banner1006
 Efendim : geçen hafta sizlerle kalbimizin hakkını verip vermediğimizi konuşmaya başlamıştık. Bu konu evimizinde tartışma konusu oldu.
Gönül avrupada karşılığı olmayan bu medeniyete has bir kavram.
Kalpte gönülün baş kenti.
Sevgili eşim sedanur hanım, geçen haftaki yazıma bir destek yazısı yazmışki sormayın.
O yazıyı siz gebze gazetesi müdavimleriyle paylaşmak istedim.
İşte sedanur hanımın yazısı.
da son günlerde bir eskileri düşündüm bir bu günü. Bir düne hesap biçtim bir bugüne. Bir dün için ah ettim bir bugün için. Bir dün için derin bir iç çektim bir bugün için. Bir düne çocukluğuma dönüp baktım birde şimdi yetişkinliğime, anneliğime, babalığıma, insanlığıma dönüp baktım. Dün ne yapmışım neyin ne kadar hakkını vermişim şimdi ne yapıyorum neyin ne kadar hakkını veriyorum diye düşündüm. Şöyle bir birlikte geri dönelim istedim. Akranlarım çocukluğuna büyüklerim gençliklerine dönüp bir baksınlar bakalım. Eskiden diyorum şu kalp denen organın hani yalnızca kalp pompalamaya yaramayan aslında tam da biz olan o et parçası var ya işte onun hakkını daha mı çok veriyormuşuz diyorum. Mesela bir oyun çocukluğumuzdaki uzun eşek, saklambaç, ebelemece…. Birde şimdiki tablet, bilgisayar, konsol oyunlarına. Hangisinin hakkını daha çok veriyoruz yada vermişiz sizce? Uzun eşek oynarken sırf oyunun hakkını verir miydik mesela? O son atlayandan sonra bozulan oyun. Nefessiz kalan alt tarafta ki oyunun uzun eşek olan kısmı, daha ileri nereden atlarım diye hesap yapan zeka küpü atlayan arkadaşlar ve tabi ki minder olan vefakar cefakar yegane arkadaş. Bakıyorum da bir oyun alt tarafı hem beynimi koymuşum ortaya hem bedenimi. Hem düşünce kalbimi koymuşum hem aklımı, fikrimi, bacaklarımı, kollarımı hatta kafamı. Kısaca ben bi uzun eşek oynarken bile tüm benliğimin hakkını vermişim. Misket oynarken dökülen o soğuk terler. Hangi noktadan tam vururum hangisini vurursam en çok misketi kazanırım diye hesap ederken girilen o yılandan kıvrak haller. Tam misketi atarken dışarı çıkan ve konsantrasyonu sağlayan o dil, nişan alırken kısılan o tek göz, en çok misketi kazanmak için yapılan o ince hesaplar… gözünüzün önünde canlandı değil mi? O muzip, sevimli misket oynayan çocukların tipleri. Çocuk bırak kalbinin hakkını tüm benliğinin parmak uçlarına kadar hakkını vermiş baksanıza. Birde şu konsol oyunlarına, tablet telefonlara değinelim. Koltuğa uzan eline tableti al ve işaret parmağın ile parmaklamak sureti ile oyun oyna. Tek bir satır. Hakkını verdiği tek şey aslında hiç bir şey. Ne beyni, ne kalbi, ne elleri, ne kolları, ne bedeni. İnsan o halde hissedemiyor bile. Kendi kalbinin hakkını vermek şöyle dursun yanında büyüyen evladının en kıymetli anlarının bile hakkını veremiyor. Bir elbette teknoloji getirmedi bu hale. Bizi bu hale getiren aslında tam da bizleriz. Aslında tam da modern çağın gereklerine kapılmasına izin verdiğimiz aklımız, beynimiz. Ve o beynin yönetmesine izin verdiğimiz kalbimiz. Tek bir parmağının hakkını veremeyenden kalbinin hakkını verebilmesini nasıl bekler insan? O cümle öyle kağıda yazmak kadar basit değil işte. Koskoca kalp başka bir şey değil bu. Her insanın kendi yumruğu kadar bir kalp. O yumruk kadar et parçası aslında tüm bedenimiz demek, aslında kalbinin hakkını ver demek tüm maddi veya manevi organlarının hakkını ver demek. Manevi organ mı ne demek? Sevmek, özlemek, hissetmek, öfkelenmek, acı çekmek, güvenmek, hayal kurmak, dua etmek bunları insanın bir organıdır aslında. Nasıl elimizi, kolumuzu, burnumuzu lazım olunca kullanıyorsak ve onlar birer organsa evet bunlar da bir organ. Manevi organlar. Bunları da lazım olunca indiriyoruz raflardan. Sevmek mesela insanın kullanmaya en çok korktuğu organı aslında. Ortalıkta cümleler dolaşıyor “sevgi hissini boşa harcamayın.” Bana en saçma gelen cümledir mesela bir insanın bir insana yada başka her hangi canlı veya cansız duyduğu sevgi nasıl boşa gidebilir. Sevgi hissini boşa harcamayacaksak bu kalbin hakkı nasıl verilir? “babana bile güvenme.” Diye başka muhteşem bir söz.(!) ben sevip güvenmedikten sonra neden geldim bu dünyaya? Oysa ki bu kainat bir sevgili üzerine kurulmadı mı? Yaradan en sevgili için bizleri var etmedi mi? Ve bu dünya, insan nesli bir sevgiden türemedi mi? Rabbim hz. Havvayı, hz.adem çok sevsin, insan nesli devam etsin ona bir yoldaş olsun diye var etmedi mi? O zaman sevgi hissi boşa gitmez arkadaş. Sen sevmeden güvenmeden de o kalbinin hakkını veremezsin. 
Kalbimizin hakkını verebileceğimiz bir gönüle ulaşa bilmemiz duasıyla.
Haftaya gene aynı konuya devam edecekmişiz gibi duruyor.
Selam ve duaile.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner934