İLÇE HABERLERİ:
IŞİD sorunu çözüm sürecini etkiler mi?

17 Eylül 2014 Çarşamba 16:40

Beşir Atalay, “Ben şu anda IŞİD konusunu çözüm sürecini menfi etkileyecek bir etken şekilde görmüyorum' dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, “Ben şu anda IŞİD konusunu çözüm sürecini menfi etkileyecek bir etken şekilde görmüyorum. Onu da doğrusu konjonktürel görüyorum. Zaten aşırı çok ilerlemesi de söz konusu olmayacak gibi” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Atalay, bir televizyon programında gündeme ait soruları cevapladı. Çözüm süreciyle müşterek Başbakan Yardımcısı şekilde 12 yıldır bu sürecin başında görüldüğü hatırlatılarak, yeni değişimler olduğunu ve bundan sonrası için ne yapacağının sorulması üstüne Atalay, “Tabii partimiz arasında vazife değişimleri oldu, ben de bu arada kabineden umumi merkezde bir göreve getirildim. Burada hem naturel sizlere daha yakın, tanıtım ve medyayla ilgili Genel Başkan Yardımcılığı, hem Parti Sözcülüğü, yani bu şu demek; daha çok görüşeceğiz demek medyayla, basınımızla” diye konuştu.

“BU GEÇİŞİN TÜRKİYE’YE ZARAR VERMEYECEK ŞEKİLDE OLMASI YÖNÜNDE DE BÜYÜK BİR GAYRET İÇİNDE OLDUK”

Türkiye’nin 10 Ağustos’tan günümüze kadar bulunan 1 ayı aşkın bir süredir iri bir değişim geçirdiğini kaydeden Atalay, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanımız değişti, başbakan değişti, bizim partimizin umumi başkanı değişti, Bakanlar Kurulu yine kuruldu, MYK’da bizim parti yönetiminde değişiklikler oldu fakat şükür, bunun hepsi iri bir sistem arasında ve Türkiye’de istikrarı bozmayan, Türkiye’nin istikrarına ziyan vermeyen bir biçimde gelişti. Çünkü bu değişimin iri bölümü iktidar partisinde oluyor. Yani ilk kez iktidar partisi umumi başkan değiştiriyor ve başbakan konumundaki umumi başkan. Genelde iktidar partisinde kongreler, bu değişimler yurt istikrarında herzaman sorular getirir, endişeler getirir. Şu anda Türkiye’ye baktığımızda hiç bir istikrar zedeleyici bir vaziyet yapılmaksızın aşırı böyle tıkır tıkır işleyen bir mekanizma, hepimiz doğrusu parti içinde, hükümet arasında bu geçişin Türkiye’ye ziyan vermeyecek, istikrarı bozmayacak biçimde olması yönünden de iri bir gayret arasında olduk. Şimdi Cumhurbaşkanımızı seçtik, Cumhurbaşkanımız görevde. Hemen daha ayağının tozuyla NATO Zirvesi’ne katıldı, aşırı önemliydi. Şimdi Birleşmiş Milletler Zirvesi’ne gidiyor bir iki gün arasında New York’a. İşte dost, kardeş devletlere ziyaretlerini yaptı, orası sisteme girdi. Başbakanımız ilk hariç ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yaptı, Cuma günü Azerbaycan’a gidecek planlandığı üzere yürürse. Bir yandan Başbakanımız hükümeti tanıyor, bakanlıkları ziyaret ediyor, bir yandan partiyi tanıyor, partideki tüm birimleri ziyaret ediyor. Sanıyorum bir ünite kaldı görüşmediği. Yani tüm umumi başkan yardımcılıklarını, her yerde gayet üretken bir iş yürüyor. Ben de naturel kendi görevimde, yani bu yeni görevde bir yandan partideki konumumu öğrenirken, bir yandan da orada ciddi işler var. Partimizin her ay çıkardığı bülten var, parti bültenimiz var, web sayfamız var. Şimdi seçim geliyor, seçim stratejisi bizim birimde yürür. Dolayısıyla buradaki işler de öyle hafif işler değil, ciddi ve ağır işler, onları yürütmeye çalışıyorum.”

“ÇÖZÜM SÜRECİ PLANLANDIĞI GİBİ GAYET İYİ DİYALOGLARLA VE BİR DE ÇERÇEVE YASAYA KAVUŞMUŞ OLARAK DEVAM EDİYOR”

Çözüm sürecinin aşırı çok konuşulduğu hatırlatılarak, bilhassa Diyarbakır’daki Kürtçe mektep açılma taleplerini ve okulların açılıp daha sonra kapılarına kilit vurulma sürecinin provokasyon olup bulunmadığı sorusuna Atalay, “Çözüm süreci planlandığı bunun şeklinde gayet iyi diyaloglarla ve bir de çerçeve yasaya kavuşmuş şekilde devam ediyor. Ben hep anlatım ediyorum; bizim Haziran ayında Meclis’ten çıkardığımız çerçeve kanun çözüm süreciyle ilgili bu konudaki Türkiye’de bugüne kadar atılmış en ileri adımdır, onu aşırı ciddi görmek gerekiyor. Yani, devletin ve milletin bir projesi durumuna geldi. Nelerin yapılacağı o kısa az sayılı yasada belirlenmiştir. Hükümetin görevleri vardır, kurumların görevleri olmaktadır ve taraflar tam bir diyalog içindedir bu çalışmaları yürütürken. Bir de onun dışında bölgede olup bitenler var. Yani işte bu mektep meselesinde bulunduğu bunun şeklinde ve ya birtakım yerlerde halen kanun dışı, kanun dışı tutumlar oluyor. Örgütün mensupları mıdır, başkaları mıdır, fakat muhataplarla konuşulduğunda, o süre da bizim konuştuğumuzda, yani kendilerinin de pek kontrolünde olmayan, denetim edemedikleri şahıslar bunun şeklinde ve ya kesimler bunun şeklinde takdim ediliyor. Bunlar bir bölümü belki karşı tarafın, örgütün de denetim edemediği, bir bölümü belki bu çözüm sürecinden korkan falan şahıslar olabilir, fakat orada bu açıdan birtakım gelişmeler var” halinde konuştu.

“TÜRKİYE GİBİ BİR HUKUK DEVLETİNDE, O YASAL SÜRECİ İZLEYEREK OKUL AÇMAK VARKEN NİÇİN BÖYLE BİR YOLA GİDİLİYOR BUNLARI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL”

Atalay, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi okullar bölümüne gelince, naturel Türkiye bir kanun devleti ve bu devlet şu 12 sene arasında tüm vatandaşlarımızın kendi esas diliyle, geleneğiyle, kendi inancıyla ilgili özgürlük alanlarını genişletmek için elinden geleni yaptı, yani aşırı ileri adımlar atıldı. Bunu herkes biliyor, yani esas dilde eğitime kadar bundan sonra bu gelmiş oldu, esas dilde televizyonlar var, esas dilde gazeteler var. Yani devletin çağında yaptığı yanlışları da telafi edici pek aşırı adım atıldı. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm vatandaşlarını gerçekten bu açıdan rahatlatmak istiyor ve bu vatandaşların hepsinin devlete bağlılığını da bu biçimde artırma yönünden gayret sarf ediyor. Şimdi okullarla ilgili biz bir kanun çıkardık hatırlarsınız 2013 yılında. Yani hususi okullarda esas dilde eğitimin de olası olacağı yönünden bir düzenlemedir bu ve o mevzuat şu anda yürürlükte. Yani esas dilde mektep açmak isteyenlerin ne yapacakları bellidir. Başvuracaklar, bugün Türkiye’de kurs da açılsa, mektep da açılsa Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurulur ve bunun gerektirdiği bir prosedür var. Bu prosedürün yerine getirilmesi. Sonra o kanun şunu getirdi; hangi esas dillerde ve ya dillerde eğitim yapılacağı Bakanlar Kurulu’na o yetkiyi veriyor. Yani bunlar hukuki bir zemindir, o hukuki zemine oranla muamele yapmak lazım. Yani devlete karşın ben gidip orada işte ilkel şartlarda, aşırı da koşulları oluşmayan böyle oldu-bittiler falan yaparak mektep falan açıyorum demek, bunlar şovdur. Bunların ne bir eğitim vereceği var, ne de ciddi bir netice alacağı var. Bunlar yalnızca birilerinin bu süreci sabote eden adeta tutumları şekilde görüyorum ben bunu. Yani şimdi şu adım atılmışken hukuki düzenleme, Türkiye bunun şeklinde bir kanun devletinde, o hukuki süreci seyrederek mektep açmak varken ne için böyle bir yola gidiliyor bunları anlamak olası değil. Dolayısıyla bu konu için tüm naturel kesimlerin, tüm yöneticilerin de dikkat etmesi gerekir. Gidip o okula müdahale edenler haklıdır. Yani Türkiye’de bir iş noktayı açarken, bir kurs açarken bunun dikkat çekici bir prosedürü var. Bir bölümü bunun mahalli yönetimlerle ilgilidir, bir bölümü sıhhat şartlarıyla ilgilidir. Bir yerden izin alacaksın, bir bölümü bakanlıklarla ilgilidir. Bu normal bir şeydir, aksi taktirde kuralsız bir cemiyet olursunuz.”

“BEN BUNLARIN SÜRECİ ETKİLEYECEĞİNE İNANMIYORUM”

Kontrol dışı eylemlerin Eylül ayında başlayacak etapları etkileyip etkilemeyeceği sorusuna Atalay, “Hayır, hiç etkilemez. Ben bunların süreci etkileyeceğine inanmıyorum. Daha öncelikle de bizim görüşmelerimizde muhataplar, şimdi de zannediyorum görüşmeleri arkadaşlarımız yürütüyorlar, bu işin arasında bulunan aşırı deneyimli arkadaşlarımız bu işleri yürütüyorlar. Muhataplar; bunlardan kendilerinin de keyifsiz olduğunu ve bunlara mani olma yönünde, denetim etme yönünden zorluklar çektiklerini anlatım ediyorlardı, ben bunları da doğrusu öyle görüyorum. Ama bazan bir belediye başkanının, bazan bir milletvekilinin bu konularda adı geçtiğinde de doğrusu o süre biz de naturel tereddüt ederiz bazen” yanıtını verdi.

“BEN ŞU ANDA IŞİD KONUSUNUN ÇÖZÜM SÜRECİNİ OLUMSUZ ETKİLEYECEK İLERİ BİR FAKTÖR OLARAK GÖRMÜYORUM”

Bugün gerçekleşen güvenlik toplantısı hatırlatılarak, toplantıda IŞİD terörünün ele alınacağı ve IŞİD terörü varken PKK’nın silah bırakmayacağı yönünden Kandil boyutundan gelen açıklamaların sorulması üstüne Atalay, “Şimdi bunlar naturel değişik varsayımlar. Ben doğrusu çözüm sürecini tüm bunlardan biraz müstakil şekilde görüyorum. Tabii çözüm süreci başladığı günden bugüne bölgede konjonktürel aşırı değişiklikler oldu, yani bölge devletlerde Suriye bunun şeklinde yeni gelişmeler oldu, tüm bunlar naturel ki etkiliyor, yani süreci dikkat çekici oranda etkiliyor. Ama ben şu anda IŞİD konusunun çözüm sürecini menfi etkileyecek ileri bir etken şekilde görmüyorum. Onu da doğrusu ben konjonktürel görüyorum. Zaten o konu için tahsil edilen ileri tedbirler mevcut ve aşırı çok ilerlemesi de söz konusu olmayacak gibi. Dolayısıyla ben o konu için çözüm sürecini aşırı çok risk arasında görmüyorum. Ama naturel başka konular, tampon bölge oluşturulması vesaire gibi, onlar gündemdeki konular. Onlar Hükümetin gündeminde, şimdi tampon bölge oluşturulması konuları Birleşmiş Milletler’le ilgili konulardır. Biz daha öncelikle biliyorsunuz Suriye olaylarında da Suriye arasında bir tampon bölge oluşturulmasını Öneri ettik, Birleşmiş Milletler’e Dışişleri Bakanlığımız ova yazdı. Yani en azından bir tampon bölge oluşturulursa Suriye’den istikbal mülteciler Türkiye’ye gelmeden o tampon bölgede gene bizim sağlayacağımız ve ya uluslararası camianın sağlayacağı imkanlarla o bölgede iskan edilebilir, yani kamplar oralarda kurulabilir gibi. Ama Birleşmiş Milletler’de bu kabul görmedi, yani riskli bulundu zannediyorum. Dolayısıyla o tampon bölge Suriye arasında oluşturulamadı ve Suriye’den şu anda 1 milyonu aşkın işte bir nüfus Türkiye’de ve hudut sahamızda de 22 adet kampımız mevcut bizim İşin doğrusu o tampon falan oluşturma konusu Birleşmiş Milletler’in kararıyla ve güvencesiyle olabilecek şeyler, aksi taktirde güvenlik riskleri mevcut bunun” diye konuştu.

“TAMPON BÖLGE NERELERDE OLUŞTURULABİLİR, TABİİ ONLAR BİR BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’LE İLGİLİ BİR KONU”

Güvenlik risklerinin nasıl olabildiği ve tampon bölge oluşturulursa nerelerde oluşturulması gerektiği sorusu üstüne Atalay, şunları kaydetti:

“Şu anda ben o kadar, yani bir fasıla vardı, diyelim ki 2 ay öncelikle daha çok riskliydi o, şu anda o kadar risk görmüyorum. Biliyorsunuz Yezidi dediğimiz oradaki Irak içinden Irak vatandaşlarından bize o biçimde gelenler oldu, bir bölümü Türkiye’de, bir bölümü hudut ötesinde gene biz katkı ettik. Ama tampon bölge nerelerde oluşturulabilir, naturel onlar bir Birleşmiş Milletler’le ilgili bir konu, bir de naturel onun incelenmesi, karar verilmesi gerekir, yani teknik konular. Ama bizim Suriye ile alakalı talebimizde Suriye sınırı bizim 910 kilometredir, o 910 kilometrenin hepsi için öngörmüştük o süre istek etmiştik, yani bizim sınırımız bulunan bölgede. Tabii, yani tampon bölge dediğimiz öyle bir şey. Sınırın öteki tarafında müsait bir mesafenin ayrılması, fakat oranın naturel Birleşmiş Milletler’in garantisi arasında güvenli bir vaziyete getirilmesi şarttır. Yani, o süre tereddütler oradan oldu, sınırın ötesinde güvenliği sağlanamayan bir tampon bölge gene Suriye Hükümetinin nüfusa, oradaki vatandaşlara ziyan verilebilir bombalar vesaire bunun şeklinde endişeler ortaya çıkmıştı.”

“IŞİD’E TÜRKİYE DESTEK VERDİ GİBİ, BUNLAR TABİİ ÇOK YANLIŞ VE HAKSIZ ŞEYLER”

“Çekirdek koalisyonun arasında yer saha devletlerin de, bilhassa Avrupa ülkelerinin de naturel kaygısı var. IŞİD elemanlarının birtakım onların yurttaşı bulunan elemanların Türkiye üstünden kendi ülkelerine gitmesi konusu. Herhalde bu kez tampon bölge daha net Birleşmiş Milletler nedeni ile kurulabilir mi?” sorusuna ise Atalay, şöyle cevap verdi:

“Türkiye ile alakalı o konu için naturel şöyle şeyler olmakta devamlı haksız şekilde, sanki Türkiye üstünden geçişin aşırı bulunduğu bunun şeklinde ve ya süre vakit iç siyasette dahi IŞİD’e Türkiye destek verdi gibi, bunlar naturel aşırı kusur ve haksız şeyler. Yani Türkiye’nin bu konularda tutumu aşırı bellidir. Bizim Suriye hakkında baştan bu güne politikamız bellidir. Eğer o siyaset iyi yürüseydi, o ilk muhalefete uluslararası destek iyi olsaydı bugün hiç bunlar olmayacaktı. Irak’ta da, Suriye’de de Şayet terör unsurları geliştiyse, bu oralarda kısa vakitte müdahale edilip düzenin sağlanamamasından. Dolayısıyla bu da uluslararası toplumun kendi gerçekte neden bulunduğu bir netice diye bakılabilir.”

“ORADAKİ HASSASİYETİMİZİN SEBEBİ DE BU 49 VATANDAŞIMIZ TABİİ”

Türkiye’nin Şayet çekirdek kadronun arasında insani katkı şekilde dahi mevcut olursa bunun IŞİD’in Türkiye’ye karşı bir hücum yapması olasılığını gündeme getirip getirmeyeceği sorusu üstüne Atalay, “Türkiye’nin o konularda naturel bizim devletimizin bu konulardaki hassasiyetleri belli, yakın vakitte ciddi görüşmeler oldu, hem NATO’da oldu, hem Ankara’da değerlendirmeler oldu. Türkiye’nin hassasiyetlerini de uluslararası camia anlıyor, öyle görüyorum ben, öyle değerlendiriyorum. Bu konu için bizim hassasiyetlerimizi anlamış oluyorlar. Türkiye’nin orada izlediği siyaset biraz daha ayrıcalıklı bir politika. Yani katkı edebileceğimiz hususlar var, edemeyeceğimiz hususlar var, oradaki hassasiyetimizin nedeni de bu 49 vatandaşımız tabii” halinde konuştu.

“DIŞİŞLERİ BAKANLIĞIMIZIN AÇIKLAMALARINI KOLLAMAK LAZIM”

49 yurttaş için bir umudun olup bulunmadığı sorusuna Atalay, “O konularda naturel Dışişleri Bakanlığımızın açıklamalarını kollamak lazım. Orada hassasiyetimiz; ayrıcalıklı açıklamalar yapılmasın, ayrıcalıklı bakanlıklar ayrıcalıklı ağızlar İzah yapmasın. Dışişleri Bakanlığımız orada tek mercidir, olup bitenleri orası izliyor ve vatandaşlarımızı bilgilendiriyor. Dolayısıyla oradaki açıklamaları takip etmek lazım” cevabını verdi.

“İHVAN’IN TÜRKİYE’YE GELMESİNDE DOĞRUSU BEN DE, KENDİM DE BİR SAKINCA GÖRMÜYORUM”

Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla gündeme gelen Mısır’daki darbenin peşinden Katar’a kaçan İhvan liderlerinin Türkiye’ye gelmesi ile alakalı Atalay, şunları söyledi:

“Şimdi naturel Türkiye’nin Mısır’la ilgili gelişmelerdeki tavrını başından bu güne biliyoruz. Türkiye o konu için aşırı açık bir naz takındı, yani Arap Baharı’na biz ciddi bir destek verdik. Dolayısıyla Mısır da Arap Baharı’nın ciddi halkalarından biriydi. Ve orada bu hareketin öncüleri şu anda biliyorsunuz bir askeri darbeyle indirildi yönetimden, yani seçilmiş cumhurbaşkanı ve şu an içeride yargılanıyorlar bunlar. Bir kısmının cezaları kesinleşti vesaire. Dolayısıyla o konu için Türkiye’nin o süre da tutumu açıktı, şu anda da Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi, yani gelirlerse bizim kapımız açık yönünden bir anlatım kullanmış oldu, yani gelirlerse bakarız anlamında. Ben de tıpkı şeyi söylüyorum tabii. İhvan’ın, Mısır’daki darbeyle indirilmiş İhvan’ın Türkiye’ye gelmesinde doğrusu ben de, kendim de bir sakınca görmüyorum yani. Gelmeleri olası olursa, Türkiye’nin bunları kabul etmesinde bir sakınca görmüyorum. Orada kriter falan şekilde da aşırı çok kriterler sıralamak naturel herhalde söz konusu olmaz.”

“HSYK İLE İLGİLİ KONU, YANİ BİR ANAYASAL DÜZENLEMEYİ ASLINDA GEREKTİRİYOR”

12 Ekim’de gerçekleştirilecek HSYK seçimleri hatırlatılarak, HSYK’daki seçimin bundan sonra nasıl yapılacağı, nasıl ilerleyeceği hakkında bir çalışmanın olup olmayacağı sorusu üstüne Atalay, “HSYK ile alakalı konu, yani bir anayasal düzenlemeyi gerçekte gerektiriyor. Bizim başından bu güne talebimiz Şayet şu Anayasa değişikliği olası olsaydı teklifimiz şuydu: Anayasada bu seçimle ilgili yeni düzenleme yapılması ve olası olabilirse Parlamentonun oradaki yetkisinin artırılması. Yani yasama organı bu konu için daha aşırı belirleyici olsun. Seçimlerin pratik yürümediği görülüyor. Bu yargı arasında seçimle HSYK’nın üyelerinin oluşturulması, birinci seçimde problemler oldu biliyorsunuz. Şimdi o konuda, naturel Ekim ayında, 12 Ekim’de bir seçim mevcut ve aşırı ciddi bir iş var, orada naturel kesimler var, adaylar var, bunların oluşturduğu gruplar var, ciddi bir iş yürüyor. Ama benim bildiğim kadarıyla şu an öyle ileri bir derhal Meclis’e istikbal bir kanun hazırlığı söz konusu değil, varsa da ben bilmiyorum yani şu an” ifadelerini kullandı.

12 Ekim’deki süreç sonrasına mı olacağı sorusuna Atalay, “Ona bakmak lazım, o önemli. Ama burada nihai şekilde biz her halükarda bu seçimin neticesinde şöyle olur-böyle olur, daha önceki yaklaşımımız; her zaman Anayasa’da bu konunun yine bir düzenlenmesiydi ve Parlamentonun orada yetkisinin artırılmasıydı” yanıtını verdi.

12 sene sonra AK Parti’de dengelerin değiştiği belirtilerek, anketlere oranla yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu halkın ve AK Partililerin kabul edip etmediği ile bundan sonra Cumhurbaşkanının Çankaya Köşkü’nde olmasının neyi değiştirdiği sorusu üstüne Atalay, “Tabii son bizim gündem araştırmamız, biz biliyorsunuz AK Parti şekilde toplumun nabzını iyi tutmayı aşırı ciddi görüyoruz ve onun için her ay biz normal senelerde aylık, seçim dönemlerinde haftalık kamuoyu yoklaması yaptırırız ve bunu aşırı önemseriz. Bazen sonuçlarını açıklarız, bazan açıklamayız. Ama kendimizi denetleme yönünden doğrusu o kontrolleri aşırı ciddi görüyoruz” diye konuştu.

“YÜZDE 51.7 GİBİ BİR TOPLUMSAL DESTEĞE SAHİBİZ”

Son araştırmanın Eylül ayının ilk haftasında yapıldığını bildiren Atalay, “Hem naturel Türkiye’deki yeni değişim, hem yeni Genel Başkan, hem yeni Başbakan ve yürüyen yeni politikalar doğrusu onun neticeleri da matbuatta açıklandı, yani yüzde 51.7 bunun şeklinde bir toplumsal desteğe sahibiz. Diğer partilerinkini izin verirseniz burada ben söylemeyeyim. Ama bizim 12 Haziran 2011 seçiminden bu güne trendimiz yüzde 50 civarıdır. Ben biliyorsunuz o konuları biraz yakından takip ederim. Her ay yaptırdığımız tetkikte yüzde 50 sıralarında bir toplumsal vardı. Bazen bu 1 puan düşer, bazan 2 puan yükselir. Şu anda naturel ilk Hükümetin ve ilk yeni partinin karnesi bunun şeklinde bu. Yani toplumumuzun bu geçişi onayladığı, hem Cumhurbaşkanımız anlamında, hem Başbakan anlamında, hem Hükümet anlamında. Doğrusu bizim için ciddi bir gösterge oldu yani bu yeni araştırma. Bunu şöyle de yorumlamak lazım: Toplumumuz istikrar istiyor, buralardaki problem oluşmadan, mekanizmaların iyi işleyerek iri bir değişimin sağlanması Türkiye’de toplumu memnun etti, yani cemiyet sonuçta rahatlık istiyor, ekonomik istikrar istiyor. Dolayısıyla bu netice toplumu memnun etmiş görünüyor. Biz doğrusu bu araştırmadan çıkan neticeden da kendimizce memnun olduk” ifadelerini kullandı.

“TÜRKİYE BÜYÜK BİR DEĞİŞİM GEÇİRDİ, BU DEĞİŞİM PÜRÜZSÜZ OLDU”

Davutoğlu’na bakışın nasıl bulunduğu sorusuna Atalay, “Hepsinde, hem Sayın Cumhurbaşkanının seçilmesi, hem Sayın Davutoğlu’nun Genel Başkan olması konularında, hepsinde destek aşırı iyi, olumlu, iyi algılanmış. Dolayısıyla umumi şekilde biz halden memnunuz fakat şunu tekrar anlatım edeyim. En başta söyledim ya, Türkiye iri bir değişim geçirdi, bu değişim pürüzsüz oldu, istikrarı sarsmadı, her şey hiç ekonomiye ve ya toplumsal yaşama kriz vesaire üretecek biçimde olmadı, her şey aşırı düz gitti, dolayısıyla toplumsal yaşamda da değişen bir şey olmadı, ekonomik yaşamda da. Bütün bunlara baktığınızda toplumun bu huzurlu ve krizsiz geçişten aşırı memnun olmasını normal görmek lazım. Türkiye’nin sosyolojisini iyi bilirseniz bunu iyi anlarsınız. Vatandaş gündelik hayatındaki memnuniyetini aşırı ciddi görüyor, gündelik hayatında kendisine olumsuzluklar gelsin istemiyor ve istikrar istiyor. Tabii siyasal kesimler vardır, onlar dar sınırlar içindeki kesimlerdir, onlar şeyler isterler; bazan istikrarsızlık isterler, bazan iktidar partisinin yıpranmasını isterler fakat toplumun esas kesimi, esas gövdesi; istikrar olsun, huzurumuz bozulmasın, bunu ister, dolayısıyla şu anda yürüyen bu” cevabını verdi.

“ŞU SIRADA DOĞRUSU ÇÖZÜM SÜRECİ, VATANDAŞIN GENELDE HEPSİNİN ÖNEM VERDİĞİ BİR KONU”

“Vatandaşın önceliği ne, ilk üç önceliği; çözüm mü, enlem yapıyla savaş mi, yargının yine şekillenmesi mi, IŞİD konusu mu, 49 vatandaşın Türkiye’ye gelmesi mi, yani neleri ön plana çıkartıyor?” sorusuna ise Atalay, şu cevabı verdi:

“Burada ben tam bir sıralama yapmayayım fakat bunun hepsi dikkat çekici oranda yurttaş için önemli. Ama yurttaş için gündelik hayat, yurttaş için naturel ekonominin iyi gitmesi, yurttaş için istihdam dalının açılması bunların hepsinin önünde gelir. Ama şu sırada doğrusu çözüm süreci, vatandaşın genellikle hepsinin ciddiyet verdiği bir konu.

“Çözüm sürecine yurttaş iri bir destek veriyor, çözüm süreci yaşam memat meselesi” diyen Atalay, şunları söyledi:

“Çözüm süreci sonunda ölümlerin durması, canların kaybının durması. Sonunda insan yaşamı var. Şehitlerimiz geliyordu, şahıslar ölüyordu, yani ülkedeki en iri acıydı bu. Çözüm süreci onun için herkes için aşırı ciddi ve toplumun tüm kesimlerinde çözüm süreci şu anda iri bir destek görüyor. 1 numara. Yani nereye giderseniz gidin bundan sonra eskisi bunun şeklinde tereddütler de yok. Hani bu konularda birtakım bölgelerimizde birtakım endişeler var, herkes, her bölgemiz de istiyor ki bu bitsin artık. Yani sıralama şekilde yapmayayım, fakat umumi açıdan söyleyebileceğimiz; naturel ikinci paradigma filan demiyorum, fakat enlem bina konusu Türkiye’de ciddi bir konu, sıralamalar arasında yer alıyor. Ama benim söylediğim, genellikle herzaman ekonomik hayat, istihdam, şahısların gündelik hayatı, geçimi en ciddi kaygılarıdır.”

“HÜKÜMETİN HERHALDE TUTUMU BELİRGİNLEŞECEK YAKIN ZAMANDA, ONU BEKLEMEK LAZIM”

Bedelli askerlikle ilgili şekilde ise Atalay, “O cemiyet gündeminde yer ediyor. Benim bunu dün bir yerde Milli Savunma Bakanımızla da görüşmemiz oldu bir törende, ona da dedim; bunu cemiyet gündeminden bundan sonra çıkartmak gerek herhalde, müspet ve ya menfi bir biçimde artık, yani aşırı çok tartışılan ve belirsizlik taşıyan bir konu şekilde devam etmesin. Göreceğiz, Sayın Başbakan da dedi; ben bir brifing alacağım hem Milli Savunma Bakanlığı’ndan, hem Genelkurmay’dan, ondan sonra bu konudaki gereksinimi göreceğiz ve karar vereceğiz. Orada Hükümetin herhalde tutumu belirginleşecek yakın zamanda, onu beklemek lazım” değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: IHA

banner982
Anahtar Kelimeler
HükümetAskerlikIşid
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

Gençlik Merkezi’ne yoğun ilgi
Çayırova Belediyesi’nin geçtiğimiz aylarda açılışını gerçekleştirdiği Gençlik Merkezi’ne, ilçedeki...

Haberi Oku