“Sakarya”
Bir isimden bir nehirden bir şehirden bir köyden bir havzadan çok büyük manası vardır “Sakarya”’ adının.
Sakarya’nın iz sürdüğü, yüz sürdüğü, dokunduğu yerlerin, toprakların, her biri ayrı bir özellik, her biri ayrı bir güzelliktir. Sakarya medeniyetler beşiğidir antik çağlardan bu yana. Sakarya her yönüyle efsanedir, onu anlatmak, ondan konuşmakta yetersizdir kelimeler.
O hem tarihtir hem coğrafya hem kader hem tutku hem gelecek hem umut hem bereket. Hem Anadolu’nun tertemiz kalbi, sevgi yolu, bolluk ocağı, şefkatli kucağı ve de kaderdir O. Sakarya tarifsizdir.
Sakarya Nehri’nden adeta kuruluş, kurtuluş tarihimiz akar. Her yanında her geçtiği bölgede büyük bir tarihin izlerini görürsünüz, hissedersiniz. Sakarya Nehri havzasında dokuz ilimizin toprakları bulunmaktadır.
“Sakarya, Bolu, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Kütahya, Konya, Afyon.” Dile kolay tam 824 kilometrelik bir yolculuğu vardır onun. Karadeniz’e ulaşana kadar her yeri sevgi ile dolaşır ve bereketlendirir. Can verir hayat verir, bitkilere, meyvelere, sebzelere, insanlara. Umut olur, aş olur, iş olur herkese.
Adı için dahi çok sayıda efsane vardır Sakarya Nehri’nin.
Mitolojiye göre, Friglerin Ana Tanrıçası Kibele’nin kocası Atis’i, Sakarya Nehri’nin kızı Nana doğurmuştu. Nana, Sakarya’nın güzellikte eşsiz kutsal perilerinden biriydi. Bahar geldi mi Sakarya Nehri açılıp saçılıyor, su perileri, yeşeren toprakların dallarında, çiçeklerinde, güzel kokularla tabiata kucak açıyorlardı. Nana, böyle bir bahar günü, çiçekli bir badem ağacına âşık olmuş, beyaz bir badem içini bağrına basarak gebe kalmış, sonunda Atis ya da Temmuz’u doğurmuştu. Temmuz ayı, adını buradan almaktaydı. Ana Tanrıça Kibele’nin şehri, bugün Sivrihisar’ın on iki kilometre güney doğusundaki Pessinus olarak bilinir. Bugün, bu şehrin yerinde arkeolojik kazılar yapılmakta ve Kibele Tapınağı meydana çıkarılmaktadır. Eskiçağ Anadolu efsanelerine göre, Kibele aynı zamanda hayat ve bereketin tanrıçasıydı, tabiatın anası sayılıyordu. İlkbaharda kız, yazın çeşitli ürünleri doğuran ana oluyordu. Kibele’ye ay tanrıçası gözüyle de bakılıyor, ay hilâl şeklindeyken kızı, dolunayken gebe kadını temsil ediyordu. Sakarya da Anadolu tapınağının damarında dolaşan, ona can veren, güç kazandıran kan misali bir hayat kaynağıydı.
Bundan dolayı Sakarya Nehri yüzyıllar boyu kutsal sayılmış, susuz, bağrı yanık Anadolu toprağını sulamış, geniş ovaları, yaylaları kıvrım kıvrım dolaşarak Karadeniz’e kavuşmuştur.
İlk yerleşimci olan Frigyalılar M.Ö. VII. yüzyılda bu bölgede hüküm sürmekte iken, bu nehre kendilerince kutsal sayılan “Sangari” adını vermişler ve bu isim sonraları, “Sangarios” (Sangarius) biçimine dönüşmüştür.
Tarihçiler, Sakarya Nehri adının “Sangarius” tan geldiğini, bu adın da eski Frikya bölgesinde Sakarya’nın doğduğu yer olan “Sangia” şehrinden alındığını yazarlar. Bu bakımdan adın, nehrin geçtiği büyük bölgede hakimiyeti olan Bitinya İmparatorluğu’nun Kraliçesi Sangarius’un adından geldiği anlaşılmaktadır.
Bir efsaneye göre de günün birinde Sakar Dede adlı bir ermişin yolu Adapazarı’na düşmüş. Sakarya nehri üzerindeki Beşköprü’den geçerken durdurulmuş ve kendisinden geçiş vergisi istenmiş. Ermiş, parası olmadığını ve veremeyeceğini söylediyse de kimse oralı olmamış. Geçiş izni istemiş ama izin verilmediği gibi hakaret de işitmiş. Dede eliyle Kirazca Köyü yönünü göstererek bir dua okumaya başlamış. Daha duası bitmeden nehir yatak değiştirerek, Sakar Dede’nin gösterdiği ovanın başka yönünden akmaya başlamış. Sakar Dede köprünün sahibini lanetlemiş olduğundan, nehir yolunu değiştirmiş ve köprü kuru toprak üzerine kalmış. O yüzden Sakar Baba’da:
“Geçme namert köprüsünden,
Ko aparsın su seni
Sinme tilki gölgesine
Ko yesin aslan seni”
deyip suya dalmış ve karşıya geçmiştir. O günden itibaren yeni yatağından akan bu ırmak halk arasında Sakarya Nehri adını almıştır. Ve o gün bugün Erenler Tepesi’nin eteklerindeki türbede yatan ermişin “Sakar Dede” olduğuna inanılmış. Günümüzde Erenler ilçesinin sınırları içinde türbesi de olan “Sakar Dede”den söz ederken “Sakar ya…” biçiminde halk arasında söylenişinin yaygınlaşmasından sonra “Sakarya” adı ortaya çıkar. Yani Sakarya adını bir Anadolu ereninden alır. Selçuklular, Anadolu’nun tamamı Türklerin egemenliği altına alınınca nehre ve çevresine bu erenden dolayı “Sakarya” adını verirler.
Evet, Sakarya nereden bakarsanız bakın bir efsanedir.
Yine Sakarya adının tarihte önemi bambaşkadır. Kurtuluş Savaşının en önemli dönüm noktasıdır Sakarya Meydan Muharebesi.
“Vatan Millet Sakarya” sözünü belleklere kazıtan yerdir Sakarya.
Bu söz nereden doğmuştu?
Atatürk radikal bir kararla orduyu taktik olarak Yunan ordusuyla arada büyük bir mesafe bırakıp Sakarya Nehri’nin doğusuna geri çekerek büyük bir bölgeyi Yunan’a bırakmıştı. Böylece Yunan kuvvetleri de karargâhlarından uzaklaşıp bölünmüş olacaktı.
Bu şartlar altında Atatürk ise tüm orduya tarihe kazınan o emrini verdi.
“Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”
Artık hat savunması yoktu. Topraklar kanla sulanmadıkça terk edilmeyecekti. Birlikler, hattı korumayı bırakacak, çekilmeleri halinde bulundukları ilk bölgede tutunarak direnmeye devam edecekti.
"Vatan, millet, Sakarya" lafının doğdu an ise bu andı.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönetiminde, 22 Ağustos 1921 de başlayan, Türk milletinin kanıyla yazılan ve dünya harp tarihine “en uzun meydan muharebesi”, Türk İstiklal Harbi tarihine de “Subay Muharebesi” diye geçen Sakarya Meydan Muharebesi aralıksız 22 gün devam etmiş ve 13 Eylül 2021 günü Yunanlıların Sakarya Nehri'nin batısına atılmasıyla sona ermiş, bundan sonra takip harekâtı başlamıştı.
Sakarya Meydan Muharebesi’nin askerî sonuçları bakımından çok önemli katkıları olmuştu. Sakarya Zaferi ile inisiyatif Türk ordusuna geçmişti. Sakarya Muharebeleri, Türk ordusunun moralini ne kadar yükseltmiş ise Yunan ordusunun moralini de o derece bozmuştu. Önce Sakarya Nehri’nin doğusu, sonra da Afyonkarahisar – Eskişehir hattına kadar olan vatan toprakları Yunanlılardan temizlenmişti.
Savaş sonunda 5.713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayba uğramıştık fakat zafere ulaşmıştık. Bundan tam 103 yıl önce bugün.
Bu aziz vatan canını seve seve feda etmiş tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Hiç unutmam, o günleri cephede yaşamış Bilecik- İnhisar İlçesi Muratça Köyü’nde ikamet eden dedelerimizden olan Necip Dede ilkokulda yaptığımız milli bayram kutlamalarında o günleri şöyle anlatır ve sözlerini şu dizelerle bitirirdi.
“Sakarya Nehri bizim doğal siperimizdi. Biz onları nehrin bu yakasına hiç geçirmedik.
“Toprak yandı hava yandı su yandı,
Mehmetçik bir daha Fatma’sını hatırladı.
Değerli okuyucularım, şimdi o günleri bir kez daha yad ederken bize bu cennet vatanı canlarını hiçe sayarak düşmandan temizleyen atalarımızı saygıyla sevgiyle minnetle özlemle anıyoruz.
Benim de kaderin bir cilvesi olarak doğduğum topraklar burası. Bu beldelere sevdalı, ayrılmak istemez gibi nazlı nazlı akar çoğunlukla Sakarya Nehri.
Hayat veriyor bu özel ve güzel topraklara.
Her yer için çok özeldir de Bilecik ili için bir başkadır Sakarya Nehri.
Eskişehir sınırından kendi alanına girdikten sonra Çayköy, Karaağaç Tarpak, İnhisar, Akkum, Koyunlu, Kayabalı, Yakacık, Çaltı, Hamitabat, Geçitli, Gemici, Selbükü, Küçükyenice, Kazancı. Selimiye, Büyükyenice, Osmaneli, Selçik, ve daha niceleri ile kucaklaşır nehir. Her şeye gönülden dokunur.
İnhisar da, Tarpak’ta doyumsuz nar olur, tarifsizdir tadı. Bazen kiraz vişne ile kızartır, ayva ile sarartır doğayı. Bazen ceviz, üzüm, zeytin ile bereket sunar. Çaltı’da meşhur domatesi, Osmaneli’nde kavun ve karpuzunu verir bize. Tüm vadilerinde sınırsızca sunar her türlü sebzeyi. İşte! Sakarya Nehri her türlü sebzenin meyvenin başkentidir.
Sakarya’yı yazmanın onu anlatmanın çok zor olduğunu hep bilirdim. Fakat yine ona olan duygularımı bir şiirimle ifade etmeye çalışmıştım.
“Hey Sakarya!” adlı bu şiirim kısa bir süre önce seslendirme sanatçısı Erhan Keskin tarafından yorumlandı. Benim için çok anlamlı olan bu şiirim aşağıdadır. Seslendirmeye ilişkin Youtube linkini burada sizlerle paylaşıyor, kendisine teşekkürlerimi iletiyorum.
HEY SAKARYA!
Hey Sakarya!
Doğumundur Sakaryabaşı, başlar yolculuğun Eskişehir'in Çifteler’inden
Seni gören ayrılmak istemez, bütünleşir seninle, bağ kurar çok derinden,
Geçersin dokuz ilden, su verirsin, can verirsin özünden, hem de gönlünden,
Ve inersin gururla Karadeniz’e, Karasu ilçesinde Yenimahalle sahilinden,
Dinlemek ister misin beni, ah nasıl konuşup bahsetsem senden.
Hey Sakarya!
Sangarios diye seslendi antik çağlarda insanlar sana, sen yoldaş oldun onlara,
Sürdü milyonlarca yıllık yolculuğun, şekil verdin, taşlara, ormanlara, dağlara,
Her açtığın boğazdan sonra kavuştun, sevdan olan güzelim ovalara,
Sonra içinden özgürce bıraktın suyunu, canım bereketini bu topraklara,
Yazmak istiyorum seni de ah nasıl yazsam, sığmazsın ki sayfalara.
Hey Sakarya!
Doludur irili ufaklı onlarca köy kasaba şehirle, kat ettiğin yerler,
Hepsi yanındalar, hepsine dokunursun, hepsi seni içinde hisseder,
Seni kimileri yollarına engel gördüler, engeli aşmak isteyenler yaptılar sana köprüler,
Onlar ki kendi medeniyetlerinin mirasını günümüze hediye verdiler,
Anlatmak istiyorum seni de ah nasıl anlatsam, yetersiz kalır dilimde ki sözler.
Hey Sakarya!
Suyun tutar, seni bekler, yolun gözler bak Sarıyar ve Gökçekaya barajların,
Tarih kokar kireçtaşından yapılı Justinianus Köprü’n, olmuştur dünya mirasın,
Duruyor II. Beyazıt Köprün 15.asırdan, bak hem de kesme taştan, diğer bir varın,
Hepsi seninle anılır, büyük bir hazinesin, alem bilir senin namın,
Seyretmek istiyorum seni de ah nasıl görebilir gözlerim her tarafın?
Hey Sakarya!
Kurtuluş Savaşı’nda dönüm noktasıdır adınla yapılan Meydan Muharebesi,
Bir planla yıkılışı seni üzmüşse de Kavuncu Köprüsü, o ki Türk’ün iradesi,
Atatürk'e seninle verildi Gazi unvanı, Mareşal rütbesi, şükran ve minnet ifadesi,
Duyuldu senin akışının güçlü sesi, sensin tarihin şanlı, çok büyük hikâyesi,
Duyurmak istiyorum seni de ah nasıl, sensin elbet bağımsızlık yolunun simgesi.
Hey Sakarya!
Taşıdın elbette, herkes bilir zamanında sırtında çok büyük bir yük,
Sen bir tarihsin, efsanedir savaşın, test ettin düşmanı, namın büyük,
Koca bir sınav verdik sende, düşmanı püskürttük, kaderi döndürdük,
Geçit vermedin namerde, sönmedi ocaklar, geldi zafer, yoksa ölüydük,
Kucaklamak istiyorum seni de ah nasıl, senle bir olduk hasımı sürdük.
Hey Sakarya!
Bir yanda benim ömrüme benzer su gibi akarsın, diğer yanda kıvrım kıvrımsın.
Benzemez kimseye yolculuğun, bazen adeta yokuş çıkıyor gibi nazlısın,
İçine Yunus Emre’ler, Evliya Çelebi’ler siner, onlarla gururla dolaşırsın,
Anadolu’nun tertemiz kalbi, sevgi yolu, bolluk ocağı, şefkatli kucağısın,
Konuşmak istiyorum seni de ah nasıl, anlatsam sen çok farklısın.
Hey Sakarya!
Seninle hayat bulur çevrende tüm bitkiler, meyveler, sebzeler,
Bulunmaz bil ki, yok coğrafyada sana eş, sana benzer nitelikler,
Hep sesini dinler, kubbeli camiler, köprüler, aşkına koşan dereler,
Sensin yeryüzünde gerçek bir cennet, sende var tüm güzellikler,
Yazmak istiyorum seni de ah nasıl yazsam, sende toplanmış tüm özellikler.
Nedret Demir/Yazar
Sakarılı (yöresel şiveyle) olarak ilgiyle okuyup bilgilendim.Değerli kardeşim seninle gurur duyuyorum.Başarılarının devamını umuyor selam ve sevgilerimi
Sunarım.