Kıskançlık üzerine
Bir kimse, bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, günücülük, hasetçilik, hasetlik, hasutluk.
Feodal toplumlarda erkeğin çok eşliliği yaşanıyordu. (Halen yaşanıyorsa, toplumumuz feodal kalıntıları sürdürüyor demektir.) Türk Dil Kurumu kıskançlığı, günü yani kuma olan eşin diğerine karşı takındığı tutum olarak tanımlıyor.
Sakın birini kıskandığınızı söylemeyiniz, günü durumuna düşersiniz. İyisi mi kavramı “kıs-kanmak” yerine “kız-kanmak” olarak değiştirelim.
Kıskanmak kavramının “kıskaç” kavramından türetildiğini varsayalım. Kıskançlığı, kıstırılmış insanın, özgür insana olan tepkisi diye anlamak daha akla uygun.
Böylece “kıskanç” dendiğinde, kişiliğimize yapılmış bir saldırı diye algılamayız. Doğru bir tavır sergilediğimizi düşünürüz.
Kıskanç kavramına tarihsel kökeniyle baktığımızda, Göktürk dilinden yararlanabiliriz. Yapım eklerinden biri de “nç” ekidir. Kıska arpacık soğan demektir. Arpacık soğanın sonuna “nç” eklediğimizde; arpacık soğanın diğer soğanlar karşısındaki aşağılık duygusunu anlayabiliriz.
Buradan, şu geleneksel önermeyle konuya açıklık getirmeliyim:
“Bir baş ol! Ol da, istersen soğan başı ol!”
Kim arpacık soğan başı olmak ister ki?
Hormonlu da olsa, insan bir baş olacaksa, kırmızı, mor veya beyaz renk önemli değil, ama irice bir soğan başı olmak isteyecektir.
Olamazsa kıska-nç diye tanımlanmasında üzülecek bir durum yok. İri soğanlar gibi sulu yemeklere, salatalara çeşni olacağına; kıska ol yani arpacık soğan ol, tek başına yemek diye sofraları süsle!
Üstelik, özgür olamasan da onurunla yalnız olursun!
Haset, hased, hasud ile ilgili kafa yormaya gerek yok. Ortadoğu kökenli bu eşanlamlı sözcüklerle ilgili tezleri de Ortadoğu’nun yeni Halifesi’ne sorun. Her şeyi bildiği gibi bunu da bilir nasılsa...
Ben anadilde eğitimi savunuyorum da...
Yalnız değiliz ve kıstırılmış durumdayız.
Ben ise hem yalnızım ve hem de özgür.
Kıskançlıkla düşünür ve düşüncelerimi arpacık soğan kadar sunarken, kıskançlığımı da kıskanıyorum tabii...
ÇOMÜ’de “start” alma(!)
“Çanakkale’de İngilizce, Biga’da Türkçe” diye başlık atmıştık. ÇOMÜ kendi öğrencileri dışında çocuklar için de “Eğlenceli İngilizce” kursları açmış. Yayın organlarına geçilen bol fotoğraflı bültende “Eğitim Fakültesi’nde start alacak” deniliyor. “Start” denilerek, gerçekte çoktan başladığı anlaşılıyor.
Anlayamadığımız, ÇOMÜ ve Eğitim Fakültesi ne zaman Türkçe eğitimine başlayacak? Bir de onu bir bülten ile açıklasalar. Fotoğraf da istemez hani...
İstikrar budur!
Yeni Halife buyurmuşlardı ya...
Kişi başına gelirimiz 10 bin doların üzerine çıktı diye...
Ümmetten Fadimabla “Moru kız! Kim çaldı benim paramı?” diye komşularına soruyor adeta onları hırsız yerine tutuyordu.
Komşular geldiler “Sen ekonomi falan biraz çakarsın, Fadimabla’ya sen bari anlat...”
TÜİK’in anketli enflasyon sepetini anlatırken, “Mari sepet mi kaldı, her yer poşet!” deyince derse nokta koymuştuk.
Dolar dolup dolup taşınca... AB Avro’su başta Yunanistan olmak üzere ailenin hazır yiyici, ama bir o kadar da şımarık üyelerinin avret yerine kaçınca...
Her nedense bir anda biz dış kapıda bekleyenler yoksullaştık!
Şükürler olsun kişi başına gelirimiz 9 bin doların altına indi!
Fadimabla bile artık kimseden hesap sormuyor.
“Kader!” diyor. “Artık zenginliği de yoksulluğu da farketmiyom. Allah Başbakanımıza zeval vemesin. İstikrar diyola ya, hakkaten o da va demek ki... Bi de umre fiyatlarını indirse Allah’tan başka ne isticem?”