banner1104
Ne de çok seviyoruz zengin olmayı değil mi? Çok insandan duyarız “Ah bir zengin olsam!” sözünü.
 
Ee, diyelim ki zengin oldunuz. O kadar para dert değil mi?
 
Çok para size mutluluk mu getirecek? Huzur mu verecek?
 
Acaba düşündünüz mü, zenginlik insana düşman olabilir mi?
 
Zenginliği istemekle aslında iyi bir şey mi yapıyoruz?
 
İnsanlara “Ne yapacaksınız o kadar zenginliği?” diye sorulsa; dünyayı gezeceğim, eğleneceğim, yan gelip yatacağım derler çoğunlukla. Bazıları da, ev, araba, yat, kat, uçak alırım, lüks içinde yaşarım diye cevaplar.
 
Yıl 1975 Tanju Okan şarkısındaki şu dizelerle çıkmıştı dinleyicilerin karşısına;
 
“Ah bir zengin olsam, Sana neler neler alırdım
Yaşardın gönlünce sen, Bir zengin olsaydım ben
Çalışmazdık asla, Ne isterdim tanrıdan bundan başka ben.”
 
Çok değerli okurlarım, insanlar her devir ve çağda zenginlik arzu etmişlerdir.
Aslında zenginlik denilen şey “aslî ihtiyaçlardan fazla mala sahip olmak” demektir. Yani zenginlik ölçüsünde çıta çok yüksek, ulaşılmaz değil. Tabi bir tarafta doymayan bir nefis olduğu için asli ihtiyaç kavramıyla oynanmak suretiyle zenginlik ölçüsü değiştirilmektedir.
 
Dinimizde asgari zenginlik ölçüsü diyebileceğimiz nisap, hadislerde şu şekilde gösterilmiştir: Altında 20 miskal (80.18 gr), devede 5 adet, sığırda 30 adet, koyun ve keçide 40 adettir. Bu sınırları aşanlar zekât verme yükümlüsü oluyorlar. Yani zengin sayılıyorlar. Fakat şimdilerde insanlar bu rakamları küçümseyecek, elinde borçlarının dışında, üzerinden bir yıl geçmiş mevcut bulunan bu varlıkları olanlar dahi kendisini zengin görmeyecektir.
 
Bir de en büyük zenginliğin sağlık olduğunu bildiği halde onu kaybedene kadar da onun değerini bilmeyecek ve anlamayacaktır. Bu istisnasız böyle gelmiş böyle giden bir durumdur.
 
Maddi zenginlik, temel ihtiyaçları karşılamak ve yaşam standartlarını artırmak için önemlidir ancak mutluluğun tek kaynağı değildir. Araştırmalar, belirli bir noktadan sonra daha fazla paranın mutluluğu artırmak yerine azaltabileceğini göstermektedir. Yani buradan anlaşılacağı üzere parayla saadet arasındaki ilişki doğru orantılı bir ilişki olmayıp, karmaşıktır.
 
Belki de bunun için parayla saadet olmaz demiş atalarımız. Ve şarkısını yapmışlar. Şükran Ay ne güzel söylerdi.
 
“Bu dünya senin olmaz, Ettiğin sana kalmaz
Söylemiştim sevgilim, Parayla saadet olmaz.”
 
Ben hep kişisel olarak; amacın, daha fazla para değil, hayatı kendi koşullarımız altında yaşamak olduğuna inanırım. Kendi kişisel koşullarımızda bütün istediklerimizi elde edemeyebiliriz. Fakat istediklerimizi elde edersek zenginizdir ama istediklerimiz olmadan yaşayabilirsek güçlüyüz demektir ki bu çok daha önemlidir.
 
Bizler toplumda yaşayan insanlar olarak ilgi alakamızı, para kazanmaktan ziyade daha fazla insana hizmet etmeye çevirirsek, insanlara hizmet etmek, parayı beraberinde getirecektir.
 
George Bernard Shaw’un şu sözü yaşam felsefemdir. “Parayı köleniz yapın, yoksa efendiniz olur.”  Öyle değil mi?
 
Biz ne dersek diyelim, herkes yine zengin olma hayali kurup duracak. Ve yine zenginliğe nasıl ulaşacağım diye soracaklar. O halde bizde bu merakı giderelim, formül verelim.
 
Bakın nasıl zengin olursunuz?
 
Seçeneklere bakalım beraber:
 
1-Dünyanızı ve ahiretinizi karartan yasadışı yöntemler:
 
Şans oyunları, Kumar, Piyango, Yetim Hakkı başta olmak üzere her türlü hak gaspı, Haram, Her türlü yasa dışı işler, Başkalarının varlıklarını çalıp çırpmak, Yolsuzluk.
Sakın bulaşmayın!
 
Para bela getirir. Para kaybettirir. Para öldürür.
 
2-Her iki cihan saadeti sağlayan yöntemler:
 
Alın teriyle, planlı, sistematik, zamanı iyi kullanarak, helal yoldan, çok çalışarak kazanmak ve yerli yerinde harcama yapmak.
 
Dürüst olun, Yalanı bırakın, Tavsiyeleri dinleyin, Günah işlemekten kaçın, Çok uyumayın, Namazı aksatmayın, Okuyun, Sosyal çevreniz kaliteli olsun.
Formülü aldınız, seçim sizin.
 
Bugün de size zenginlik hakkında ibretlik bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
 
Kasabanın birinde zengin bir tüccar yaşarmış. Öleceği vakit vasiyetinde; “Ben mezara konulduğum gün kim gelir benimle bir gece mezarda kalırsa ona servetimin yarısını bırakacağım.” demiş.
 
Çoluğu çocuğu, akrabaları servetin yarısı bırakılmasına rağmen bunu yerine getiremeyeceklerini düşünüyorlarmış. Kısa bir müddet sonra adam ölmüş.
 
Adamın vasiyeti kasabada zaten meşhurmuş. Bunu duyanlardan biri de kasabanın en ücra köşesinde yaşayan hamalmış. Adamın öldüğü haberini duyunca yakınlarına kendisinin bir gece mezarda kalabileceğini söylemiş. Bunun üzerine cenaze merasiminden sonra hamalı da adamla birlikte kabre koymuşlar.
 
Hamal: 'Zaten bir tane ipim bir tane de küfem var. Kaybedecek bir şeyim yok. İyi ettim de bu adamla buraya girdim. Çıktığımda kasabanın hatırı sayılır insanlarından biri olacağım.' diye düşünüyorken bir gürültü kopmuş ve dünyada daha önce hiç karşılaşmadığı yüzlere orada rastlamış.
 
Gelen melekler aralarında konuşuyorlarmış: 'Bu ölü olan zaten elimizde. Onu istediğimiz vakit hesaba çekebiliriz. İlk önce şu canlı olandan başlayalım.'
 
Adam tir tir titriyorken başlamış melekler art arda sorular sormaya: 'Söyle bakalım ey falan oğlu filan. Küfenin ipini nereden buldun? Satın aldıysan ne kadara aldın? Kimden aldın? Aldığın kişiyi dolandırdın mı? Hakiki değerinde mi verdin ücretini?'
 
Adamın dili dolanıyor sorulan sorulara cevaplar bulmaya çalışıyor ancak, o cevap verdikçe ip ile ilgili bir başka soru ile karşılaşıyormuş.
 
Gün ağarırken zengin adamın akrabaları gelmiş ve adamı mezardan çıkarmışlar:
 
- Artık kasabanın sayılı zenginlerindensin. Anlat bakalım bir gece mezarda kalmak nasıl bir duygu?
 
Hamal:
 
- Aman, lanet gitsin! İstemiyorum! Bütün mal mülk sizin olsun! Ben bir ipin hesabını sabaha kadar veremedim, o kadar malın hesabını kıyamete kadar veremem herhalde...
 
Ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın.
Ne kadar toplarsan topla, bir gün bırakacaksın.
Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin.
Ne yaparsan yap, bir gün hesabını vereceksin.
 
Peygamberimiz Hz. Muhammed de bir hadisinde; "Bir insanın gerçek zenginliği onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir" der.
 
Herkes zenginlik deyince mali (parasal) zenginliği anlar ama asıl olan veya yalnızca zenginlik o değildir tabi.  Başka mali zenginlikten başka zenginlikler de vardır.
 
Sosyal zenginlik(statü), Zaman zenginliği (özgürlük), Fiziksel zenginlik (sağlık) gibi.
 
Allah katında makbul ve ahirette faydası görülebilecek olan zenginlik ise, mal çokluğundan ibaret olan zenginlik değildir.
 
Asıl zenginlik, -malın çokluğuna veya yokluğuna bakılmaksızın- gönül tokluğu, kalp zenginliğidir. Bakın size en önemli zenginlik türü. İşte bu kadar.
 
Unutmayın iyilik insanın hayatına değer katar.
 
Size iyilik yakışır...
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981