Uçurtmalarım yoktu benim evcil hayvanlarım da kömürlüğümüzde kısa süreliğine misafir ettiğimiz Dursun ile Kader ‘i saymazsak . Ağaçların yosunlu gölgelerinde ayak altı yaprakların çıkardığı ses ve nefesle koşuşturduğumuz saklambaçları geri verin . İstop , yakar top , ip atlamaca ama illa da saklambaç olsun mütevazı sokağımızda.
Çat kapı gidilen habersiz misafirlikler, çayla ikram edilen bisküviler, elimizde pazar çantaları annelerimizin önünde yaptığımız hızlı yürüme yarışları.
Çabucak boşalan küçük tüpler , pul yapıştırılmış zarflar , rengarenk tebrik kartları, annemin hasret manileri ve daha pek çok güzelliği geri verin sevgili yıllar . Nemli toprakta saplanıp kalmış çivilerin gönül bağımızı ilmek ilmek dokuyan arkadaşlıklarını bir anlığına da olsa serin ayaklarımızın altına . Hop diye atlayalım ufacık bedenlerimizin kocaman rüyalarına.
Henüz kirlenmemiş İstanbul’umun sokaklarını , yollarını , yıllarını verin . Bahar gelmiş çiçekler açmış , kuşlar ötmeye arılar vızıldamaya papatyalar gelin edasıyla etrafı süslemeye başlamış kimin umurunda büyümüşken bu çocuk .
Karanlık gecelerden ürperirken tatlı tatlı aile büyüklerinden hikayeler dinleyen , yağmurlu fırtınalı havalarda kesilen elektriğe inat mum ışığında dersini aksatmayan küçük kızı çağırın geriye .
Dört çocukla yaşam mücadelesi veren bir terziyle bir ev hanımının kurduğu güvenli limanım evimi , ağabeyimin okula başladığımda bana aldığı fasulye ve çubuklarımı verin ne olur .
Uzun yolculuklar yaptım büyüdüm diye almayın elimden oyuncaklarımı almayın sürekli kemirdiğim sadık dostum kalemimi .
Vefakar annem babam ağabeyim ablam kardeşim birlikte çıktığımız hayat serüveninde kırdıysam sizi haklarınızı helal ediniz .
İtiraf ediyorum ; sabahın erken saatleri siz var ya siz ne de çok benimleydiniz .
Ah İstanbul ah ciğerparem dokunduğum her kapı her taş her ahşap , içime doldurduğum her nefes çocukluğum ve sen o çekingen kız bana ne iyi geldiniz !..
Sibel Çakcak