banner1104

İnsanlar genellikle bir şeyler yolunda gitmediğinde ya da beklentileri karşılanmadığı zaman bir durumdan hoşnutsuzluğunu dile getirebilmek için şikâyet etme davranışına başvurur.

 

Acaba, siz de şikâyetçi birisi misiniz?

 

Herkesin çevresinde mutlaka sürekli söylenen biri vardır veya o kişi bizzat sizsinizdir. Stanford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre şikâyet etmek beyne zarar veriyor. Sadece şikâyet etmek değil, başkasının sürekli olumsuz sözlerine maruz kalmak da aynı etkiye neden oluyor.

 

Günümüzde yaşam daha karmaşık bir hal aldığı için beklenen koşullara kolay erişilemeyebiliyor.

 

Dolayısıyla şikâyet etmeye yol açan durumlar daha fazla söz konusu oluyor. Hayal kırıklığı ve memnuniyetsizlik arttıkça da zamanla daha karamsar bir bakış açısı gelişebiliyor. Olumlu deneyimlere daha az dikkatimizi verirken olumsuz deneyimleri daha çok hatırlayabiliyoruz.

 

Şikâyet etme davranışı sürekli bir hal aldığında kişiyi ve çevresini zamanla olumsuz etkileyebilir. Kontrol edebilecekleri, değiştirebilecekleri durumlar hakkında bir girişimde bulunmamaya başlayabilirler. Bu durum zamanla karamsar, kaygılı ya da depresif bir bakış açısına sebep olabilir.

 

Ondan şikâyet bundan şikâyet eder durur musunuz? Mazhar Alanson yazmış:

 

“Ondan şikâyet bu şikâyet

Ne istek kaldı ne de afiyet

Ondan şikâyet bundan şikâyet

Ne heyecan kaldı ne de afiyet”

 

Ülkü Aker ne güzel ifade etmiş şarkı sözünde:

 

“Şikâyetim var kaderden yana, Bir avuç kül oldum ben yana yana” diyerek.

 

Peki, siz de öyle misiniz?

 

Konu şikâyet olunca bu hikâye ilk aklıma gelendir:

 

Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikâyet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu.

 

Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.

 

Genç kızın bu yakınmaları karsısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.

 

Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.

Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.

 

Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı.

 

Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu.

 

Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.

 

Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi.

 

Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı.

 

Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu.

 

İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu.

 

Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.

 

Kızına dönerek sordu:

 

- Ne görüyorsun?

 

- Patates, yumurta ve kahve? diye alaylı bir cevap verdi kızı.

 

- Daha yakından bak bir de dedi baba, patatese dokun.

 

Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.

 

- Aynı şekilde, yumurtayı da incele. Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.

 

En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı.

 

Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:

 

- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?

 

Babası, patatesin de yumurtanın da kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yanı kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı farklı tepkiler vermişlerdi. Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.

 

- Sen hangisisin? diye sordu kızına.

 

Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?

 

Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin?

 

Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın?

 

Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?

 

Evet değerli okuyucularım, hayat zorluklarla, engellerle doludur. Bize düşen yolumuza çıkan engellerle mücadele etmektir ve asla pes etmemektir. Başarı başaracağım diyenlerindir. Hiç korkmayın. Eğer mümkün değil kelimesini hayatınızdan çıkarırsanız başaramayacağınız hiçbir şey yoktur.

 

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Misafir Avatar
Kader Yılmaz 4 hafta önce

Ders çıkarılacak , çok güzel bir yazı olmuş,emeğinize, yüreğinize sağlık kardeşim..Bol kahveli günler diliyorum..

banner376

banner375

banner377

banner981