Fırsatları değerlendirmek gerekiyor. Aslında misafir olarak davet edilmemize rağmen bir çok gezi davetine katılamıyorum ama imkanlar ölçüsünde katıldığım gezilerde yorulsam da sağlık ve sıhhat buluyorum. Gezmek için ne zamanım ne zeminim müsait. Ancak imkanla meydana getirerek gezmeye çalışıyor üstelik boş vakit de geçirmeden gezdiğimiz yerlerle ilgili çektiğimiz belgeselleri televizyon ekranına taşıyoruz. Siz değerli okurlarımla paylaşıyorum.
Evet sizler bu satırları okuduğunuz sırada biz devri alem ekibi olarak adriyatikter balkan dağlarına belgesel çekimlerimiz devam ediyor olacak.
Haziran 2003 yılında ilk kez gittiğimiz Bosna’ya, 8-9 ve 10 Aralık 2008 tarihlerinde 2.  Kez giderek araştırma yapıp  belgesel çektik. Daha sonra 8 – 15 Mayıs 2011 tarihlerinde de Bosna’da belgesel çekmiştik. Şimdi bir kez daha 23 Temmuz 2015 tarihinde Bosna Hersek’deyiz. Devr-i Alem’in  kalem ve kamerasından bilge kral Aliyev’nin ülkesi, Boşnakların memleketi ve Evladı Fatihan diyarı Bosna  belgeseli çekmek üzere Koşu kavak Turizm’de Bosna gezimize başlıyoruz.
BAŞKENT SARAYOVA’DAYIZ
Şehrin merkezine varışımızla birlikte, şehrin simge yapılarından olan merkez kütüphane binasının önünde otobüsümüzden inip yürüyerek yapacağımız şehir turuna başlıyoruz. Merkez kütüphane, hikayesini dinlediğinizde çok şaşıracağınız Inat Kuca, Osmanlı döneminde inşa edilmiş Latin Köprüsü ve 1.Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olan Avusturya-Macaristan arşidükü Franz Ferdinand ve eşinin vurulması olayının yaşandığı noktayı gördükten sonra şehrin kalbi Başçarşı'ya doğru devam ediyoruz. Osmanlı İmparatorluğu'nda bir gelenek olan sebili ve adını bu eserden alan Sebil Meydanı ile devam eden turumuz, tarihi yapısını halen korumuş Başçarşı sokaklarında devam edecek. Kurşunlu Medresesi, Morica Han, Gazi Hüsrev Bey Camii ve Saat Kulesi göreceğimiz diğer eserler. Şehrin en popüler caddesi Ferhadija'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dönem mimarisini yansıtan binalar, Katolik Katedrali, Markale Pazarı, kapalı pazar yeri ile devam edecek turumuz 2.Dünya savaşı kurbanları anısına yapılan Sönmeyen Ateş Anıtı'nda sona erdi.
FATİHİN FERMANI BOSNA’DA ÇINLIYOR
Bosna’da her şey  Osmanlıyı   hatırlatıyor. Sarayova sokaklarını gezerken Bugün  Bosna’nın bir köyündeki   kilise duvarını süsleyen   Fatihin o meşhur fermanını adeta duyar gibi  oluyorsunuz.Osmanlı’nın  en  güçlü dönemin’de yayınladığı gerçek insan hakları beyannamesini  gelin  birlikte  bir kez daha okuyalım.
İşte o Fatihin meşhur fermanI;“Ben ki Sultân Mehmed Hanım. Cümle avâm ve havassa ma’lum ola ki, işbu dârendegan-ı fermân-ı hümâyun Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni’ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar. Gelip bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar. Ve yüce hazretimden ve vezirlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemi’-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta’arruz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemin-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüzyirmidörtbin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiç bir fert muhalefet etmeye Mâdâm ki benim emrime mutî’u münkâd olalar. Şöyle bilesiz”
Yıllar önce Fatih sultan Mehmet hanın Bosna sokaklarında yankılanan fermanıdır bu. Bosnanın bambaşka bir çehreye büründüğü zilletten kurtulup izzete kavuştuğu anın Bosna caddelerindeki sedasıdır. Yıllar sonra bugün Bosna acı ve gözyaşının gölgesinde bu fermanı arıyor.. Fatihi ve fatihin getirdiği barış ve kardeşliği.. adaleti huzuru ve refahı…
SARAYOVA’DAN MOSTAR’A DEVR-İ ÂLEM
Bosna Hersek’in Başkenti Sarayova’dan, Bosna’nın önemli bir merkezi Mostar’a varış ardından yürüyerek yapacağımız turumuzda önce Mostar Köprüsü'nü gördük. Mimar Hayreddin tarafından 1557 yılında inşa edilen köprü Osmanlı mimarisinin bir şaheseridir. Köprü 1992 yılında cereyan eden savaşta Hırvat topçusu tarafından yıkıldı, ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin de büyük katkılarıyla 2004 yılında yeniden hizmete açılmıştır. Ardından da Koska Mehmet Paşa Camii'ni gezdik.
Sonrasında, Blagaj Bölgesini 1446 yılında hakimiyetine alan Osmanlı Ordularının arasında bulunan akıncılar tarafından yapılan ve Bosna’nın ilk tekkesi olan Blagaj Derviş Tekkesi’ni geziyoruz.
Boşnaklar ve Bosna bizi hoş karşılıyor
Balkan yarımadasının kuzeybatısında, tarih boyunca yolların kesiştiği noktada önemini koruyan Bosna’ya uzanıyoruz. Uçaktan bakınca Bosna’nın yeşillikler yurdu olduğunu anlıyoruz. İkman dağları üzerinden geçerek Saraybosna’ya varıyoruz. Bosna ve Bosnalılar bizi hoş karşılıyor. Buraya adım atmanın heyecanıyla Saraybosnanın Cadde ve sokaklarından geçiyoruz. Savaş sonrası Bosna yeniden imar edilmiş, ama Savaşın sert ve soğuk yüzü unutulmuş gibi görünmüyor. Her sokak, acı dolu günlerin hatıralarını anlatıyor buraya gelenlere..Saraybosna’nın caddelerinden geçip şehir merkezine ilerliyoruz. Hüzünlü bir coğrafyanın üzerinden atamadığı hüzünlü bir tablo gibi sokaklar.. ilerledikçe tarih çıkıyor karşımıza geçmiş çıkıyor. Sanki her adım bir keşif oluyor bizim için. Tarihi köprüler, camiler ve kaleler…Yürüdükçe ihtişamlı bir geçmişin belli belirsiz izlerine rastlıyoruz. Osmanlıdan kalan izlere..
* Dilimizden Ramaza Yılmazan şiirleri dökülüyor.
Sarayovayı gezdikce hüzünleniyoruz.  Her şey  bize  geçmişi osmanlıyı  hatırlatıyor.  Osmanlı sankı buralardan 1878’de gitmemiş. Sankı  birinci cihan harbı  bu taş köprüde  işlenen  cinayetle  başlalamı. 25 bin boşnaka sırf müslüman olduğu için  sözde  medeni dünyanın gözleri önünde  şehit edilmemiş.
Ve şair Ramazan Yılmaz  dile geliyor mısralar bir bir dökülüyor dudaklardan..
Bosna’m, yad elde kalan sancağım;
Yakılan haneleri, yıkılan minareleri, köprüleri…
Mehterle yaptıracağım!
Bosna’m, yaralı obam;
Pınarlarında kızılcık şerbeti,
Ey nazlı Üsküp, ey şanlı Kosova’m,
Yüreğimde sızlayan lezzeti!
Vuslatın hasretiyle sarhoşum,
Gurbetteki yavru yurdum, Gazi Bosna’m!
Boşnaklar neden Müslüman olmuştu?
15. yüzyılın sonlarında Macar zulmünden bıkan Bosna Halkı Osmanlı akıncılarını umutla beklemeye başladı. İstanbul’un fethinden sonra 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet komutasında Osmanlı ordusu Bosna Krallığı üzerine yürüdü. Bosna Kralı, Osmanlıları önce Yaytse Kalesinde karşıladı. Ama burada tutunamayıp Klyuç Kalesi’ne çekildi. Kalelerin bir bir elden çıktığını gören Bosna Kralı sonunda teslim oldu. Böylece Bosna Fatih Sultan Mehmet’in gerçekleştirdiği fetihlerle bir Türk yurdu haline geldi. Bosnalılar bekledikleri kurtuluşa ulaşmıştı. Yıllarca Macar, sırp ve Hırvatların yaptığı baskı ve zulüm sona ermişti. Osmanlılar Bosna’da gönülleri fethetti. Bosna halkına İslamın aydınlığını getirdi. Bu fetihle Bosnalılar Müslüman oldu. Bölgede yaşayan sırp ve Hırvat Hıristiyanlara dokunulmadı. Onlar da din ve inançlarında özgür olarak burada yaşamaya devam etti. Bu gün burada yaşayan halk Osmanlıdan övgüyle bahsediyor ve o ihtişamlı günleri arıyor.
Bogomil mezhebi
Bosna Osmanlı topraklarına dahil edildiği zaman burada Ortadoks Sırplar, Katolik Hırvatlar ve yine Hıristiyan Mezhebi Bogomill’e mensup insanlar yaşıyordu. Bogomiller hep farklı bir kimlik taşıdı. Bu mezhep, 10. yüzyılda kendisine “Bogumil” adı verilen bir rahip tarafından kurulmuş. Sırbistan’dan İstanbul’a uzanan Ortodoks coğrafyası içinde gelişen mezhebin inançları, geleneksel Hıristiyan öğretisinden oldukça farklıydı. Bogomillerin inançları arasında; Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, bunun bir yanılgı olduğu vardı. Dolayısıyla Bogomiller haça itibar etmiyor, hatta yanlış inancın bir ifadesi olduğu için haça tepki duyuyorlardı. Bogomiller, Devlet-i Al-i’nin gelişiyle birlikte, gruplar halinde topluca Müslüman oldular. Zaten bu mezhep, Hz. İsa’nın Allah’ın kulu olduğuna inanıyor ve Peygamber Efendimizi peygamber kabul ediyordu. Osmanlıların din hürriyetine önem vermeleri ve asırlarca Katolik kralları ve Macarlar’ın zulmü, Bogomiller’in toplu olarak İslamiyet’i kabul etmesine sebep oldu.
1520’de Bosna’da  84 bin Müslüman yaşıyordu.
Osmanlı tarihi arşivleri araştırmaya devam ettiğimizde, Bosna’nın Müslüman olmasını, devlet baskısı ile değil, gönüllü olarak gerçekleştirdiğini anlıyoruz. 1520′deki defterler, Sancak ve Bosna’da toplam 98.095 Hıristiyan haneye karşı 84.675 Müslüman hanenin varlığını gösteriyor. Balkan uzmanı Noel Malcolm’un vurguladığı gibi, Bosna’ya dışardan ciddi bir Müslüman göçü yaşanmadığına göre, bu rakamlar din değiştiren Bosnalıları gösteriyor. 1509 yılında Hersek’teki bir Ortodoks rahibin tuttuğu notlarda, “çok sayıda Ortodoksun gönüllü olarak İslam’ı kabul ettiğini” belirtiyor.
Camiler,Çeşmeler ve  Çarşılar kenti   Sarayova.
Saraybosnadaki gezimize devam ediyoruz. Burası Saraybosna.
Camileri, çarşıları, bedestenleri ve medreseleriyle güzel bir Osmanlı şehri.. Üzerine şarkıların söylendiği ağıtların yakıldığı bir şehir burası. Osmanlıların elinde Saraybosna İslam kültürünün ve ticari hayatın merkezi haline geldi. Şehir, tarih boyunca pek çok defa yıkım ve kuşatmaya uğradı. Buna rağmen Saraybosna devraldığı Osmanlı karakterini bugüne kadar korumayı başardı. 2. viyana kuşatması sonrası şehir yağmalandı. 1697’de kent yakıldı, 6000 hane ve 160 caminin yakıldığını tarih kaydetti. Biz de tarihe kayıt düşüyor gezimizi sürdürüyoruz.
1463 yılında Fatih Sultan Mehmet’in emriyle imar edildi bu şehir. Saraybosna imar edilirken 500 m2 içinde hem cami, hem sinegog, hem de Ortadoks ve Katoliklere ayrı birer kilise yapıldı.
Şehri dolaşırken Osmanlının, burada oturan insanların yararına çarşılar, dükkanlar, mahalleler ve kaleler inşa ettiğini görüyoruz. İşte Saraybosna’da Osmanlı’dan günümüze kadar gelebilen eserler.. camileri ve dükkanlarıyla ünlü Baş Çarşı, işte Estetik görünümleriyle Osmanlı evleri, bu Fatih Sultan Mehmet adına yaptırılan Fatih Cami, bu da Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayrettin tarafından yapılan Keçi Köprüsü ve Stratejik bir konuma sahip Osmanlı Kalesi. Yüksek bir yere inşa edilmiş bu kaleye çıktığımızda Saraybosna bütün görkemiyle karşımızda duruyor..
Gazi hüsrev bey Külliyesi  ve Başçarşı dile geliyor
Bosna valisi Gazi Hüsrev bey de, Saraybosna’da kendi adıyla anılan görkemli bir cami, medrese, kütüphane, hamam, iki han ve bir büyük çarşıdan oluşan bir külliye yaptırdı.
Baş çarşıyı dolaşıyoruz. Saraybosna demek Baş Çarşı demek. Şehrin kalbi adeta burada atıyor. Her zamanki gibi burası kalabalık. Nasıl Saraybosna Osmanlı anlayışı’nın tüm özelliklerini yansıtıyorsa, Saraybosna’ya bu kimliği veren de Baş Çarşı’dır. Önce Saray Bosna’nın en anlamlı ve zarif sembollerinden birine selam veriyoruz. Suları yaz kış serin akan bu Osmanlı Çeşmesine… Baş çarşının girişindeki bu meydanın tam ortasını süsleyen bu zarif çeşm estetiğin ve ince bir sanat zevkinin ürünü olarak serin sularını yüzyıllarca akıttı ve akıtmaya devam ediyor. Yıkıntıların ve acıların tümüyle şehri kuşattığı günlerde bile bir umut çeşmesi oldu. Suyunu hiç eksik etmedi. Etrafında konup kalkan güvercinler, geleceğe doğru kanat çırpmaktan hiç vazgeçmedi. Hep bize Osmanlı su medeniyetini anlattı durdu.
Çarşıyı dolaşırken külliyeye varıyoruz. Burası Bosna Beylerbeyi Hüsrev bey adına yapılan bir kompleks. İçeri giriyoruz. Çarşıda dükkanı olan esnaflar ezan okununca hemen Hüsrev bey Camisine koşuyor. İnsanların günlük telaşını bırakıp huzur duyacağı bir köşe burası. Biz caminin avlusuna girince bir gençle karşılaşıyoruz. Bize ezan okuyor. Duygulanıyoruz. Demek buradaki insanlar her şeye rağmen değerlerini kaybetmemişler.. onları yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar..
Gazi Hüsrev beyin Bosna’ya Beylerbeyi olarak atanması Saraybosna için bir dönüm noktası olmuş. Şehrin her tarafı tarihi eserlerle süslenmiş. Gazi Hüsrev bey kendi adıyla anılan camii, medrese, kervansaray, bedesten ve hamamdan oluşan bu külliyeyi yaptırdı. Hepsinden önemlisi meslek gruplarına göre planlanmış çarşı ve  kültür eserlerini yaptırarak bugünkü Saraybosna’nın temellerini attı.


banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981