İçindeki tüm unsurları içeren ve onlardan meydana gelen “Türk Milleti”nin adından gocunanlar ve rahatsızlık duyanlar var! Oysa “Türk” adını taşıyan bu millet; sıradan bir millet değil; İslâm mefkûre ve ülküsünü hedef ittihaz etmiş, mücahit bir millettir. Tarihin verdiği bir hükümdür ki, “Türk” demek “Müslüman” demektir. Nitekim Avustralya'da bir genç kız Müslüman oluyor. gazeteler: “Kızımız Müslüman oldu.” diye manşet atıyor.
     İşte Türk Milleti'nin tarihte bıraktığı izlerin kısa bir panoraması:
X
     “İslâm medeniyeti, Çin hudutlarından Pirene dağlarına kadar geniş sahaya yayılabilme kudretinin asıl temelini Müslüman milletimizde buldu...
     “Papa Onuncu İnosan: 'Müslüman Türkler olmasaydı İslâmiyet Arap Yarımadasından çıkamazdı.  Müslümanlığa cihan şümûl kudret ve mahiyetini veren Müslüman Türklerdir.' demiştir. Hıristiyanlık -Musevilik-Budist ve Brahman dünyası, MÜSLÜMAN denince hatırlarına Müslüman-Türk milletini getirdiler...
     “Evvelâ, bugünün nesillerine şu ebedî hakikati öğretelim: İSLÂM MEDENİYETİ, kendisini Müslüman olmanın şeref ve mazhariyeti içinde idrâk etmiş bütün akvamın müşterek eseriydi ve biz Türklerin bu medeniyetteki mevkiimiz çok şerefli, zannedildiğinden çok ehemmiyetli idi. Bu medeniyet iki büyük tehlike geçirmişti: Biri Doğu'dan gelen Moğol tehlikesi, diğeri Batı'dan gelen Ehl-i Salip (Haçlı) tehlikesi...Birincisinde sadece siyasî sebepler, ikincisinde hem siyasî, hem dinî ve ruhî sebepler vardı. İki tehlikeyi de Türkler göğüslediler ve bertaraf ettiler. Kahraman ordumuz, bin seneyi aşkın zamandır bu din, bu medeniyet için şafaktan yapılmış bir sel-sebil gibi mütemadiyen kan akıttı.
     “Tarihin muhtelif zaman ve muhtelif mekanlarında Orta-Asya, Orhun, Turfan, Karakurum, Maveraünnehr, Selçuk, Hindistan'da hükümran devletler kurmuş Türkler İslâm medeniyetinden dimağlarına nur, dehalarına derinlik, ruhlarına fazilet aldılar. Arap lügatinin bânisi olan dahilerden Sahhah Cevherî, Acem edebiyatının parlak yıldızları Şevket ve Zahîrler, eserlerini islâm medeniyetinin din lisanı olan Arapça ile yazdıkları için Arap zannedilen İbn-i Sinalar, Farabîler, manzumelerini Farsça ibda eden Mevlânâ Celaleddinler hep Türk asıllı idiler. Türk, İslâm medeniyet ve ilmine armağan ettiği öz evlâtlarının milliyetini ayırmadı. Müslüman olmak şerefi ile yetindi.
     “Semerkand bir medeniyet hârikası idi. Oradaki Mescid-i Şah, mimarinin ölümsüz bediasıydı. Semerkand, geniş caddeleri, muazzam bahçeleri, büyük hastahaneleri, başta kağıt fabrikaları olarak sanayi tesisleri, ziraat için açılmış kanalları ile en yüksek mamure idi.
     “Müslüman Türkler Hindistan'da, Delhi ve Ağram'da gözler kamaştıran eserlerle İslâm medeniyetinin muhteşem örneklerini verdiler. Tac Mahal türbesi, hâlâ da cihanın en bedî ve kıymetli mimarî âbidesi olarak kabul edilmektedir. İslâmiyeti cihanın dört tarafında, çıplak manası ile sadece din olarak değil, beşeriyeti saadet ve huzura götüren ebedî hayat nizamı olarak benimseyen Müslüman Türklerin Kırım'da, Cezayir, Fas, Tunus, Trablusgarb'da kurdukları medeniyet, Anadolu'dan ilham alıyordu. Selçukluların payitahtı olan Konya'dan başka Aksaray, Amasya, Sivas, Kayseri, Diyarbakır, Van gibi Anadolu beldeleri o medeniyetin birer mâmuresi idi. Musannâ mimarî âbideleri, zarif sarayları, azametli kervansarayları, yollar ve köprüleriyle toprağın üstünde yükselen bu medeniyet, darüşşifaları, külliyeleri, medreseleri, bedestenleri ile ilim-sanat-ziraat sahalarında dünyanın önünde idi. Osmanlı İmparatorluğumuz daha doğarken bile böylesine bir medeniyete varisti. Kuruluşundan yüz elli sene sonra, bin senelik Bizans'ı aldığımızda oradaki medeniyetten çok yüksek seviyemiz vardı.” (Bediüzzaman Said Nursî, Cemal Kutay, istanbul – 1980, s. 58 – 60)
     X
     Gelelim sadede / asıl demek istediğimize: Bu vatan Türkiye'dir / Türk ve Türkleşmiş olanların; yâni Türkçe'yi de bilen ve konuşan Müslüman kavimlerin vatanıdır. Bu insanların dini bir, dili bir, vatanı birdir. Böylece bir millet olmuşlardır. Zaten dil, din, vatan bir ise, millet birdir. Fakat bu
3727
birlik, bu beraberlik, bu aynîlik Türk Milleti'nin mayalık ve önderliği ile oluşmuştur. Türk Milleti; saflarında yer verdiği kavimlerin lokomotifi olmuş. Onları aynı vatanda aynı dil ve din etrafında toplamasını bilmiş. Onları kendi ana dilleri, örf ve an'aneleriyle baş başa bırakmış. Bununla beraber Türk Milleti / Türk idareciler onlara kendilerini benimsetmesini bilmişler, Müslümanlara din kardeşi muamelesi yapmışlar. Gayri müslimleri de insan olarak kardeş bilmişler. Adaletten kıl kadar ayrılmamışlardır.
     Bu şekilde, çözülme ihtimali taşıyan mozaik / karışım olmaktan çıkıp; ayrılmaz, parçalanmaz, çözülmez bir bütün yani sentez / terkip teşkil ederek son Türk Devleti tarihteki Kıyamet'e kadarki yerini almıştır.
     Kısaca, bu millet Türk Milleti'dir. Bu devlet Türk Devleti'dir. Bu vatan Türk Vatanı'dır.
     Millet; Türkiye Milleti değil, Türk Mileti'dir. Çünkü milleti toprak meydana getirmez. Millet ise toprağı vatan yapıp kendine mâl eder. Binaenaleyh toprak milletin sahibi değil, fakat millet toprağın sahibidir. Evet, uğrunda ölünen toprak vatanlaşır. Zira, ancak bu şekilde toprak sahiplenilmiş olur.
     Kaldı ki, bugün “Türk” kelimesine karşı tavır alanlar; hiç şüpheniz olmasın, yarın “Türkiye” kelimesine de karşı çıkacaklardır.

Bu böyle biline
Herkes sahip olsun diline
Göz diken Türk'ün iline
Fetva çıkar hakkında: Siline


banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981