Haksızlığı hak iddia edenlerin temel aldıkları üçüncü esas:
Akvâm / kavim ve milletlerin arasında esas râbıta / bağ olarak, başkasının zararına uyanmış olan unsuriyet / ırkçılık fikri ve davasıdır. Ki bu, başkaları yutmakla beslenir. Ve bundan kuvvet alır.
Müsbet / olumlu milliyetçiliği değil de, menfî / olumsuz, zararlı milliyetçiliği esas alır. Yani unsuriyeti / ırkçılığı asıl bilir.
Bunun şe’ni / belirleyici özelliği, daima müthiş, dehşetli bir şekilde çarpışma ve vuruşmadır.
Böyle feci’ vuruşma ve çarpışma ise helâketle biter. Helâk ve perişan oluşla neticelenir. Mahv ve yok olmakla sonuçlanır.
X
Haksızlığı hak iddia edenlerin temel aldıkları dördüncü esas:
Kastettikleri hedef; fazîlet ve manevî üstünlük değil. Fazîlete bedel, hasîs / âdi ve değersiz bir menfaat ve çıkar sağlamaktır.
Menfaat ve çıkar peşinde koşmanın şe’ni / belirleyici niteliği ve özelliği ise tezahüm / zahmet vermek ve tehâsüm / düşmanlık göstermektir.
Ki bundan cinayetler çıkar. Olmayacak insanlık dışı fiil ve eylemler, vurup kırmalar, kan dökmeler, soykırımlar kendini gösterir.
X
Haksızlığı hak iddia edenlerin temel aldıkları beşinci esas:
Cazibedar / çekici bir hizmet sunmaktır insanlara: Heva ve hevesi / nefsin hoşuna giden gelip geçici, istek ve arzuları teşcî eder / cesaretlendirir. Teshîl eder kolaylaştırır.
Hevesatı, arzuları tatmin eder, yerine getirir. Bu da sefahete / zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlüğe ve budalalığa yol açar.
O heva ve hevesin şe’ni / gereği ise daima insanı memsuh eder / biçimsiz ve çirkin surete sokar. Sireti / ahlak ve karakteri değiştirir. Manevi meshe / şekil değiştirmeye yol açar. Manen değişir insaniyet, insanlık.
X
Şu medeni / uygar geçinenlerden çoğunun eğer içini dışına çevirsek görürüz ki, suretleri; başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır / domuz sireti / huy ve tabiatinde olur. Hayalimizin karşısına, postlarıyla tüyleri gelir.
X
Bizim medeniyetimiz olan Kur’an Medeniyeti’ni, en güzel şekilde Hz. Muhammet tatbik etmiş. Sonra Dört Büyük Halife, en iyi tarzda uygulamışlardır. Daha sonraki İslâm Devletleri ve en son şanlı Osmanlı Devleti ise, elinden geldiğince, Kur’an medeniyetini, bütün içtenliğiyle hayata geçirmeye çalışmıştır.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Devleti’nin devamıdır. Onun manevi değerlerini, insani uygulamalarını aynen tevarüs etmiş, onlara varis olmuştur. Bütün samimiyetiyle onları benimsemiş, özümlemiş, iç-dış siyasetine dayanak yapmıştır.
Menfi Batı Medeniyeti’nden -müsbeti de var elbet, fakat o ayrı bir konudur- çok farklı, bambaşka mahiyet arzeden Bizim Medeniyetimiz olan Kur’an Medeniyeti’ne de beş esas ve asıl, ona temel olmuştur.
Evet beş müspet / olumlu esas üzere döner saadet ve mutluluk çarkı.
X
Hakkı hak olarak savunanların temel aldıkları birinci esas:
İstinadı / dayanak noktası, kuvvete bedel haktır. Ona göre hak kuvvette değil; kuvvet haktadır. Kuvvetli olan haklı değil, haklı olan kuvvetlidir. Tabii hem haklı hem kuvvetli olmak daha iyidir. Üstelik hakkın hatırı yüksektir. Hiçbir hatıra feda edilmez. Hak, haktır. Hakkın küçüğü büyüğü olmaz. Hak nerede olsa tutup kaldırmak lazımdır. Çünkü hak deyince akan sular durur. Kaldı ki Hak, hakikatin ta kendisidir.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981