banner959
 Moğol hükümdarı Hülagü ile genç âlim Kadıhan arasında geçtiği nakledilen ibretli hikâye … şöyle ki:

Bağdat ve civarında yaptığı o tarifsiz zulümleri sonunda Hülagü, bölgenin en büyük âlimi ile görüşmek ister.

Bu zalimin karşısına kimse çıkamaz, nihayet Kadıhan kabul eder ve gider.

Giderken yanına deve, keçi ve horoz alır.

Genci gözüyle süzen hükümdar:

“Görüşmek için seni mi buldular?” der. Genç âlim:

“Görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin.” deyince, hükümdar oturmasını işaret eder. Görüşme şöyle devam eder:

“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?”

Kadıhan’ın cevabı ibretliktir:

“Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der.

“Peki beni buradan kim gönderebilir?”

Cevap çok manidar (mânâlı)dır:

“O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.”

(Kader Risalesi’nin Mütalâası, Mehmet Çetin, s. 56)

x

Vaktiyle şeyhini çok seven ve ona sadakatle hizmet eden bir mürid vardı. Bu mürid, safvet-i kalbi (temiz kalbi) ve sadakati sayesinde öyle terakkî etmiş (mânen ilerlemiş)ti ki, keşfi açılmış ve Kader Levhaları’ndan birini görmeye başlamıştı.

Ne var ki, bu levhada gördüğü bir yazı onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Çünkü kaderde, şeyhinin isminin karşısında “Şakî” (Cehennemlik) olduğu yazılıydı.

Bu yazgıyı keşfeden mürid, ne yapacağını şaşırmıştı. Şaşkınlığını ve üzüntüsünü belli etmemeye çalışsa da şeyhi ondaki huzursuzluğu fark etmekte gecikmedi ve sordu:

“Evladım! Görüyorum ki, sıkıntı içindesin. Nedir derdin?”

Müridi konuyu önce geçiştirmek istediyse de, şeyhin ısrarı karşısında fazla direnemedi. Keşfini ifşa etti (açıkladı).

Şeyh bunu duyunca mahzûnâne (hüzünlü ve üzüntülü bir şekilde) dedi ki:

“Evlat! Ben o yazıyı 40 senedir görmekteyim. Fakat Onun kapısından başka hangi kapıya gideyim! Ondan başka Rab yok ki, dergâhına iltica edeyim! Ben Rabbimden ümidimi kesmedim. Onun mülkü değil miyim? Cehenneme lâyık görürse ne yapabilirim!”

Şeyhin bu hüzünlü sözleri bitmişti ki, bu kader levhası o anda yine göründü.

Şeyhin ismi önündeki “Şakî (Günahkâr ve Cehennemlik)dir” hükmü silinmiş, yerine “Said (Cennetlik)tir” yazılmıştı.

O halde biz de (Mecmuatü’l-Ahzab, I / 597’de geçen) şu meşhur dua ile yalvaralım:

“Allah’ım! Bizi şakîler (günah işleyenler zümresin)den yazdıysan onu sil!

Saidler (Allah’ın rızasına ermişler)den yazdıysan onu sabit (ve devamlı) kıl!”

(Gaybî Kavramlar, Abdurrahman Aydın, s. 170)

Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner934