Yüzlerce binlerce kelime çıkıyor ağzımızdan , evrene yayılıp gidiyor ses dalgalarımız .
Kimi yüksek kimi alçak perdeden kimliğimizi ele veriyor uslûbumuz , kaçımız konuştuğumuz lisanın hakikatiyle farkındayız ?
Beyin saât gibi işleyip dururken ruh Araf’ta kalmış ürpertisiyle cümlelerin ardına düşmez mi sandınız , o vakit yanıldınız .
Olağanüstü tabiatın olağanüstü varlıkları canlılar , söz deryasındaki gönüllü tutsak biz , siyahla beyaz misali birbirimizden farklı olsak ta hayat sahnesinde rol kapan aktörleriz .
Doğar büyür ölürsün evet denklemin arasına sıkıştırılanlar bir elin parmaklarına benzer , kökleri aynı gövdeye uzanan aynı semaya açılan dua bereketiyle .
Ben , sen , o , biziz boy gösteren lavanta düşlü bahar salkımlarında .
Küçük büyük pencereler kırmızı kiremitli dam altlarında , balkonlu balkonsuz nefesler hâl yankılarında .
Ah canım alfabe ! sana ahlardan öte peri masallarından fırlayıp gelmiş firuze bakışlar mı yete .
Kendine yabancılaşmış , notalardan bihaber kirli telaffuzuyla düğümlenmiş bilmecenin son harfi . Uslûbunun taşkınlığında lâl olmuş serzenişler .
Şair ne güzel demiş ; ‘’ Konuşmayı bilmiyorsan susmayı dene
Susmayı bilmiyorsan kaçmayı dene
Kaçmayı da unuttuysan bu meclis de işin ne ! ‘’
Kelimeler kanlı canlı varlıklar , cümleler ebeveyn alfabe evlat . Her ses gergin yaydan fırlatılan ok misali , ağızdan etrafa yayılan kimliğimizin nişanesi .
Muallim de insanoğlunun kendisi talebe de , merdivenin basamaklarını çıkan da belli inecek de .
Ben atılıp biz çoğalırken harmanladığımız yaşam özünde , ses ve akislerimizle ölümsüzüz belki de .
Ne konuştuğun değil nasıl konuştuğun, nerede söylediğin değil nerede sustuğun elmas değerinde .
Âleme dikkatli gözlerle baktığında göreceksin sözün kıymetini bulacaksın sükutun cevherini .
Gönül dilde gizlidir derler dil gönülde müebbet , iki dinleyip bir söylemek de vardır elbet bir nimet !..