Okumuştum çok önceleri bir yerde,
Sırası geldi bahsedeyim size de:
X
Yeni evlenen kadının kocası, çölümsü bölgede yer alan bir kasabaya tayin edilir.
Kasaba küçük. Etrafı çöllük. Çevrede ise yerli insanlar yaşamaktadır.
Büyük şehirden gelen yeni çift; sade, sessiz, hareketsiz bir hayatın içinde bulur kendilerini.
Bey, sabah gidip akşam gelmekte. Kadın evde yalnız kalmaktadır.
Dışarıda gezip tozacak yer yoktur. Konuşulacak seviyede komşulardan da mahrumdur.
Oysa geldikleri şehir ne kadar canlıydı. Cıvıl cıvıl bir yerdi.
Günün her saati hareketli ve heyecanlı geçiyordu.
Burada monoton, tek düze, biteviye bir hayatın içindeydiler. Gün akşam olmuyor.
Geceler bir türlü bitmek bilmiyordu. Burada yapacak bir şey yoktu.
Ne evde, ne de dışarıda oyalanacak şeyler vardı.
Kısa bir süre sonra, günlük yaşam daha da çekilmez bir hâl aldı.
Kadın sudan çıkmış balığa döndü. Kendisini çok yalnız hissediyordu.
Gerçi yerli kadınlar ona yaklaşmak istiyor, kendisine yakınlık gösteriyorlarsa da,
Kadın onlara tenezzül etmiyor, onlara hiç yüz vermiyordu!
Bu durumdan iyice bunaldı. Daha fazla tahammül edemez oldu. Artık bu ev dar gelmeye başladı.
Kasaba sanki açık hava hapishanesiydi. İnsanlar ise gardiyan!
Hemen kağıda kaleme sarıldı. Babasına bir mektup yazdı. Bunalım geçirdiğini belirtti.
Kocasından şikayetçi olmamakla beraber bu sönük hayata daha fazla katlanamayacağını bildirdi.
Kocasından ayrılmak istediğini, oraya, babasının yanına gelmek arzusunu beyan edip açıkladı.
Bir bakıma babasından; buradan ve kocasından ayrılmak için izin istiyor.
Kendisine hak vermesini umuyor; “gel” cevabını heyecanla beklediğini ima ediyordu.
Velhasıl demek istiyordu ki, “gel” dese babası, hemen gelecekti.
Aradan kısa bir zaman geçmemişti ki, babasından bir mektup geldi.
Heyecanla açtı. Bir solukta okudu. Babası mektubunu şu cümlelerle bitiriyordu:
“Kızım diyordu, iki mahpus hapishanenin kapısına gelir. Biri kapıdaki demir parmaklığı görür.
Diğeri gökyüzündeki yıldızları. Bâkî selâm!”
Kadın bu bitiş karşısında donakalır. Önce bir anlam veremez.
Sonra babasının ne demek istediğini anlar gibi olur.
Ve babasının vermek istediği mesajı tatbike koyulur:
Yerli kadınlarla konuşmaya başlar. O bir adım atınca yerli kadınlar, ona on adım yaklaşırlar. Ona abla gözüyle bakarlar. Geldiği yer hakkında ondan öğrenecekleri çok şeyler olduğunu sezdirirler.
Etrafında halka olurlar. Âdeta yere göğe komazlar. Severler, sayarlar, izzet ve ikramda bulunurlar. Hergün birisi, evine davet eder.
Kadının hayatı renklenir, canlanır. Daha önce nasıl vakit geçireceğini bilemeyen kadın; bu sefer zaman bulamaz olur. Sonra çevresindeki tabiat ve doğayla ilgilenir. Bilmedikleri ne çok şeyler olduğunu öğrenir. Yörenin bitki çeşitlerini tanımak ister. Dahası bölgenin hayvanlarını merak eder. Hattâ öğrendiklerini not etmeye başlar. Nitekim bu konularda sonradan bir kitap bile yazacaktır.
Bir anda dar sandığı kasaba genişler. Uçsuz bucaksız bir yer hâlini alır.
Monoton, tek düze sandığı hayat hareketlenir.
Bu durum kocasının da gözünden kaçmaz.
O da farklı bir ev, değişik bir kadın görmeye başlar.
Bir kat daha mutlu olur. Asıl şimdi balayı yaşadıklarını söyler.
Âdeta ikisi de yeniden doğmuş gibi olurlar hayata.
Hem kendileri mutlu olur. Hem de çevrelerine mutluluk saçarlar.
Tabii kadının, babasına karşı sevgi ve saygısı da bir kat daha artar.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981