banner1001
SİYASET:
CUMHUR BAŞKANINDAN TARİHİ KONUŞMA

20 Ekim 2020 Salı 10:22


Canlı yayını paylaştığımız linkten izleyebilirsiniz.
https://www.facebook.com/watch/?v=672532613379581 

İbn Haldun Üniversitemizin Kıymetli Yöneticileri,

Saygıdeğer Hocalarım,

Sevgili Öğrenciler,

Değerli Misafirler,

Sizleri en kalbi duygularımla muhabbetle selamlıyorum. Bu anlamlı tören münasebetiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. İbn Haldun Üniversitemizin ilk etabı tamamlanarak hizmet vermeye başlayan külliyesinin şehrimize, ülkemize, ilim ve fikir dünyamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Bu güzel günde heyecanımıza ortak olan Azerbaycanlı dostumuz Şeyhülislam Allahşükür Paşazade’ye ve Katarlı kardeşlerime vekaleten dostumuz Şeyh Sani Bin Hamad El Sani’ye şükranlarımı sunuyorum.

Üniversitemizin banisi 1996 yılında bizzat kurucuları arasında yer aldığım İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’nın nüvesini oluşturduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’dır. TÜRGEV, okul öncesinden üniversiteye, yurttan bursa kadar geniş bir yelpazede yurt dışına kadar uzanan hizmetleriyle eğitim öğretim alanında ülkemize en önemli marka olmuş böyle bir duruma gelmiştir. Sadaka-i cariye vasfındaki bu hizmetlerin ifasına destek olan herkesin, her hayır sahibinin ortaya çıkan manevi hasıladan istifade edeceğine inanıyorum.

Resmi açılışını yapmak üzere bir araya geldiğimiz İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi hem gerisindeki felsefi birikim, hem mimarisi, hem donanımı ile gerçekten iftihar verici bir eserdir. Öğrencilerimizin derslerinde ve ders dışı faaliyetlerinde ihtiyaç duyacağı tüm imkânları içinde barındıran bu külliyemiz Mimar Sinan’dan alınan ilhamla örnek bir eser olarak vücuda getirilmiştir.

Üniversitemizin nitelikli eğitim-öğretim kadrosu ile lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bu güzel atmosferde ülkemizde soysal bilimler alanında yeni bir dönemin kapılarını açacağına inanıyorum. İnanıyorum ki şöyle birkaç yıl sonra artık üniversitemizin içi-dışı, bütün çevre yemyeşil ağaçlık bir alan haline de gelecektir.

Faaliyete başlamasının üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen üniversitemiz bu misyona layık olduğunun işaretlerini şimdiden veriyor. Bu vesileyle kuruluşundan külliyemizin inşasına kadar üniversitemizin gelişip büyümesine katkı yapan herkese teşekkür ediyorum. Mimarından mühendisine, müteahhitlerine varıncaya kadar, tüm işçi kardeşlerime varıncaya kadar hepsine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.

Değerli Misafirler,

Üniversitemizin ismini aldığı İbn Haldun, tarihçiliği, siyaset bilimciliği, devlet adamlığı, filozofluğu yanında dünyada sosyoloji ilminin kurucusu olarak kabul edilir. Kendisi bunu ümran ilmi olarak tarif ediyor. Hayatı Tunus, Cezayir, Fas, Endülüs, Mısır gibi coğrafyalarda ilimle, yöneticilikle geçen İbn Haldun, bu tecrübelerini Mukaddime adıyla bildiğimiz eserinde insanlığın istifadesine sunmuştur. Bu büyük alim insanlığa en büyük katkısı olan ümran ilminin amacını daha önce olup bitmiş olan, daha sonra olacakların anlaşılması gayreti şeklinde tanımlıyor. Esasen bu çerçeve İbn Haldun Üniversitesi’nin üzerine inşa edildiği değerleri de özetliyor. Bu yaklaşımın önemini günlük hayatımızda sıklıkla görüyoruz. Yaşadığımız her hadise geçmişi anlamadan geleceği kavramanın mümkün olmadığını bize tekrar tekrar hatırlatıyor. Meseleye siyasi ve ekonomik taraflarını bir kenara bırakarak sadece ilmi yönüyle bakacak olursak, mesela Batı dünyası tıptan sosyolojiye kadar pek çok alanda ilhamını bizim köklerimizden almıştır.

Buna karşılık biz kendi köklerimizi tamamen unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas kabul etmek suretiyle 2 asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Bir başka ifadeyle, fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz. Halbuki siyasi bağımsızlığın da, ekonomik bağımsızlığın da temelinde fikri bağımsızlık yatar. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ülkemizin bu süreçte yaşadığı tartışmaların merkezinde hep geleceğimizi nerede arayacağımız sorusu yatmıştır. Rönesans’ın ardından fikri ve teknolojik olarak atak yapan Batı dünyasının hak ve adalet tanımadan hızla yükselen baskın gücü bu sorunun sağlıklı bir şekilde tartışılmasına imkân vermemiştir. Sonuçta ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir Batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır. Her dönemde elbette bu fikri sancıyı yaşayan, tartışmayı ve arayışı sürdürmeye çalışan dava insanları çıkmıştır. Ama bunların sesi ve üretimi, devlet gücünü de arkasına alan kayıtsız şartsız Batıcılığı savunan zihniyetin faşist dayatmaları karşısında yetersiz kalmıştır.

Türkiye’nin siyasi, ekonomik, askeri olarak yeniden kendine güvenini kazandığı şu son dönem bu tür tartışmaların, arayışların, gayretlerin daha adil şartlarda yürümesine de imkân vermiştir. İnşallah Türkiye bu fikri tartışma zenginliğini kendisi, dostları ve tüm insanlık için hayırlı bir inkişafla neticelendirecektir.

Değerli Misafirler,

Buradaki tüm misafirler hükümet olmakla muktedir olmak, muktedir olmakla iktidar olmak arasındaki farkı inanıyorum ki gayet iyi biliyor. Aynı şekilde gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak, toplumun tamamına ve oradan da insanlığa uzanan fikri iktidar yolu gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir. Şahsen bu konuda kendimizi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebeyle geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı, ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.

Okullarımızda milyonlarca öğrencimiz, yani bunu iddialı söylüyorum, bugün Batı’nın üniversitelerinde bizim ulaştığımız bu kemiyete onlar ulaşamadılar. Bunun yanında hele hele orta öğretimde hiç mi hiç ulaşamadılar, biz bunları aştık. Ve şimdi burada keyfiyet üzerindeki süreci bizim hızlandırmamız gerekiyor. Eğitim öğretim görüyorlar, ama çoğu alanda hepimizi mutmain edecek düzeyde yetişmiş insan gücüne sahip değiliz. Genç bir nüfusa sahibiz hamdolsun, ama medeniyeti tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern altyapıya sahip, ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimdi, sanatta, kültürde, hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. En haklı olduğumuz konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. İşte bunun içinde fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Hiç kimsenin bu fikri iktidar arayışından rahatsız olmaması gerekir.

Bu arayışın sona ermesi, bir ülkenin ve toplumun felaketi demektir. Tam tersine bu arayışa herkesin destek vermesini, katkı sağlamasını özellikle bekliyoruz. Fikri iktidarı siyasi kadrolar değil, ilim, sanat ve hikmet insanları inşa eder. Siyasi kadrolar ancak onlara ihtiyaçları olan zemini sağlar. Dolayısıyla, bu konudaki sorumluluğun bir kısmı bize aitse, önemli bir kısmı da ilim ve fikir adamlarımıza aittir. Bin yıl önceki ilim ve hikmet büyüklerimiz dünyadaki tüm bilgileri, teorileri, karşı tezleri bilen, bunların hepsinin üzerine çıkarak kendi fikri üretimini yapan insanlardı, bugün de ihtiyacımız olan işte bu anlayıştır. Bir şekilde önüne konan çerçevenin körü körüne fanatikliğini yapanın kendine de, ülkesine de, medeniyetine de hayrı olmaz. Taklitçilik mevcudun ardından gitmek demektir. Halbuki bize lazım olan ilhamını gelenekten alan yenilikçiliktir. Elbette dünyanın bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta geldiği yeri toptan reddedecek, görmezden gelecek kadar gerçeklerden kopuk değiliz. İletişim mecralarının böylesine geliştiği, tüm dünyanın adeta küçük bir köy hükmünü kazandığı günümüzde başka türlü hareket etmenin mümkün olmadığını da gayet iyi biliyoruz. Günlük hayatımızda otomobili bırakıp atı ulaşım vasıtası haline getirmek gibi bir düşüncemiz tabii ki yok. Bilgisayarın getirdiği kolaylıkları bir kenara bırakıp, taşa, tahtaya, parşömene yazarak konvansiyonel yöntemlerle işlerimizi yürütmek gibi bir saplantımız da bulunmuyor. Bu tür hayattan ve fıtrattan kopuk düşünceler peşinde koşanlara baktığımızda mücadele ettikleri sistemin tam da merkezinde yer aldıklarını görüyoruz, bizim derdimiz ve arayışımız başkadır. Dünyadaki hakim fikri anlayışın ve fiili düzenin sadece ardından giderek kendimize çok daha ileri bir medeniyet inşa edemeyeceğimize inanıyoruz. Geçmiş ve mevcut tüm medeniyetlerin birikimini kullanarak hepsinin de ötesine geçmenin gayreti, kararlılığı ve üretkenliği için de olmamız gerekiyor. Tek vazgeçilmemizim inancımızın naslarıdır, onun dışındaki her şeyi geleceği kucaklayacak şekilde yeniden yorumlamak, yeniden üretmek mümkündür. Bir başka ifadeyle ne insanlığın milletimizin ve inancımızın binlerce yıllık birikimine sırtımızı döneceğiz, ne de modern dünyanın sunduğu imkânları reddedeceğiz. Her ikisini birden değerlendirerek inancımızın mutlak hakikatlerinden aldığımız güçle çok daha büyük hedefler peşinde koşacağız. Esasen insanoğlu kimi zaman iyi yönde, kimi zaman kötü yönde kendisini sürekli yenileyen bir varlıktır. Bunun içinde sürekli yeni peygamberlerle Hakk’a davet edilmiş, yeni ilim, fikir, gönül insanlarıyla kalbi ve dünyası yoğurulmuştur. Kendimizi mevcut şartlara hapsederek fikri tüketicilikten öteye geçemeyiz. Biz her alanda olduğu gibi fikri alanda da üretici olmanın gayreti içindeyiz. Geleceğe bırakacağımız en kıymetli mirasın fikri bakımdan üretken nitelikli insan olduğu inancıyla bu doğrultuda var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.

Değerli Misafirler,

Türkiye kuru kuruya Batıcılık saplantısı yanında, yine aynı kaynağın ürünü pek çok sapkın ideoloji ve akımın zehrine de maruz kalmış bir ülkedir. Fikri iktidarımızı kökü ve ruhu itibariyle bize ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın sebebi bu sapkın akımların önlerinin bilinçli bir şekilde açılmasıdır. Fütüvvet ehli bir nesil yerine, amor bir nesil yetiştirme gayreti ülkemize ve milletimize oldukça pahalıya mal olmuştur. Geçmişten bugüne yaşadığımız nice acıların, döktüğümüz nice gözyaşlarının, çektiğimiz nice sıkıntıların gerisinde kuşaklar boyunca maruz kaldığımız bu fikri istila gerçeği vardır. Oysa karşımızda bizim yetiştirmeye çalıştığımız nesillerin çok daha donanımlıları, çok daha etkinleri mevcuttur. Öyleyse yapmamız gereken kendi medeniyet birikimimize ve hedeflerimize uygun nesiller yetiştirmektir. Türkiye’nin 2053 vizyonunun ana fikrini bu konu oluşturmalıdır.

Değerli Dostlar,

Saygıdeğer Hocalarım,

Ülkemizin geçmişten bugüne eğitim, öğretim sistemi, çocuklarımıza sadece maddi bilgi yükleme üzerine kuruludur. Her okul seviyesinde öğretime ağırlık verilirken eğitim kısmı ihmal edilmiştir. Özellikle medyanın etkisiyle aile dahil geleneksel eğitim, öğretim yapılarının gücü azalırken, yerine daha iyisi konulamamıştır. Evlatlarımızın zihin ve gönül dünyalarındaki boşlukta Batı merkezli popüler kültür ürünleriyle veya sapkın akımların hezeyanlarıyla doldurulmuştur. Bunun için önümüzdeki dönemde önceliğimizi aileden başlayarak eğitim-öğretim hayatları boyunca evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim sıradan bir müfredat tadilatının ötesinde topyekun bir eğitim-öğretim reformunu gerektirir. Okul öncesinde ve ilkokulda tek ihtiyacımız olan, değerlerini iyi bilen, inancına, kültürüne, tarihine, diline sahip çıkan, ailesine ve toplumuna karşı sorumluluklarını özümsemiş insanlar yetiştirmektir. Diğer hususlar için endişe etmemize gerek yoktur, çünkü evlatlarımızın diğer bilgilere sahip olabilmeleri için önlerinde yeteri kadar uzun bir eğitim-öğretim hayatı vardır.

Ortaokul dönemini çocuklarımızın zihni ve fiziki kabiliyetlerini keşfetmeye, onları geleceğe doğru alanlarda hazırlamaya yönelik bir anlayışla şekillendirmeliyiz. Lise dönemini artık ruhu zenginleşmiş, kendini tanımış, yapabileceklerini bilen gençlerimizin somut alanlara yönelecekleri bir eğitim-öğretim süreci olarak tasarlamalıyız. Yükseköğretimi ise ön lisansından lisansına, yüksek lisansından doktorasına kadar her safhasıyla milletimizin fikri iktidarının üretim merkezleri haline dönüştürmeliyiz. Bunu başardığımızda tıpkı geçmişte yaptığımız gibi kendimizle birlikte tüm insanlık için aydınlık bir geleceğin kapısını açmış olacağımızdan ben şüphe duymuyorum.

İbn Haldun Üniversitemizi işte bu hayali ete-kemiğe büründürmenin ilk ve önemli adımlarından biri olarak görüyorum. Bir kez daha üniversitemizin kurulmasında ve bugünlere gelmesinde mütevelli heyetinden rektörüne, tüm hocalarına ve buradaki tüm hayırsever kardeşlerimize özelikle şahsım, milletim adına çok çok teşekkür ediyorum.

Açılışını yaptığımız külliyemizin inşasında mimar ve mühendisleriyle, müteahhit firmasıyla hakikaten bizlere hem tarihimizi, hem bugünümüzü, hem geleceğimizi işaret eden bir eser ortaya çıkardılar, ondan dolayı kendilerini tebrik ediyorum.

Sevincimizi paylaşan kıymetli misafirlerimize tekrar ülkemize hoş geldiniz diyor, teşekkür ediyorum.

Hocalarımıza ve öğrencilerimize hayırlı bir eğitim-öğretim yılı diliyor, sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.

banner982
Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner934

Saadet Partililer Pelitli’yi dinledi
Saadet Partisi Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nurettin Çelik, Gebze Belediye Başkan adayı Mustafa...

Haberi Oku