Nesneleri önüne katıp giderken an , ara ara nasibimize düşen erzaktan bizde paylaşalım oyunu bozmadan . Gecenin gündüze ayın güneşe kışın bahara rızası olsun , gönülden gönüle eskimeyen köprüler kurulsun ve düşünsün insanoğlu maneviyat ikliminden seslenen yalnızlığını .
Gelin Sadi-i Şirazi ‘ nin Gülistan’ından toplayalım bugünlük gönül rızkımızı.
‘’ Saltanattan daha yüksek bir makam olamaz , deme ; zira yücelttiğin makam , fakirin derecesinden daha üstün değildir . Yükü hafif insanlar , rahat yürürler . Sözün doğrusu budur , irfan sahipleri de bunu böyle kabul ederler . Eli boş kimse sadece ekmek kaygısı çeker ; padişahsa çok geniş ülkelerin idaresini . Yoksulun akşama ekmeği varsa gece Şam hükümdarı gibi rahat ve huzur içinde uyur .
Kaygı da geçer sevinç de . Yeter ki ölmeye görsün insan . İster başında taç ister boynunda vergi; sonun toprak olduktan sonra ne fark eder ! İster zenginlik içinde yıldızlara değsin başın ister yoksulluk çekip zindanlarda çürüsün gövden ; ölüm kapısından girdikten sonra her şey biter , bütün insanlar o gün varlıkla yoklukla eşit olur . Ecel başa gelince insan tanınmaz olur . Bilene , padişahlık başa beladır . Dilencinin görünüşüne aldanma , gerçek padişah odur . ‘’
Zaman ele avuca sığmayan telaşıyla akıp gider dedik ya ! kim dilenci kim hükümdar bilinmez bu ahir zamanda .
Terazinin kefesinde doğruluk ağırlığıyla tartılıyorsa zerre , insan-ı kâmil sultanlık makamında biline .
İşi ehil olmayanın eline tutuşturursa beceriksiz kral , onu da al al aleviyle yakar istikbâl . Hakkı çiğneyen zalim , ilahi adalet tartısında zindana düşen acınası hain .
Zenginin postu kalın yükü ağırdır , fakirin ise bir dilim ekmeğinde hâkim ağız tadıdır .
Sarayına çekilip huzuru arayan sultan , toprağa dokunan köylüsünden daha mı mutlu derseniz , sizin de yolunuz bir gün mutlaka Şirazi ‘ nin Gülistan ‘ ına uğrasın düsturu ilk dersimiz .
Sibel Çakcak