk görevleri dağıttı, diğerlerine Mete Kaygusuz görevleri dağıttı. 

'Bugün tarihi gündür, karşınıza asker şahıs bile çıksa ben indir dediğimde indireceksiniz' 
Saat 22.00'ye kadar herhangi bir hareketlilik olmadı. Çok sayıda uçak mühimmatlı bir şekilde hazır vaziyette bekliyordu. Saat 22.00 sıralarında hareketlilik başladı. Hocalar uçuşa hazırlandı. Mete Kaygusuz Yüzbaşı saat 22.00 sıralarında etrafta olan kursiyerleri yanına çağırdı. Bize hitaben "Bugün tarihi bir gün, yıllardır bugünü bekliyoruz, bugün itaat günüdür, karşınıza asker şahıs bile çıkabilir, ben indir dediğimde indireceksiniz" şeklinde bir konuşma yaptı." 

Hançer, 2011-2012-2013-2014 devrelerinin jet pilot olanlarının tamamının bu örgütten olduğunu düşündüğünü, diğer sınıftan olanların ise yüzde 80'inin örgütle bağlantısı olduğuna inandığını aktardı.
banner982
Anahtar Kelimeler
27askerIddianameAnkara
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner934

Pusula Gençlik ve Düşünce Derneği Başkanı...
Kocaeli Pusula Gençlik ve Düşünce Derneği 7. Olağan Kongresi’nde yeni başkan Ayhan KILIÇ oldu. Kılıç...

Haberi Oku