banner1142
GÜNDEM:
Giresun'da Devr-i Alem

30 Nisan 2015 Perşembe 09:53

 

Son üç dört gündür konferans için geldiğimiz Giresun’da,  Giresun’un ilk bahar havasını da yaşamaya çalışıyoruz.  Giresun’un tarih, turizm ve kültür değerlerini, resmi ve özel kurum ve kuruluş yetkilileri de görüşmeler yapıyoruz.  Giresun’dan tüm Dünya’ya yayın yapan ve Devr-i Alem Programlarını da yayınlayan Kanal 28 televizyonu canlı programına da konuk olduk. Giresun’un  bahar havasını teneffüs ederken,  tarih ve kültür değerlerini biz Devri Alem farkıyla belgeselleştirmek üzere Giresun ile ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Giresun’u giderken canlı makale hazırlamıştık.  Canlı makalede değişik konulara yer vermiştik. Önemli konulara değendiğim canlı makale www.kocaeligebze.tv de yayınlanıyor. İsterseniz orada yaptığımız açıklamaların bir bölümünü buradan sizlerle paylaşalım. Canlı makalenin tamamını ise http://kocaeligebze.tv/v/41490/smail-kahramanla-canli-makale--giresuna-kultur-yolculugu#.VUC24dLtmko linkinden izleyebilirsiniz.

GİRESUN’A KÜLTÜR YOLCULĞU

Dünyanın dört bir tarafını gezerken doğduğumuz, çocukluk yıllarımızı geçirdiğimiz ata ve dede memleketine vefasızlık olur mu? Yine yol gözüktü. Rusya’dan ayağımızın tozu silinmeden bu kez Karadeniz yollarına düşüyoruz.

Çocukluk yıllarımızı geçirdiğimiz yerlere gitmeli, ata ve dede memleketlerini unutmamalıyız. Dinimizde Sıla-i  Rahim kültürü önemli yer tutmakta. Mutlaka yılda bir kez ata ve dede memleketlerini ziyaret etmeliyiz. Çocukluk yıllarımızı geçirdiğimiz yerleri, dede mezarlarını, çocuklarımızı ve torunlarımızla ziyaret etmeliyiz. Ben Doğu Karadeniz’de Devri Alem kameralarıyla belgesel çekerken sizleri çocukluk yıllarımı geçirdiğim Giresun’a götürmek istiyorum.

KÜLTÜR, TARİH VE  TURİZM’DE MARKA ŞEHİR  GİRESUN…

Dalları filizlerle bezeli yaşlı bir  Osmanlı çınarıyım…. Her gün yeniden doğuyorum… Geçmişim tüm  kültürleri  kucaklar…Adım ne olursa olsun   binlerce yıllık  kültür ve medeniyeti’ nin birikimiyim. Ben  karadeniz bölgesi’ nin Kültür  tarih ve tabiat,  ile  Fındık ve kirazın başkenti, Marka şehir  Giresun’um..

Bin yılları, beş bin yılları devire devire bu güne gelmiş bir medeniyetler beşiği  Adım başı tarih. Adım başı geçmişten izler taşıyor. Adım başı doğal güzellik yurdu burası. Adım başı kültür  ve tarih . Heran yeniden keşfedilmeye hazır. Duyulmamış sözleri, tam olarak yazılamamış  tarihi, hakkı ile  anlaşılamamış  hak aşığı gönül sultanları .. dinlenememiş  halk ozanları, hikayeleri destanları masallarıyla bitmez tükenmez bir  bölge Giresun..

Boy boy tepeler, göz alabildiğine yeşil bağ ve bahçeler… burası Türkiye’nin en önemli   kültür ve turizm  bölgelerinden birisi.. Devr-i Alem ile  Giresun’un kültür ve medeniyet tarihine yolculuk başlıyor.

 

 DOĞU KARADENZİN MERKEZİ GİRESUN

Giresun, Karadeniz Bölgesinin doğu kesiminde yer alan önemli bir liman şehrimiz. Doğudan Trabzon-Gümüşhane, batıdan Ordu-Sivas, güneyden Sivas-Erzincan illeri, kuzeyden de Karadeniz ile çevrili şirin bir ilimiz.

Giresun, Karadeniz’in tek adasının karşısında, denize doğru uzanan bir yarımadanın üzerinde kurulmuş. Eski adı Kerasus. Kerasus zaman içinde Giresun’a dönüşmüş. Kerasus adının bölgede bol yetişen Kiraz’dan geldiği rivayet edilir. Bir başka kaynağa göre bu isim yarımadanın denize doğru bir boynuz gibi uzanması dolayısı ile ” Boynuz” anlamına gelen Kerastan üretilmiş.

Geçmişi çok eskilere dayanan Giresun’un tarihi Hititler dönemine  kadar uzanıyor.Şehir, Hititler döneminde kurulmuş Aziz ülkesinin sınırları içindeydi. Kiresus adlı bir yerleşim yerinin veya kalenin, M.Ö 670’lerde Karadeniz bölgesinde Koloniler kurmaya başlayan Miletoslular tarafından kurulduğu ileri sürülür. M.Ö 183 yılında Pontos kralı I. Farnekes tarafından bugünkü yerinde kurulduğu söylenir. Giresun, Pontusluların ardından M.Ö 64’de Pompeius tarafından zapt edilmiş. şehir, Romalıların idaresinde Bizans’ın denetimine girmiş. 1071 yılından sonra hızlanan Türk fetihleri esnasında Keresus’un Selçukluların hakimiyetine girdiğine dair herhangi bir bilgi yok. Ancak, Haçlıların İstanbul’u işgalinden sonra Trabzon’da kurulan Rum İmparatorluğu sınırları içinde kalan Kaleye yönelik Türk akınları sürmüş. 1300 yıllarında Çepni Türkleri tarafından kalenin zapt edildiği tahmin ediliyor. Giresun’u fetheden ilk Türk fatihinin adı Kuşdoğan Bey’dir. Kelkit Vadisinden gelip Harşit Irmağı boylarına yerleşen Çepniler 1300 yılında sahile kadar gelmişler. 1368 Temmuzunda Osmanlı  akıncılar bölgeye akınlar düzenledi.Kerasus bir süre sonra  bölgedeki Türkmenler tarafından zapt edilmiş. Hacı Emir Bey’in oğlu Süleyman Bey 1397 ilkbaharında  Giresun’u kuşatıp aldı. Süleyman bey, Kadı Burhanettin’e gönderdiği fetihnamede İslam devletinin başından bu zamana kadar Giresun’a hiç bir müslümanın eli erişmemiş ve hiç kimse onu açamamıştır” diyerek başarısının çok mühim olduğunu ifade ediyordu.Pontus Rum iparatorundan bile vergi alan  Giresun Fatihi Süleyman Bey’in ne zaman  vefat ettiği,  Giresun’un hangi tarihte tekrar Trabzon Rum İmparatorluğu’nun eline geçtiği hakkında  bilgi  yok..

GİRESUN  TÜRK YURDU OLUYOR

Fatih Sultan Mehmet, 1461′de Trabzon’u fethettikten sonra İstanbul’a dönerken  ebedi Türk yurdu yapmak üzere  Giresunu teslim aldığını biliyoruz.

 

Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi Giresun için ne güzel yakıştırma yapmış: Evliya Çelebi, ” Hin-i muhasarada Ebü’l- Feth Muhammed Han, Mahmut Paşa’ya ‘bu gece kal’a altına giresin deyü ferman edince kal’aya meterise girüp feth olduk da ismine ‘Giresin’ dediler” der.

Giresun Osmanlı idaresine girdiğinde bir kaza merkezi olmuş. Tanzimat döneminde Trabzon’a bağlıydı. Cumhuriyet döneminde vilayet haline getirilen Giresun Şebinkarahisar’ın da kendisine bağlanmasıyla Güneye doğru genişleyerek tarihi sınırlarını aşmış.

Milattan önceki yıllarda burada yaşayan insanlar yörede bol  bulunan kiraz ağaçlarından esinlenerek bölgeye Kerasus adını vermişler. Fatih Sultan Mehmed, burayı fethettikten sonra Giresun adı ile anılır olmuş.

Giresun, doğal güzellikleri bakımından Türkiye’nin sayılı şehirlerinden birisi. Füsunkar koyları, heybetli dağları, sonsuz boyalı ufuklarıyla gözlere doyulmaz bir görüntü ziyafeti sunar. İl topraklarının ana çatısını oluşturan Giresun dağları, denize paralel olarak uzanır.

Romalı Kumandan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve fidanlarını Roma’ya götürmüş. Bu bilgi kirazın dünyaya buradan yayıldığı rivayetinin kaynağı olmuş.

GİRESUN KALESİNDEN GÜN BATIMI

Giresun’un en eski tarihi hatırası Giresun Kalesidir. Giresun’da en  önemli mesire yerlerinden biri olan Kale, kenti ikiye bölen yarımadanın en yüksek yerindedir. Kale’nin Pontus Kralı 1. Farnakes tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Sur ve saray kalıntıları hala ayakta. Kale’nin çeşitli yerlerinde oyulmuş taş mağaralar ve tapınak kalıntıları bulunuyor. Kale’den, Limanı, Giresun adasını, eski evlerin bulunduğu Zeytinlik mahallesini ve batıya doğru giden şehirlerarası yolu gözlerinizle takip edersiniz, ta uzaklardaki Bulancakı hayal meyal görürsünüz. Kaleden günbatımının seyri bir başka göz ve gönül ziyafetidir. Yüce duygular doldurur içinizi;

 

“Düştü enginlere bir ince hüzün

 

                          Soldu güller gibi sevdalı yüzün

 

                          Nerde mehtabı hazin gönlümüzün,”

diyen divane gönlünüz garip duygulara kapılıyor, ciğerleriniz bütün havayı içine alacakmış gibi genişliyor, gözleriniz bir büyüye yakalanmış gibi gezinip duruyor.

Giresun Kalesinin tepesinde Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösteren gazi topal Osman Ağa’nın anıt mezarı bulunuyor. Birinci Dünya savaşı yıllarında Ruslar’ın Trabzon’u alıp Harşit’e kadar ilerlemesi şehirde büyük bir endişeye yol açar. Osman Ağa ve Hüseyin Avni Alparslan  gönüllülerden oluşan birliklerinin başında Harşit cephesinde Ruslar’a karşı savaşır. Milli mücadele sırasında yörede Pontus Rum Devleti kurmaya yönelik hareketlerin ve Rum çetelerinin karşısında durdu.  Direnişi  örgütleyen Osman Ağa önemli faaliyetlerde bulundu. Giresun Askerlik fiubesi Başkanı   kılıç ve kalem erbabı Tirebolulu   Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan Bey de bu mücadelede rol oynadı. Hüseyin Avnu Alparslan ve  Osmanağa gibi  binlerce  gönüllü Giresunlu,Trablusgarp,Yemen, Balkan,Kafkas,Çanakkale ve Sarıkamış savaşlarında  ya şehit oldu veya gazi bir çoklarıda esir düşerek dünyanın çeşitli bölgelerindeki esir kamplarında  öldü.Bazı esirler  seneler sonra  eşi ve yakınları ölmüş  boş evlere döndüler.,birçoklarıda vefasızlığa isyan ederek  köylerini terek edip gittiler.   Bugün kaç Gİresunlu  şehit, gazi ve esir dedeleri ile ilgili bilgiye sahip ..?  Unutulmuş  bu isimsiz kahramanları saygi ,minnet,şükran ve rahmetle anıyoruz… Ruhları şad olsun..

GİRESUN’UN CANLI ŞAHİDİ FADİME NİNE

Eli silah tutuan Giresun erkekleri  cephelerde şehit olurken, yaşlılar ve geneç kadınlar    Ruslarla işbirliği yapan Yerli Rum ve Ermenilerin  zummü altında inliyordu.Eşkiye ve Asker kaçakları’nın  zulmü ise  işin çabası. Tüm  bu zulme rağmen dul kalmış  Giresunlu  genç kadınlar yaşlı dedeler; Tirebolu  Limanından aldıkları  askeri çephane ve malzemeleri  18 saat yürüyerek  Harşid çephesi ve Gümüşoluk bölgesine   kar kış demeden sırtlarında taşıyorlardı.. Hopa’dan Tireboluya kadar olan savunmasız  Karadeniz insanı,  Rus işkali,  Rum ve Ermeni işbirlikçilerinden  büyük  zulüm görmüştü.  zülümden kaçan insanlar akın akın Giresuna doğru  göç ediyordu. Yapılan zülümlerin canlı  şahidi olan  Tirebolulu  Fadime nine ile  konuşacağız.

100 yaşındaki Fadime nineden; Rus İşkalı, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşadığı acı  olayları dinlerken  göz yaşlarımızı tutamıyoruz. Fadime nine Rusların  harşit  ırmağına kadar gelmeleri ile acı  olayların yaşandığını anlatıyor. Artvin,Rize ve Trabzon bölgesinden insanların akın akın   Rus  işkalinden kaçtığını, Yalşı  ve çocukların yollarda öldüğünü,  Çocuklarını sırtlarında  taşıyan  anaların  çekilen ızdıraba dayanamayarak aklını oynatıp kendilerini  harşid ırmağına  atarak intihar ettiğini dinliyoruz. Rus işgalinde 7 Yaşında  olan Fadime nine anne ve babasını savaşda kaybedettiğini kardeşi ile birilkte  Espiyeye geldiklerini,Giresundaki yetimhaneye gelirken  5 yaşındaki kardeşini fındık bahçesinde bırakmak zorunda kaldığını yıllarca kardeş hasreti ve vicdan  azabı ile yanıp tutuştuğunu   söyliyordu.  . Fadime nineden  duyduklarımız  bizleri can evimizden vuruyor. Bugün kaç  Karadenizli  birinci dünya savaşı ve Rus işkalinde   dede ve ninelerinin çektiği  sıkıntıyı  biliyor? hangimiz yaşanan zulümleri araştırıp  öğreniyoruz ? Göç yollarında ölenleri, Rum ve Ermeni zulmüne kurben gidenleri  rahmetle  anıyoruz.

 KURTULUŞ SAVAŞINDA  GİRESUN UŞAKLARI

Kurtuluş savaşında Giresun İşgale uğramamıştı, ama Giresunlu “bana ne” dememiş; sadece bölgesini çiğnetmemekle kalmamış, “Giresun Uşakları” diye adlandırılan Hüseyin Avni Bey komutasında 42. Alayı, Osman Ağa komutasında 47. Gönüllü Alayı Teşkil ederek Kurtuluş savaşına katılmayı, vatanın işgal altındaki diğer parçalarına yardımı, daha doğrusu yardım için ölüme koşmayı bir vatan borcu bilmiş, bütün bir alayını başlarında Hüseyin Avni Alparslan olmak üzere Haymana’da şehit vermiş. Büyük taarruz ve Kocatepe zaferlerinin kazanılmasında  önemli görevler üstlenen ve 27 Ağustos 1922′de Yunanlılardan Afyon’un İscehisar kasabasındaki Dede sivri tepesini geri alırken şehit olan 47. Alayı erlerini anmak için Genelkurmay   Başkanlığı ve İstanbul’da kurulu Giresun Dernekleri tarafından Giresun şehitliği yaptırılmış. Burada her yıl 29 Ağustos’ta yapılan devlet törenine çok sayıda Giresunlu katılıyor.İsçehisardaki Giresun şehitliğinde  Balkan,Kafkas,Yemen,Çanakkale ve Sarıkamış savaşlarında  şehit,gazi ve esir  olan Giresunlular için her yıl mevlit okutulup duvalar ediliyor.

 GİRESUN EVLERİ….

Zeytinlik mahallesi ev ve sokaklarıyla ilgi çeker. Burada eski evler, geleneksel yüzüyle gülümser size. Daracık sokaklar arasında saklanmış bu evler, geçmişin nazlı yadigarları, köşelerinde bir şiir kitabı gibi duruyorlar. Kim bilir kaç kişiyi ağırladı bu evler, bahçeleri kaç çocuğu büyüttü kim bilir? Bu eşsiz sivil mimarı örnekleri bizi 150 yıl  öncesinin Giresun’una götürüyor.

İlk yerleşim kalenin çevresi olmuş. Tepenin yamaçlarında şehrin tarihi dokusu ve tarihi evler eski günlerin hatırasını yaşatıyor. Giresun, 1960′lı yıllara kadar bu tarihi kesimin çevresinde bir şerit halinde gelişme göstermiş. 1959′da Giresun limanının hizmete açılması ve sahil yolunun yapılması ile şehir, mekan olarak doğu-batı yönünde yayılmaya başlamış. Emektar Gazi caddesi öneminden bir şey yitirmemiş. Yine canlı, hareketli ve dipdiri

Aydınlık  bir sabahta kazancılar yokuşuna inerseniz, bakırı döven çekiç seslerini duyarsınız. Bir yandan gönül ateşi, bir yandan ocak ateşi bakırı yumuşatır, kirlerinden arıtır ve parlatır. Çekiçler bir garip ritimle iner kalkar. El emeği göz nuru, alın teri, helal kazanç ürünleri bunlar.

 

Giresun’un manevi şahsiyetlerinden biri olan şeyh Vakkas Türbesi bugün bir ziyaretgah. Mezarı 15. yüzyılda, türbesi 19. yüzyılda yapılmış. Halk tarafından bilindiği şekliyle şeyh Vakkas’ın, Giresun’un alınması sırasında yararlılıklar gösteren ve yapılan çatışmalarda şehid düşen bir uç beyi olduğuna inanılıyor.

Giresun’un başlıca tarihi eserleri arasında yer alan Hacı Hüseyin Cami 1594 yılında yapılmış, 1861′de yenilenmiş. Hacı Miktad Ağa Cami 1661′de ahşapken, 1892′de Sari Alemdar-Zade İsmail Kabudan tarafından yeniden yaptırılmış. Kale Cami, 1830′da Dizdarzadeler’e mensup Emetullah Hanım tarafından yaptırılmış. şeyh Keramettin Cami, 1900′de yenilenmiş. Cami’nin 1846 tarihli kitabesi bulunuyor. Giresun’da son devir Osmanlı Mimarisinin dikkate değer sivil yapılarından birisi hükümet konağıdır. 19. yüzyılda konak olarak inşa edilen bu güzel yapı hükümet konağı olarak kullanılıyor. Millet Bahçesinin yontma taştan yapılan kapısı görülmeye değer. Kemerin üstündeki kitabeden kapının 1900′de yapıldığını öğreniyoruz. Ticaret Lisesi de son devir sivil Mimarı yapılarından birisi. Bugün ayakta kalabilen kiliselerden Gogora mevkiindeki restore edilmiş, diğeri Çınarlar mahallesinde kütüphane olarak hizmet veriyor.

Giresun Dünyada  fındık başkenti olarak tanınır. Burada hayat fındıkla başlar,fındıkla biter. Kıyıya bakan yamaçlar fındık ağaçlarıyla kaplı. İlin ekonomik ve sosyal yaşamını büyük ölçüde fındık tarımı biçimlendirir.

 GİRESUN ADASINA YOLCULUK..

Giresun, tarihi zenginliklerinin yanı sıra olağanüstü tabii güzellikleriyle de sizi büyüler. Kıyıdan bir mil açıkta olan Giresun Adası, tarihi ve tabii güzellikleriyle dolu., Doğu Karadeniz’in tek adası. Bir efsaneye göre bu ada, kentin güneydoğusunda yer alan ve görünümü bir kartal gagasını andıran Gedikkaya’dan kopan bir parçanın denize yerleşmesiyle oluşmuş. Eskilerin Aretios dedikleri bu küçük ada, aşk efsaneleriyle dolu. Anlatılanlara göre binlerce yıl önce Giresun’da yaşayan krallardan birinin genç ve güzel bir kızı varmış. Kız gelinlik çağına basınca komşu krallardan dünür üstüne dünür gelmeye başlamış. Kız, kim olursa olsun, gelenlere “hayır” diyor, başka bir şey demiyormuş. Onun yüreği, Giresun Kale’sinin eteğinde, koyunlarını otlatan yağız benizli bir çoban için çarpıyormuş. Gönül bu ya, ferman dinlemez, çoban yamaçtan kavalını üflediği zaman, kızcağız pencereye koşar, hem dinler hem ağlarmış, bu umutsuz aşkı için… Gel zaman, git zaman  çobanın gönlü de kral kızına düşmüş… Bu yakıcı aşk, aylarca sürmüş…

Kızın gelen dünürlere “hayır” cevabı vermesi üzerine, kral sormuş, soruşturmuş, sonunda meseleyi anlamış, Küplere binen kral, kızını, Giresun’un karşısındaki bu adaya sürmüş. burada manastıra kapatmış. Çobanı da yakalatarak, manastırın karşısındaki yaşlı bir çınarın dallarına astırmış. Bir gün sonra da halk sabah uyandığında kızın cesedini, manastırın kulesinde sallanır bulmuşlar.

 

Her yıl 20-23 Mayıs tarihleri arasında yapılan Giresun Aksu Kültür ve Sanat  festivalinde bir töre vardır. Genç kızlar taze dullar, bu adanın kıyısında  yıkanır, taş atar, böyle mutlu olacaklarına inanırlar. Mahalli takvimle Mayıs’ın yedisinde kayığa binilip denize açılarak dere  ağzında yedi kere dönülüp taş atılması geleneğinin buraları yurt tutan Çepni Türklerinin adeti olduğunu bize araştırmacılar söylüyor.

Giresun baharda yaylalarına çağırır insanı. Tarihe ve tabiata aşık Giresunlu bu çağrıya direnemez, doğal güzellikleriyle dopdolu yaylalara çıkar. Yüce yayla, temiz havası sesiz kucağıyla sükunet  sunan, huzur bağışlayan saadet yuvası yayla. Kekik, çam ve çiçek kokuları. Uzaklarda bulutların arasında bir görünüp bir kaybolan dağlar.  Yaylada köylülerin cana yakınlığı ve mangalda pişen etin lezzeti unutulmaz.

Kulakkaya, Melikli obası, Kümbek, Bektaş, Karaovacık, Çakıl, Sis dağı, Karagöl, Karadoğa, Tamdere, Tamzara, yaylaları ve daha adını burada sayamadığımız birçok yayladaki kamp ve piknik alanları tabiat aşıklarını bekliyor. Yeşilin bütün tonlarını göz ve gönüllere sunan Giresun yaylalarına günübirlik gidip gelinebilir. Konaklama imkanlarına da sahip bu yaylalar, dinlenmeye gelenleri şaşırtıcı güzellikleriyle ağırlar.

YAYLALARA OTÇU GÖÇÜ

Giresunlu yaz aylarında yayla şenlikleriyle şenlenir. Yayla şenliklerinin temelinde Doğu Karadeniz Bölgesindeki yaygın bir gelenek olan Otçu Göçü yatar. Mısırların 20-30 cm büyüdüğü zamanlarda aralarında biten yaban otların kazılmasına sık kazma, ikici kez temizlenmesine ot biçme denir. Bu işlerden iyice yorulan  ve işleri biten köylüler ve şehirde oturanlar yorgunluklarını atmak ve eğlenmek için genellikle Temmuz ayı içinde yaylalara yaptıkları toplu gezi ve ziyaretlere Otçu Göçü  denir. Zaman olarak mısır otunun alınması ile fındık toplanmasına başlama arasında kalan 15-20 günlük boşluktur. Büyük bir coşkuyla hazırlıklar tamamlandıktan sonra yola çıkılır. Geçmişten gelen örf ve adet gereği yolculuk sırasında pınar  başlarında oturulur, yemekler yenir, türküler söylenir, tabancalar atılır ve horonlar tepilir. Özellikle Kümbet, Bektaş, Kazıkbel,Çakıl ve Karaovacık yayla şenlikleri sürekli yapılmakta ve bu şenliklere yurtiçi ve yurtdışından on binlerce insanımız katılmaktadır. Otçu Göçü’nü Çepni Türklerinin bayramı olarak niteleyen bu sosyal hadiseyi bir makale ile ta 1915′de bizlere aktaran Hüseyin Avni Alparslan Bey’e bir kez daha Allah’dan rahmet diliyoruz.

Doyumsuz güzellikleriyle bir başka tabloyu andıran Kümbet yaylası, Giresun’a yaklaşık 60 km. mesafede. Giresun’un en popüler yaylalarından birisi. Yaylanın mesire yeri olan Aymaç Mevki, yayla merkezinin yaklaşık 2 km. kuzeybatısında yer alır. Kümbet yayla şenliklerinin kutlandığı bu mevki, doğal güzellikler yönünden zengin çevre manzarasına hakim bir tepede.

 

Göz alan, gönül çelen güzellikleriyle cenneti düşündüren bu yayla, duyulan, sezilen ama anlatılamayan ihtişamıyla sizi, uzun uzun kendine baktırır. Gözleriniz bir büyüğe yakalanmış gibi etrafta gezinir durur. Bu yüksek tepeler, yemyeşil tatlı yamaçlar, asude evler, insanlar…Bu tablo kolay kolay bırakılmaz, ama bizim daha görecek yerlerimiz var. Dağların yamaçlarına yayılmış yeşillikler denizinden, Karadeniz’in oya gibi işlenmiş sahillerine iniyoruz.

Vakit akşamdır artık. Giresun bilinmez bir hüzünle güne kapıyor kapılarını. Bu güzel sahil şehri mavi bir akşamla veda ediyor bize. şirin şehir seni Karadeniz’in sularına batıp giden güneşin hüznüyle bırakıp biz Eynesil’e gidiyoruz. Hoşça kal

GİRESUN İLÇELERİN’DE DEVR-İ ALEM

EYNESİL’DEN GÖRELE’YE ÇANAKÇI..

Doğudan Trabzon il sınırını bitirince Giresun il sınırına girersiniz. Biraz sonrada Kendinizi Eynesil’de bulursunuz. Eynesil, Giresun ilinin 15 ilçesinden birisi. Kuzey kıyı şeridinde ilin en doğu ucunda Trabzon’a sınır ilçelerden birisi. Sağ tarafta köpüklü çırpınışlarıyla bıkmadan usanmadan sahilleri dövüp duran dalgalar seslenir el sallar size. İster istemez aklınıza o meşhur marş gelir.”Çırpınırdı Karadeniz bakın Türkün Bayrağına” Marş biter bitmez denizin içimize akseden çalkantısı bitmez, fırtınası dinmez. Deniz ve Karanın bu ezeli sevişmesini, bu bitmeyen söyleşmesini kim dile getirebilir. Kara ile denizin bu sahil buluşmasındaki musikiyi anlayıp yorumlamak zor.

Antik çağdan kalma bu yıkık kale surlarına sinmiş, bu ezeli marşa eklenecek söz, katılacak ses ancak sürekli hasret olur.

Eynesil’i geçip sahil yolunda devam ederseniz Görele ilçesine ulaşırsınız.  Antik çağda mercan anlamına gelen Coralla sözcüğü söylene söylene Görele olmuş. Görele, Fatih Sultan Mehmed zamanında Osmanlı topraklarına katılır. 1874 yılına kadar Tirebolu kazasına bağlı bir nahiye merkezidir. 1916 yılında Rus işgaline uğrayan Görele, 13 şubat 1918 yılında işgalden kurtulur. Görele ilçesinden güneye doğru yol alırsanız Çanakçı karşınıza çıkar.

Çanak ustalarıyla ünlü bu şirin ilçenin adı da buradan geliyor. 1960 yılından itibaren Görele’ye bağlı bucak merkezi iken 1991 yılında ilçe olur. Toprakları dağlık olan Çanakçı olağanüstü tabii güzelliklerle dopdolu.

HARŞİT’DEN TİREBOLUU’YA

Giresun’a doğru giderken sahil yolu sonunda bizi tarihi eserleri ve doğal güzellikleriyle Karadeniz bölgesinde müstesna bir yeri olan Tirebolu’ya ulaştırıyor. Yüksek bir tepeye çıkıp Tirebolu’ya bakmak istiyoruz. şehri kaleden seyredin diyorlar. İlçe merkezinde bulunan Saint Jean bugün bir kale. Güzel görünümlü küçük bir yarımada üzerine XIII. yüzyılda Kaymakam Eyüpzade İzzet Bey tarafından yaptırılmış. 120 basamaklı merdivenleriyle oldukça sağlam olan bu kalenin üç tarafı su ile çevrili. Surları aşınmış olmakla beraber asli varlığını koruyor. Tirebolu’nun tarihi milattan öncesine kadar uzanıyor. Tripolis 3 şehir demek. Türk telafuzuna göre Tirebolu olmuş… Trabzon Rum İmparatorları döneminde Hükümdarların en güzel ikamet ve sayfiye yeri olarak seçtiklerinden şöhret kazanmış. Burası Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. Osman döneminde bir ara Gümüşhane Sancağına bağlanmışsa da uzun müddet Trabzon’un kazaları arasında yer almış önemli bir ticaret ve liman şehri olarak dikkati çekmiş. Giresun vilayet olunca burası ona bağlı bir kazası olmuş. Donanma eski komutanlığından Amiral şükrü Okan’ın, Hüseyin Avni Alparslan’ın ve Kuvayi milliyeci Müftü Ahmet Necmettin Efendinin memleketi. Tirebolular büyüklerini unutmamışlar Hüseyin Avni Alpraslan’ın adını bir ilköğretim okuluna, şükrü Okan’ın adını bir caddeye ve Ahmet Necmettin Efendi’nin adını da doğduğu sokağa vermişler. Yolunuz buraya düşerse Selim Ağa Çeşmesi, Çarşı Camiini, Orta Çeşme’yi, İmamdüzü çeşmesini, tarihi Hamamı’nı, asırlık tarihi evlerini görmeden ve Çay fabrikasından nefis Tirebolu çayını almadan geçmeyiniz.

Tirebolu’dan Doğankent’e giderken 5-6 km mesafede Harşit vadisine girip içeri doğru sol cenahı takip ederseniz tarihi bedrama kalesine ulaşırsınız. Burası bölgeye Osmanlılardan çok önce gelmiş ve yurt tutmuş Türkmen boylarının Karadeniz kıyısına ulaşmalarını engelleyen son savunma kalesi. Ancak bu savunma yeri Türkmen Çepni kitlelerini engelleyemedi. Bu mücadelede geniş vadiye hakim ve denizi gören, son derece stratejik ehemmiyeti olan bu tepenin üzerindeki bedrama kalesi önemli bir rol oynamış.  Osmanlıların bir gözetleme kulesi olarak kurdukları bu kale onlardan çok önce Çepniler tarafından zapt edilmiş. Çepni beylerinden Melih Ahmet bey buranın Fatihiydi.

Doğankentteyiz. Burası daha önce Harşit adıyla anılmakta idi. Bu adın hangi gerekçelerle değiştirildiğini ve niçin böyle bir ismin tercih edildiğini anlamak güç. Doğankent, yıllar önce inşa edilmiş olan Elektrik santrali ile dikkat çekiyor. Uzun bir cadde üzerine sıralanmış dükkanlarla küçük bir kasaba hüviyetinde olan Doğankent, Harşit deresinin hemen sol kıyısında yer alıyor. Çepni Türkmenleri 1380′de muhtemelen Kışlak olarak bugünkü Doğankent kazasının bulunduğu yere inmişler.  Halkın geçim kaynağı tarım. Buranın Dandi kalesi ve Hidroelektrik santrali’nin  şelalesi görülmeye değer yerler arasında bulunuyor.

GÜCE’DEN ESPİYE’YE

 

Kayalarla çarpışan ve yılmayan dalgalar köpük köpük öfkesiyle gerinip gerinip geri gelen dalgalara baka baka sahil yolundan Giresun ilçelerini tanımaya devam ediyoruz. Espiye’ye varmadan güneye doğru giden yola saparsanız Güce ilçesine varırsınız.  Doğu Anadolu’dan gelen Güceftaroğulları tarafından verilmiş Güce ismi. Genellikle dağlık bir arazi yapısına sahip Güce’nin ekonomisi tarıma dayanıyor. Yüksek kısımlarda hayvancılık ve arıcılık yapılıyor.

şimdi de Espiye’deyiz. Espiye sahile  kurulmuş sade ve güzel bir ilçe. Bu beldenin türk yurdu olması Oğuz Türklerinin bir kolu olan Çepnilerin bölgeye yerleşmesiyle başlar. Osmanlı döneminde de işletilen Kızılkaya ve  Lehanos madenleri bugün kaderiyle baş başa.Espiye’de gezilip görülecek bir çok yer var.1998 yılında   Dikmen ve  Kozköyüne Soğukpınar adı ile  Belediye kuruldu. Döğer olarak da anılan Dikmen  15 ve 16  yüzyıllarda Bayramoğlu adı ile Trabzon sancağına bağlı nahiye merkeziydi. Meliklerin  oturduğu  Dikmen Köyündeki tarihi medreseden bugün hiçbir iz yok.

Akkaya dağının altından batarak vadinin diğer tarafından çıkan Çay ırmağının oluşturduğu şelale ,yedi değirmenler,Kapıkaya, ulucak ve  tarihi ericek  köprüsü  görülmeye değer. yazın bile karın eksik olmadığı Ahılbaba ve Çakıl dağlarının  sularının oluşturduğu  Karaduva  deresi’nin  muhteşem manzarası insanı derinden etkiliyor.

Ordu-Giresun-Trabzon güzergahında yolculuk yapanlar Espiye’nin lezzetli Pidesini yemeden gidemezler. İlçenin en önemli tarihi eseri Andoz Kalesi.  Yağlıdere kıyısında çevreye hakim bir tepe üzerinde gözetleme ve kontrol amacı ile  kurulmuş. Kimler tarafından ne zaman inşa edildiği bilinmeyen Andoz kalesi son yıllarda restara edilerek turizme açıldı.Kale’den sahili ve Giresun dağlarını seyer etmek   belgeselciler ve yazarlara  ilham kaynağı olur.

 SULTANLARA HOCA YETİŞTİREN YAĞLIDERE..

Andoz Kalesini kendi sessizliğiyle baş başa bırakıp sahilden içeriye doğru yolumuza devam ediyoruz. Yağlı dere bizi Yağlıdere  ilçesine götürüyor.  Burası dağlar arasında kıvrıla kıvrıla akan yağlı derenin suları ile olağanüstü tabii güzelliklerle iç içe.

İlçenin en önemli özelliklerinden birisi başta Amerika olmak üzere binlerce Yağlıderelilerin Yurt dışında çalışıyor olması. Tarihi  eserler arasında ilçe merkezindeki tarihi cami dikkat çekiyor. Yağlıdere’ye bağlı Tuğlacık Köyündeki Yavuz Selim’in annesi Gülbahar Hatun adına yaptırılan Sarı Halife Türbesi ve Tekke Köyünde bulunan Sarı Halife Cami ve dergahı beldenin önemli tarihi yerlerinden. Horasan kökenli Türk dervişlerinden birisi olan  Yavuz Sultan Selim’in hocası olduğu’da söylenen Sarı Halife hazretleri ruhuna uygun mekanlar seçmiş Her yıl Mayıs ayında  şenliklerle anılan  Sarı  Abdullah halife buradan karşı zirveleri kolluyor. Bu tatlı yamaçlarda yüceliklere giden yolları gösteren  Sarı halife tarafından yapılan dergah,cami ve değirmen görülmeye değer yerler. Buraya kadar gelmişken Ağa’nın köprüsünü görmeden olmaz. Kethudazede Eminağa tarafından yaptırılan Ağa’nın köprüsü Yağlıdere’nin üzerinde bizi selamlıyor.

Dere üzerindeki Tespih taneleri gibi dizilen Diğer köprüleri sakin sularıyla baş başa bırakıp yola devam ediyoruz. Bu yol bizi Kozbükü Beldesine ulaştırıyor. Buraya yolunuz düşerse Çağlayan şelalesini görmenizi tavsiye ederiz. Ulaşım imkanları pek kolay olmasa da buralar gezilip görülmeye değer. Burası cennet vadileri gibi uzayıp giden güzellikler meşheri, rengarek çiçeklerle bezeli cennet yamaçları. Bu yamaçlara yaslanmış köy evleri doyumsuz bir görüntü ziyafeti sunuyor bizlere.

KEŞAP’TAN BULANCAK’A PİRAZİZ

13 km. uzaklığı ile il merkezine en yakın ilçe Keşap’tayız. Tertemiz sahilleri, zengin doğası, eşsiz günbatımıyla görenleri heyecanlandırır. İlçeye 15 km mesafede bulunan sulara ve yeşilliklere gömülmüş Karabulduk beldesi’ne uğrarsanız Keşap deresi üzerinde 4 tarihi kemer köprüyle karşılaşırsınız. Karabulduk beldesine bağlı Armutdüzü Köyü sınırları içinde bulunan şahin Kayası üzerindeki tabii Türkiye haritası görenleri hayrette bırakıyor.

Aksu deresinin ortasından geçtiği Dereli İlçesi, Giresun iline bağlı nahiye iken 1958 yılında ilçe olur. Dereli Giresun’un yaşadığı tarihi olaylara ortak olmuş bir ilçe. Giresun’u İç Anadolu ve Doğu Anadolu’ya bağlayan transit yol üzerinde kurulmuş.

Giresun ilimizin meşhur yaylalarından Kümbet, Bektaş ve Kulakkaya ilçemizin sınırları içinde bulunuyor. Temmuz ayı içinde yapılan Kümbet ve Bektaş yayla şenlikleri binlerce insanı bir araya getiriyor.

Piraziz, Giresun’un Ordu iline komşu tek sahil ilçesi, Adını Türk dervişlerinden Pirazizden almış. Gönül Sultanlarını barındıran bu belde Giresun dağlarının eteklerinde Karadeniz sahillinde yemyeşil gülümser. Fındık, ziraat, ilçe ekonominde önemli bir yer tutar. Bu yeşillikler yurdunu bırakıp hemen yanı başındaki Bulancak’a gidiyoruz.

Bulancak, Giresun’un en güzel ve en büyük ilçelerinden birisi. Bu güzel ilçemizin de çevresi fındık bahçeleriyle çevrili. İlçe toprakları dar kıyı şeridi ve hemen ardından yükselen dağlardan meydana gelir.

 

 ŞEBİNKARAHiSAR, ALUCRA VE ÇAMOLUK..

Giresun’a Erzincan sınırından gelirseniz sizi Çamoluk karşılar. Giresun’un en uzak ilçesi Çamoluk. şehir merkezine olan uzaklığı 184 km. Erzincan, Sivas ili hudutlarında Kelkit vadisinde kurulmuş. Coğrafi yapısı, iklim, yerleşim özellikleri bakımından Giresun’dan ve Karadeniz Bölgesinden çok farklı. Tamamen Doğu Anadolu Bölgesinin özelliklerini taşır.

Giresun ilimizin deniz kıyısı olmayan ve ile en uzak ilçelerden birisi de Alucra’dır. Aluc ağacının çok olması nedeniyle söylene söylene Alucra ismini aldığı söyleniyor. Alucra’nın tarihi Hititlere kadar uzanıyor. Otlukbeli savaşı bu İlçe topraklarında olmuş. İlçe ekonomisi hayvancılığa  dayanır. Kıyıdan uzakta Giresun dağlarının güneyinde yer alır. Verimli olan topraklarında  her türlü tahıl yetişir.

Giresun’un en önemli bir ilçesi olan şebinkarahisar, eşsiz coğrafi güzelliklere ve zengin bir tarihi geçmişe sahip. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tahkimli kalesi ve şap maddesi ve tarım ürünleriyle Kelkit havzasının önemli bir yerleşim merkezi olmuş. şehir, adını çevresindeki şap maddelerinden almış. Giresun’un 116. km güneyinde şirin bir dağ ilçesi burası. 1933 yılında il iken ilçe olmuş, 11 Ekim 1924 tarihinde ilçeyi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ziyaret etmiş ve bu evde bir gece kalmış. Atatürk’ün konakladığı bu yapı, geleneksel Karahisar evi şimdi müze olarak kullanılıyor.

şebinkarahisar, Selçuklu ve Osmanlıdan kalma tarihi eserlerle, zengin hatıralarla dolu. İlk bakışta şehre hakim yüksek ve dik kayalarla örülü bir tepe üzerinde kurulan kalesi gözümüze çarpıyor. Seyyah ve araştırmacılar bu haliyle kaleyi, denizde ada veya Gemiye benzetirler. Kalenin tarihi muhtemelen Roma döneminden daha eskiye gidiyor. Kalenin bugünkü giriş kapısının içerisindeki Surlar Mengücekli Osmanlı dönemlerine ait. Kale kapısı üzerindeki kitabe ve Selçuklu çift başlı kartal kabartması 1896 yılında Rumlar tarafından yerinden sökülüp yok edilmiş. Kale 1915 yılındaki Ermeni ayaklanması sırasında bütünüyle tahrip olmuş ,Kale’nin ermenilerden  geri alınması sırasında bir çok Giresunlu şenhit olurken, kaçan ermeniler, askerlerin su içeceği kaynaklara zehir atarak askerlerimizi zehirleyip şehit ettiklerini çoktan unutmuşuz.

şebinkarahisar’ın kalbi daha çok Fatih Camiinde atar. Merkezde bulunan yapı şehrin en büyük camisidir. Yüksekçe bir teras üzerinde ve geniş bir dış avlu içerisinde yer alır. Yapılan bütün cephelerde düzgün kesme taş kullanılmış. 1473 yılında Otlukbeli savaşından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Camiinin içi efsunkar bir havayla karşılar sizi.

Osmanlı döneminden kalma camilerden birisi de 1586 yılında Mutasarrıf Topay Mehmet tarafından yaptırılan Kurşunlu camiidir. Muhtelif tamirler görmüş, en son 19. yüzyılda yapılan bir tamirle bugünkü görünümüne kavuşmuş. Cami, en son 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş.

İlk yapılışı 11. yüzyıla kadar inen Behrampaşa Camii Avutmuş mahallesinde yer alır. Kaynaklar, yapıyı Mengücek beyi Muzafferüddin’in inşa ettirdiğini kaydeder. Bir tekke yapısını andıran Tamzara camii, zengin barok süslemelerine sahip. Cami 1900 yılında yapılmış. Kapı üzerindeki kitabesi ve minber üzerindeki ay yıldızlı levhaları ile dikkati çeken Kadıoğlu camii, Kadızade Mehmet efendi tarafından 1924 yılında yaptırılmış.

Taş mahallesinde Kale’ye çıkan yolun solunda yer alan Taş Mescid şehrin çok harap yapısıdır. Tonoz örtüsü ve yan duvarları çökmüş, içerisi molozla dolmuş. Bu yapı, Melik Ahmet zamanında 1366 yılında yapılmış. Bu mescidin de kitabesi Rumlar tarafından yok edilmiş.

Kale’ye çıkan eski yolun sağında ve solunda yer alan iki handan bugün sadece doğu taraftaki hanın bir kısmı ayakta kalabilmiş. İkinci hanın olduğu yere yeni dükkanlar yapılmış. Taş Hanlar, 1939 depreminden çok zarar görmüş. Ayakta kalabilen kısımların ve bazı mimari izlerin yardımıyla doğudaki Taşhan’ın Osmanlı devrinin karakteristik izlerini taşıdığını görürsünüz. Artık Şebinkarahisar’dan ayrılma vaktidir.. Biz Giresun’a Şebinkarahisar’dan  vede  ediyoruz. Elveda Giresun derken yolu  uzun ve menzili ırak olan   gurbetelde yaşayan  vefalı  Giresunlulara  birde  çağrı yapıyoruz.

GİRESUN  VEFALI TORUNLARI BEKLİYOR

Gurbet elde  yaşayanlar  sılaya hasret. Genç torunlar  Giresun sevdası ile yanıp tutuşuyor. Dede, nine,  baba, ana ve hala  mezarları   kaybolmuş. Köyler ıssız , evler viraneye dönmüş , fındık  bahçeleri  orman, mısır tarlaları yok olmuş, meyve ağaçları kurumuş, dereler çağlamıyor, yaylalarda koyun kuzu meleşmiyo.  Dede ve  ve  baba memleketimiz  Giresun biz torunlardan  vefa bekliyor…

Gurbet elden  Giresun’a yol göründü.. Yollar uzun , vuslat zor,kavuşmak hayal  olsa da, Dede ve baba memleketi   güzel Giresunumuz bizi  çağırıyor.. Vefalı torunları bekleyen  Fındığın ve kirazın başkenti   memleketimiz Giresun’un  davetine  nezaman  icabet edeceğiz?

 

 

banner982
Anahtar Kelimeler
Giresun’da Devr-i Alem
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

Kiralık Vinç
Ağır yüklerin taşınması, kaldırılması veya yüksek noktalara ulaştırılması gereken her sektörde...

Haberi Oku