Orgeneral Muzaffer Ergüder
* * *
1898 yılında Danimarka’nın Kopenhag tersanelerinde yapılan bir gemi düşünün. “Danmark” adı verilen, bu narin görünüşlü ama her koşula uyum sağlayabilen geminin Kuzey Denizi’nin dondurucu soğunda başlayan yolculuğu, İstanbul Boğazı’nın kalplere huzur veren denizinde nihayete ermişti. Marmara Denizi ve Boğazlar çevresinde kurtarma görevleri için kullanılan bu geminin, adı gibi kaderi de Birinci Cihan Harbi’nin başlamasıyla tamamen değişecekti.
1915 yılında Türk bayrağıyla şereflenen gemi, Alemdar adını alacaktı. “Bayrağı taşıyan” anlamına gelen “Alemdar”, aynı zamanda “önder” anlamına da gelmekteydi. Birinci Cihan Harbi boyunca Çanakkale’ye cephane taşımakla görevlendirilen Alemdar gemisi, Kurtuluş Savaşı’nda şanlı zaferimize çok önemli katkılar sunacak bir önder olacağından henüz bihaberdi.
Birinci Cihan Harbi sona ermiş; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, müttefik devletler tarafından işgal edilmişti. Sevr Antlaşması ile donanmamız Haliç’e demirlenirken eldeki bir avuç muharebe gücünden yoksun gemi de izin verilen ölçülerde görevini yapmaya çalışıyordu. Alemdar’da bunlardan bir tanesiydi.
O sıralarda işe yaramaz gözüyle bakılan Bandırma gemisi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da İstanbul’dan yola çıkıp Samsun’a varmasını sağlayarak Milli Mücadele’nin ilk adımına çok önemli bir katkı sağlamıştı.
Büyük bir cesaret ile başlayan ve büyük fedakarlıklarla devam eden bu mücadelede yıllar geçtikçe cephane eksikliği kendini daha fazla göstermeye başlamıştı. Rusya’dan gelen silahları ve mühimmatı taşımak için kullanılan küçük takalar oldukça yetersiz kalıyordu. Daha büyük, daha güçlü bir gemi lazımdı. Milli Mücedele’nin Alemdar’a ihtiyacı vardı!
Planlar yapıldı. Alemdar, işgal altındaki İstanbul’dan kaçırılacak ve Anadolu’ya cephane sevkiyatı yapmak üzere Karadeniz’e götürülecekti. 23 Ocak 1921 gecesi, geminin ikinci çarkçısı Üsküdarlı Osman Efendi, üçüncü çarkçısı Trabzonlu Hikmet Efendi, güverte lostromosu Üsküdarlı Ali Reis ve serdümen Rizeli Recep Kahya başta olmak üzere tüm mürettabat tek yürek oldu.
Sarsılmaz bir inancın ve muazzam bir çabanın sonucunda Alemdar, müttefik devletlerin kontrolündeki İstanbul boğazını aşmayı başardı. İstikamet Karadeniz’in incisi Ereğli’ydi. Serdümen Recep Kahya, Ölüce Deniz Feneri’nin karanlığı delip geçen ışıklarını gördüğünde başardıklarını anlamıştı. Nihayet Alemdar için güvenli bir liman olan Ereğli’ye varmışlardı.
Ama henüz sevinmek için çok erkendi. Alemdar’ın İstanbul’dan çıktığını öğrenen İngilizler, hiç vakit kaybetmeden Zonguldak’taki Fransız savaş gemilerine haber vermişti. Fransızlar Alemdar’ı yakalamak için gelirlerken Alemdar ise tekrar yola çıkmak için Ereğli’de son hazırlıklarını yapmaktaydı. Bu sefer ki durak Trabzon’du. Rusya’dan alınan cephane ve harp malzemelerini Anadolu’ya sevk etmek için Trabzon’a gitmek, büyük önem taşıyordu.
Ama tüm hazırlıklar yapılsa bile Alemdar’ın mürettabatı böylesine önemli bir görev için yeterli değildi. Ankara Hükümeti’nden aldığı emirler doğrultusunda Ereğli Liman Reisi Nazmi Bey, İsmail Hakkı Bey’i geminin kaptanlığına atadıktan sonra ikinci kaptanlığa da güverte üsteğmeni Ali Dursun’u getirdi. Çarkçıbaşı kıdemli yüzbaşı Beykozlu Adil Bey olurken ikinci çarkçı Hikmet Efendi, serdümen ise tekrardan Recep Kahya olmuştu. Mürettabata eklenen yeni deniz erleri ile birlikte Alemdar’ın kahramanlarının sayısı 21’e çıkmıştı.
27 Ocak 1921 günü Alemdar, yeniden denizlerdeydi. Fransız savaş gemileri ise peşine düştükleri Alemdar’ı yakalamak için Amasra ve Zonguldak arasında mevkilerini almışlardı. İsmail Kaptan’ın tüm çabalarına rağmen C80 numaralı Fransız avcı botu, Alemdar’ı görüp durdurmuştu.
Alemdar’da büyük bir hüzün hakimdi. Mürettabat, Fransız askerler tarafından silah zoruyla teslim olmaya zorlandıktan sonra kaptan da geminin rotasını İstanbul’a çevirme emri aldı. Yol boyunca Fransız avcı botu, onları yakından izleyecek İstanbul’a varana kadar da peşlerinden ayrılmayacaktı.
Alemdar’ın kahraman mürettabatı, bunca emeğin ve çabanın sonucunun bu olmaması gerektiğine inanıyordu. Ama elden ne gelirdi ki! Her hareketlerini pür dikkat izleyen Fransızlar, onların inançlarını kırdıklarını düşünerek isteksiz bir şekilde ilerleyen Alemdar’dan denizi seyrediyorlardı. Alemdar, geldiği yolu geri dönerken Ali Dursun Bey ile Adil Bey, mürettabatın içinde sönen alevi tekrar alevlendirmeyi başardı. Ölümü göze alarak çıktıkları bu yolda, uysal bir koyun gibi teslim olmaya hiç niyetleri yoktu. Plana göre mürettebat önce kendi aralarında kavga ediyormuş gibi davranıp Fransızları şaşırtacak, sonra onları gafil avlayacaktı. Ama bu plan işe yaramadı, Fransızlar oralı olmadı. Bunun üzerine ikinci plana geçip kemençe çalıp horon oynamaya başladılar. Fransızlar az önce kavga ederken şimdi oynayan Türkleri görünce şaşkına döndüler. Ereğli limanına yaklaştıklarında İsmail Kaptan parolayı verdi: "Alabanda sancak ha çocuklar!"
Cesaretlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan 21 Türk, silahları ile onları bekleyen 6 Fransızın üzerine çullandı. Kısa bir süre sonra roller tamamen değişmişti. Muzaffer bir edayla gemiyi ele geçiren Fransızlar, şimdi beklemedikleri bir anda kendilerini esir olmuş buldu.
Ama sevinmek için henüz erkendi. Fransız avcı botunun komutanı işlerin ters gittiğini anlamıştı; hızını arttırıp Alemdar’a yetişti. Top mermileri ve makineli tüfeklerle Alemdar’a ateş etmeye başladı. Alemdar, silahsız bir arama kurtarma gemisiydi. Ama kahraman mürettabat, tüfek ve tabancalar ile Fransız avcı botuna karşılık veriyordu. İki Fransız er, bu kurşunlarla can verdi. Her şeye rağmen Alemdar, Ereğli’ye girmeyi başardı. Tüm bunlara kıyıdan şahit olan halk da Fransız avcı botuna ateş etmeye başladı. Avcı botunun buna karşılığı ise kıyıya bombalar yağdırmak oldu. Hatta bu bombalardan biri Ereğli’deki Memleket Hastanesi’ni kullanılmaz hale getirdi.
Alemdar ile Fransız avcı botu arasındaki muharebe ise tüm hızıyla devam ediyordu. Alemdar’ın serdümeni Recep Kahya, düşmanın mermilerinden kurtulmayı başaramadı ve Milli Mücadele’nin yegane deniz şehidi olarak Hakk’a yürüdü. Recep Kahya’nın acısı hala üzerlerindeyken mürettabat Fransızların durmaksızın süren mermi sağanağından da kurtulmaya çalışıyorlardı. Mürettebattan üç kişi de gazi olmuştu. Kaptan İsmail Hakkı, yaklaşık iki saat süren ve adil şartlarda gerçekleşmemesine rağmen kahramanca çarpıştıkları bu muharebeyi bitirmek için son çareye başvurdu ve gemiyi karaya oturttu. Böylece Fransızların Alemdar’ı ele geçirmesini de engellemiş oldu.
İşte böylece Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin sembolü olan bu küçük gemi, Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz savaşının hem tanığı hem de başrolü olmuştur.
Çeşitli diplomatik görüşmelerden sonra Fransızlar, Ankara Hükümeti ile zımni bir anlaşma yapmak zorunda kaldılar. 17 Şubat 1921 günü gerçekleşen Alemdar Antlaşması ile Alemdar Gemisi, Ereğli’de kalırken esir alınan Fransız askerleri de serbest bırakıldı. İşte bu anlaşma, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk uluslararası anlaşması olarak tarihe geçecek ve Batılı devletlerin Ankara Hükümeti’ni tanımasının ilk adımı olacaktı.
Daha sonradan tamir edilen Alemdar, Kuvay-ı Milliye donanmasının bir neferi olarak Milli Mücadele’de çok önemli görevler üstlenecek, Anadolu’ya cephane sevkiyatının Karadeniz’deki öncüsü olacaktı. Novorossiysk Limanı’ndan aldığı harp malzemelerini İkinci İnönü Savaşı’na yetiştirerek savaşın gidişatı için olumlu katkılar sağlayacaktı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarına geldiğimiz de ise varoluş amacına hizmet edecek şekilde yeniden arama kurtarma görevlerinde kullanılacak olan Alemdar, başarılarıyla adından çokça söz ettirecekti.
* * *
“1932 yılından bugüne kadar vuku bulan gemi kazalarında Alemdar kurtarma gemisi üzerine aldığı bütün kurtarma işlerini başarmıştır. Türk bayrağını taşıdığından beri yüz binlerce tonluk yüzlerce yerli ve yabancı geminin kurtarma işlerini başarmış, hiç birisinden boş dönmemiştir, zaten bu geminin tarihi vasfı başarmaktır.”
-Nurettin PEKER’in “ÖL ESİR OLMA” kitabından
* * *
Takvimler 1982 yılını gösteriyordu. 84 yıllık yorgunluğun ardından Gazi Alemdar, söküme gönderildi. Ama Alemdar’ın kahramanlığı hiç unutulmadı. Bağımsızlık mücadelemiz açısından oldukça önemli olan bu gemi, 2008 yılında İstanbul Tersanesi Komutanlığı öncülüğünde birebir boyutlarında yeniden inşa edildi ve Karadeniz Ereğli sahiline yerleştirilerek “Gazi Alemdar Müze Gemisi” adıyla ziyarete açıldı.
Ücretsiz olarak gezilebilen “Gazi Alemdar Müze Gemisi”nin güvertesinde özgürce dolaşabileceğiniz gibi geminin içine de girebiliyorsunuz. Müzenin içerisinde denizcilikle ilgili bilgiler veren kısımlar dışında gemi ve uçak maketleri, deniz ile ilgili tablolar, Ereğli’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadelesini anlatan arşiv belgeleri, 1922 yılında Alemdar gemisinde kullanılan Türk bayrağı ve Alemdar Gemisi’nin kahramanlıklarını anlatan panolar mevcut. Müzenin ufak da olsa denizcilikle ilgili zengin bir kütüphanesi de bulunuyor. Askerlerin kamaralardaki yaşamı görselleştiren mankenler ise bir zamanlar bu gemide tarih yazmış mürettabatın nasıl bir inanç ile hareket ettiğini adeta gözler önüne seriyor.
Şanlı bir kahramanlık hikayesinin yazıldığı bu gemide dolaşırken Milli Mücadele’nin ilk deniz şehidi Recep Kahya başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
AHMET GÜLERYÜZ. (2023). İstanbul’un Gazi Vapurları ve Gazi Gemileri. İstanbul: Şehir Hatları Yayınları.
GÜRDAL ÖZÇAKIR & MEHMET DÖNMEZ. (2008). Karadeniz’de Bir Destan: Gazi Alemdar Gemisi. İstanbul: Deniz Basımevi Müdürlüğü.
EVRİM ŞENCAN. (2023). Millî Mücadele Mucizesinin Vapuru Alemdar ve Basındaki Yankıları. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (45), 376-403.
T.C. KDZ.EREĞLİ KAYMAKAMLIĞI, “Alemdar Gemisi”, http://www.karadenizeregli.gov.tr/alemdar-gemisi (Erişim Tarihi: 20 Eylül 2024)
KIBRIS TÜRK KIYI EMNİYETİ VE GEMİ KURTARMA, "Tarihin Tozlu Sayfalarından Kurtuluş Savaşı’nın Gizli Kahramanı ALEMDAR Römorkörü", https://www.ktgemikurtarma.org/tarihin-tozlu-sayfalarindan-kurtulus-savasinin-gizli-kahramani-alemdar-romorkoru/ (Erişim Tarihi: 20 Eylül 2024)