Osmanlıların son dönemlerinde, kimi aydınlarımızın zihinlerinde menfi bir birikim oluşmuştu. Hâşâ İslâm bizi geri bırakmıştır! Nitekim Ziya Paşa da bunu bir mısraında dile getirmek zorunda kalmıştı. Hatırlarsınız belki:

İslâm imiş devlete pâ bend-i terakki

Evvel yoğidi işbu rivayet yeni çıktı

 

Yani devletin ilerlemesine ayak bağı İslâm imiş. Önceleri böyle bilinmezdi. Bu rivayet yeni çıktı.
Yazık ki, N. Hikmet de, birçokları gibi kusuru İslâm’da ve din adamlarında bulmuş. Her vesileyle, eserlerinde din adamlarından hep menfi şekilde söz etmiş. Âdeta din adamlarını hedef tahtası hâline getirmiştir. Böylece o güzel eserleri lekedar etmiştir! Pişmiş aşa soğuk su dökmek gibi din adamlarına, ya da dindarlara yaptığı göndermeler, okuyanlarda soğuk duş etkisi yapmış. Onları hüzne ve üzüntüye gark etmiştir.
Bu duruma sebep şudur: Bâzı din adamlarının hataları, bağlı oldukları İslâm’dan bilinmiş! Edilecekse, kişiler tenkit edileceği yerde; İslâm dini hedef alınır olmuştur! Hz. Ali’nin sözü gereği, işin kaynağına inilip, işin aslına yönelebilseydiler, bu hataya düşmeyeceklerdi.
Çünkü ortada İslâm görünüyor gibiydi ama, aslında ortada İslâm yoktu. İslâm, isim ve resimden ibaret kalmıştı. İslâmı ne lâyıkı ile anlıyorduk ne de doğru olarak tatbik ediyorduk. Ama sözde İslâm oluşumuzdan ötürü, işin faturası İslâm dinine çıkmış oluyordu!
Ortada taklit vardı, tahkik yoktu. Hareket vardı, ruh yoktu. Şekil vardı, mâna yoktu. Velhasıl milletçe bir kör döğüşün içindeydik. Bunun temelinde bizlerin hatası olmakla beraber; Batı’nın asırlarca sinsi bir şekilde bizleri İslâm’dan uzaklaştırmak istemesinin de gizli çalışmaları, bizleri dolaylı metot ve usûllerle İslâm’dan soğutmak emel ve arzuları vardır.
Unutmayalım ki, o zamanlar aydınlarımız vatansever, fedakâr ve vatan uğrunda canını budaktan esirgemez haldeyken ne yazık ki, akîde ve inanç bakımından, tahkiki iman yönünden çok zayıftılar.
Hatta bilgi eksikliği bir yana, yanlış bilgi ve yorumlarla yetiştirilmişlerdi. İşte N. Hikmet de bu manevi kurbanlardan biri olup çıkmıştı karşımıza.
Rusya’da 1917 ihtilali olmuş. Rusya karışmış. Rusya yeni bir ideolojinin bayraktarlığını yapar olmuştu. Yazılanlara, çizilenlere bakılırsa, kulağa çok hoş geliyordu. İnsanlık, eşitlik, insana verilen değer, herkese iş, herkese aş, herkese ev gibi yığınların hoşuna gidecek lâflar ediliyor. Milyonlar galeyana getiriliyor. Bir coşku seli, her tarafa dalga dalga yayılıyor. İnsanlar asırlardır aradıklarını bulmuş olmanın sevinciyle kendilerinden geçiyordu.
Bu yeni algılar, sözde de olsa umut yüklü dalgalar; Anadolu kıyılarına da uzanıyor. Kimi insanlar üstünde hoş yankılar yapıyordu. Sonradan aradığını bulamayışın ıztırabını duyacak, belki de Stalin’i Moskova’da ilk tenkit edecek insan olacak olan N. Hikmet’de de bu yankılar derin izler bırakmıştır.
N. Hikmet kitaplarda güzel fakat tatbikatı, insan fıtratına aykırı olan bu cereyana kaptırdı kendini. Heyecan duydu, heyecana verdi insanları. Heyecanlandırdı yığınları. N. Hikmet samimiydi bu yazdıklarında. Kurtuluşun, Anadolu insanının sancılarının dinmesinin, dertlerinin giderilmesinin ancak bu ideoloji ile mümkün olacağına inanmıştı bir kere.
Alt yapısının, inancının taklitten öteye geçmemesi, tahkikten yoksun olması. Yani inancının aklın dayanaklarından mahrum kalmasının ise bunda payı büyüktü.
Elbette samimiydi. Öyle olmasaydı hapislere düşmeyi göze almaz. Yılları hapislerde geçmez. Yıllarca gün ışığına hasret kalmazdı.
Oysa çok rahat bir ömür sürebilecek aile imkânlarına sahipti.  Çok rahat yaşıyacak bir yol tutabilirdi kendine. Bunu sağlayacak imkân ve olanaklara malikti aslında.
İşte böyle bir âşiyanda kumrular gibi, dost çevresi içinde âsûde bir hayat yaşıyabilirdi N. Hikmet.
Bütün bunlara karşın hapse girmişse, hapsi göze almışsa, hapiste yıllarca yatmışsa, o bu dâvasında haklı değil ama samimiydi. İçtendi. Bu yönüyle takdir etmemek olmaz Nâzımı.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981