2 Temmuz 2020 tarihi, Ayasofya için tarihi bir gün olarak kültür tarihimize geçecek. Danıştay Ayasofya ile ilgili çok önemli bir karar verecek.

Türk İslam Tarihi’nde çok önemli yeri olan Ayasofya, İstanbul Fethinin sembolü. Çocukluk ve gençlik yıllarımda Ayasofya ile ilgili hikayelerle büyüdüm. Ayasofya Camisi sözünü ilk kez Rahmetli Fadime halamdan 55 yıl önce, daha 5 yaşında iken Giresun Espiye yaylalarında dinledim.

Halamın Ayasofya Heyecanı

Birinci Dünya Harbinde İbrahim Dede’min şehit olması ile dört yaşında yetim kalan okur yazar olmamasına rağmen sözlü olarak dini ve tarihi bilgisi yüksek olan halamın en büyük isteği Ayasofya Kubbesinin altında namaz kılmaktı.  1984 yılında Gebze’ye yanıma geldiğinde ilk isteği Ayasofya Camisini gezmek oldu. Rahmetli, hep Ayasofya Camisi derdi.

Rahmetli halam ve babam ile birlikte İstanbul’u gezdik. Halam ve babamın Ayasofya’da yaşadıkları huzur, mutluluk ve heyecanı hiç unutamıyorum. Babam ile birlikte büyük kubbenin altında dakikalarca durup ellerini açmadan ibadet ve dua etmeleri halen gözümün önünde.

Ayasofya ile ilgili halam ve babamın anlattıkları ve onlarla yaşadıklarımız…

Ayasofya ve İstanbul gezi anılarını daha sonra başka bir yazıda geniş bir şekilde yazıp paylaşacağım.

Bugün Ayasofya ile ilgili tarihi bir gün. Danıştay kararı açıklanmadan bu yazıyı kaleme aldım. Ayasofya ile ilgili yazılarım ve yorumlarım devam edecek. Sizleri, değerli meslektaşım Ferhat Ünlü’nün Ayasofya ile ilgili kaleme aldığı ve internette yayınlanan yazısından bir bölümle baş başa bırakıyorum.

Ayasofya’nın İslam Tarihindeki Yeri

Ayasofya’nın Türk İslam Tarihin de çok önemli yeri bulunmakta. Bu konuda değerli gazeteci arkadaşım Ferhat Ünlü tarafından kaleme alınan bir araştırma yazısını sizlerle paylaşıyorum.

...” 1453'te İstanbul'un Fethi'nden hemen sonra ise Müslümanların ibadetine açıldı.

Ayasofya, diğer eski Ortodoks kiliseleri gibi Kudüs'e yönelik olarak inşa edildi. Bu yüzden Kudüs'ü gösteriyor. Şu nüans da önemli kabul ediliyor: İstanbul'dan bakıldığında Kudüs ile Mekke yönü arasında yalnızca birkaç derecelik küçük bir fark var. İstanbul'da camiye çevrilen kiliselerde (Listesini aşağıda okuyacaksınız) mihrap, kıble yönünü göstermek üzere kilise apsisinin iyice sağına inşa edilirdi. Fakat Ayasofya'da mihrap apsisin çok hafif sağına yapılmış. Bunun sebebi Ayasofya'nın tam olarak Kudüs yönüne bakmaması, hafifçe Mekke yönüne kayma göstermesi. Bunun, binayı etkileyen depremlerle ilgili olduğu düşünülüyor. Buna uhrevi anlam yükleyip Melek Cebrail'in, parmağıyla Ayasofya'yı çevirdiğine inananlar da yok değil.

1453'te kilise, camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı İmparatoru Fatih Sultan Mehmet'in talimatıyla insan figürleri içeren mozaikler tahrip edilmedi, yalnızca ince bir sıvayla kaplandı. Yüzyıllar boyunca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan korundu. İnsan figürü içermeyenlere ise hiç dokunulmadı.

Fatih Sultan Mehmet, ibadethanenin adını da değiştirmedi. O dönemde Ayasofya'ya bir minare eklendi. Minarelerden ikincisi Sultan İkinci Bayezid döneminde yapıldı. İkinci Selim döneminde dünyanın ilk deprem mühendislerinden biri sayılan Osmanlı baş mimarı Mimar Sinan binaya payandalar ekledi ve yapıyı sağlamlaştırdı. Yine aynı padişah döneminde yapıya iki yeni minare daha eklendi. Böylece Ayasofya bugünkü görüntüsüne kavuşmuş oldu

Yeri gelmişken, İstanbul Fethi'nden sonra camiye çevrilmiş diğer 19 eski kilisenin adlarını da verelim: Zeyrek Camii, Arap Camii, Küçük Ayasofya Camii, Kariye Camii, Koca Mustafa Paşa Camii, Fethiye Camii, Fenari İsa Camii, Eski İmaret Camii, Atik Mustafa Paşa Camii, Vefa Kilise Camii, Gül Camii, Kalenderhane Camii, İmrahor Camii, Bodrum Camii, Hırami Ahmet Paşa Mescidi, İsakapı Mescidi, Kefeli Mescidi, Sancaktar Mescidi ve Manastır Mescidi.

Bunlardan Kariye, 1945'te tıpkı Ayasofya gibi müzeye çevrilmişti. Ancak yakın tarihte (2009'da Danıştay kararıyla) tekrar camiye çevrildi. Yani hukuki dille elde bir içtihat da var.

Gelelim İstanbul dışında camiye çevrilmiş Türkiye Cumhuriyeti sınırları (KKTC dâhil) içindeki eski kiliselere: Yağ Camii (Adana), Ortahisar Fatih Camii (Trabzon), Kümbet Camii (Kars), Haydarpaşa Camii (Lefkoşa), Yeni Camii (Lefkoşa) ve Lala Mustafa Paşa Cami (Mağusa).

SON SÜRECİN İLK BAŞLANGICI

Ayasofya'nın yeniden cami yapılması tartışmalarıyla ilgili son sürecin başlangıç yılı 2004. Bu konuda ilk girişimde bulunan, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği. Dernek, 1934 yılında alanın müze kararının iptali için Danıştay 10. Dairesi'ne dava açtı. Tam başvuru tarihi 22 Ekim 2004. Bu talep 2008'de reddedildi. İtiraz üzerine konu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na taşındı, ancak bu kurul da 2012'de 10. Daire'nin kararını onadı. Bunun üzerine dernek, 2015'te Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda bulundu. AYM 'yetkisizlik' nedeniyle talebi geri çevirdi.

Dernek bu kez 2016'da farklı bir gerekçeyle -başta sözünü ettiğimiz Altındal tezine binaen- Danıştay 10. Dairesi'ne Atatürk imzasının kriminoloji laboratuvarında incelenmesi talebi ile dava açtı. Hukuki sürecin özeti bu. Son olarak 1934'ten bu yana Ayasofya'ya dair arşiv taramasında dikkatimi çeken haberleri de özetleyeyim:

30 Mayıs 1976 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Ayasofya'nın Müze Oluş Öyküsü başlıklı yazı dizisinin spotu şöyle: "Ayasofya 41 yıl önce eşsiz bir sanat abidesini koruma gerekçesiyle müze haline getirildi."

Aytunç Altındal ve Yusuf Halaçoğlu'nun "Ayasofya, Atatürk istemediği halde müzeye dönüştürüldü" tezini yanlışlayan bir spot.

Yine Milliyet Gazetesi'nin arşivine göre Milli Türk Talebe Birliği'nden (MTTB) gençler 27 Mayıs 1967'de (Darbenin yıldönümüne gelen anlamlı bir tarih) Ayasofya'da iki rekât şükür namazı kılmışlar.

DÜNYA KORONA'YA ODAKLANMIŞKEN…

Yalnızca iki rakamın yer değiştirdiği 1354 (Ayasofya'nın, uzun bir aradan sonra yeniden Hristiyanların ibadetine açıldığı yıl) ile 1453'te (Ayasofya'nın Müslümanların ibadetine açıldığı yıl) arasındaki büyük değişimde de ebcet şifresi aramaya gerek yok elbette. Ancak böylesine kadim ve önemli bir mabedin 86 yıl sonra yeniden camiye çevrilmesinin gündemde olması rastlantı değil. Dünya, özellikle de Batı ve 'Ortodoks Doğu', yani Rusya; Korona ile uğraşırken Türkiye, Rum Ortodoksluğu kadar Batı için de önemli olan ibadethanenin kendi mülkü olduğunun altını bu yolla çizebilir.

Bu, bir hak olmanın ötesinde şimdiki konjonktürün cevaz verdiği bir siyasal tercih olarak görülebilir. Öyle ya! Suriye sahasında ve Doğu Akdeniz'de rekabet içinde olduğumuz Rusya ve Yunanistan her ne kadar kendi içlerinde Ortodoksluk kavgası yapıyor olsalar da Ayasofya'ya dikkat kesilmiş durumdalar.

Suriye ve Libya'da vekâlet savaşı yürüttüğümüz Rusya ile Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı kürek çekme hevesindeki Yunanistan'dan söz ediyoruz. ("Gerekirse Türkiye'yle savaşmaya hazırız" cümlesine -şimdilik- Milli Savunma Bakanı seviyesinde "Dil sürçmesidir o" dediğimiz Yunanistan…)

1934'te müze kararını dayatan konjonktür, 2020'de Ayasofya'nın kapısını cami olarak açabilir. Bu millet, Ayasofya'nın kapısından 1. Justinian kibriyle değil, vakarla gireceğine göre hiçbir beis yok. (Kaynak: Ferhat Ünlü)

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981