Geçen ramazan ayının son günlerinden biriydi. Camisi, medresesi, imarethanesi, kervansarayı ve zengin müştemilâtıyla Gebzemizin gözbebeği, ecdâd yadigârı 500 yıllık Çoban Mustafa Paşa Külliyesinin mescidine bir öğlen namazı evvelinde gitmiştim. Ramazan ayının mânevi havası târihi mekânlarda daha derinden hissediliyor.
 
Öğlen vaktine bir saat kadar vakit vardı. Caminin geniş avlusunu etraflıca süzüp içeri girdim. Mescid ve kuşluk namazlarını edâ ettikten sonra günlük cüzümü okumaya başladım. Kalbimle beraber lâtifelerimi de şifa ve rahmet kaynağı hikmetli kitabın anlam dünyasına açmıştım. Kur’ân’ın İcâzlı ve i'cazlı âyetleri kalpte ve dilde doyumsuz lezzetler bırakıyor, zengin mânâları insan ruhunu başka alemlere götürüyordu.

 
Cüzün ortalarına gelmiştim ki bir vâiz kürsüye çıkıp camiye dolmakta olan cemaate hitap etmeye başladı. Oradan-buradan derken insandan bahis açtı. Dünyaya gönderiliş hikmeti, kulluk vazifesi vs. derken mevzu insanın yaratılışına geldi. Bir yandan Kur’an okuyor, arada bir vâizin konuşmasına kulak veriyordum. "…400 milyon yıl önce başlamıştı insanın yaratılışı ..." cümlesini duyunca irkildim, adeta dondum kaldım! Çünkü bu iddia materyalist evrimci felsefenin insanın varoluşuna dair iddiasıydı; İnsanın maymundan türediği, 400 milyon yıl öncesinden itibaren tesadüfler neticesinde evrim geçirerek bugünkü haline geldiğinin kabulüydü…
 
Bir yandan okuyorken sözün devamı nasıl gelecek diye vâizin konuşmasına dikkat kesilmiştim. Vaaz bittikten sonra kılınan namazın ardından vâiz imam odasına girerken kendisiyle görüşmek için müsaade istedim. Vaizle aramızda şu mealde bir konuşma geçti:
 
- "Hocam, doğru mu anladım acaba, 400 milyon yıl önce mi dediniz?"
- "Evet"
- "Bu hususta herhangi bir ayet veya hadis var mı?"
- "Yok"
- "O halde nereden çıktı bu kadar milyon yıl?"
- "Bu bilimsel bir gerçektir!"
- "Bu iddia evrim teorisidir, bu fikri ortaya atıp iddia edenlerin bazısı daha sonra iddialarından vazgeçmişken siz bu konuyu camide, üstelik vaaz kürsüsünde nasıl dile getiriyorsunuz!.."
 
Vâiz, “Beşer kelimesi farklı evrelerden geçerek yani evrim geçirerek insan şeklini alan canlı türünü ifade eden bir kavramdır” dedikten sonra iddiasına delil ve dayanak olarak "Bu konuda bazı mu'tezile ve şiâ ulemâsının da görüşleri vardır" dedi.
 
- “Mu’tezilenin de şiâ ulemâsının da imanın esaslarını zedeleyen bazı müfrit ve gayri sahih görüşleri var, onlara ne hâcet?” deyip Bakara suresinde insanın yaratılış serüveninin anlatıldığı âyetleri hatırlattım. “Âdem'e henüz ruh verilmeden önce meleklere secde ettirildiğini”, ardından “kendisine öğretilen Esma ile meleklerden ve cinlerden daha üstün özelliklerle yaratıldığını” ifade ettim.
 
- “Hayır, kim demiş cinler insandan önce yaratılmış!” diye itiraz etti. Vâiz konuştukça şaşkınlığım artıyordu. Konuşmalarımıza şahit olan görevli odasındaki imam-hatip de şaşkındı fakat o sadece dinliyordu. (Bu konuşmanın şahidi vardır ve halen görevdedir.)
 
Ayak üzeri birkaç dakikalık bu konuşmada bir vâizin Kur’an-ı Hakim’in beyanına uymamak bir yana, düpedüz aykırı ve muhalif ifadeleri yenilir yutulur gibi değildi. Kafaları karıştırıp zihinleri ifsad eden evrim teorisinin küfür temelli bu iddialarına müsamaha edilemezdi. “İlgili âyetlerden devam ederek bahsettiğiniz konuları biraz açalım” dedim. O esnada vâize gelen bir telefon üzerine “Acilen bir yere yetişmem gerekiyor” diyerek ayrılırken kendisine bu konuyla ilgili görüşmek isteğimi söyledim fakat cevap vermeden camiden çıkıp gitti.
 
Elbet bir görüşme imkânı buluruz diye ümit ettim. Vâiz El-Ezher mezunu imiş. Arapça bilgisiyle Kur’an tâbirleri üzerinde daha iyi anlaşabiliriz diye de sevinmiştim. Derken birkaç yolculuk yapmak zarureti hasıl oldu. Bu arada isminin Seyit Ahmet Orhan olduğunu öğrendiğim vâizin cep telefon numarasını buldum. Kendisine camideki vaazı üzerine ayak üzeri konuştuğumuz mevzu hakkında müsait olacağı herhangi bir yerde görüşmek için randevu isteğimi mesaj yoluyla ilettim fakat cevap gelmedi. Aslında gayem vâizin söylediklerini tashih etmek için bir müzakere zemini oluşturmaktı. Bir hafta kadar sonra vaizi telefonla arayıp görüşme talebimi bildirdim. Aldığım cevap şaşırtıcıydı: “İnternete bakınız, orada konu hakkında bilgi alabileceğiniz fazlasıyla video bulacaksınız vs” gibi kaçamak cevap verdi.
 
Vâiz Seyit Ahmet hocayla görüşmenin bir fırsatını kolluyordum. Yine bir öğlen vakti camiye girerken vâiz de vaazını bitirmiş kürsüden iniyordu. “İyi” dedim, namaz sonrası görüşürüz diye ümit ettim. Vâiz camiden çıkarken görüşmek istediğimi söyleyince önceki sözlerini tekrarladı: “Sormak istediğiniz konular internette ziyadesiyle mevcuttur, istediğiniz bilgileri oradan bulabilirsiniz.” Bunun üzerine vâize Şahsımın İlâhiyatçı olduğumu, çeşitli gazete ve portallarda yazdığımı, kürsüden ifade ettiği ve Kur’an’ın beyanlarıyla çelişen bazı yanlış bilgileri konu hakkında derlediğim ayetlerle tashih etmek için bir mü’min olarak sorumluluk duyduğumu; kısa süreli de olsa mutlaka görüşmek istediğimi, aksi takdirde konuyu Müftülüğe bildireceğimi ve basın yoluyla da yayınlayacağımı söyledim.
 
Görüşmek, konuşmak ve müzakere etmek istemeyen vaiz ne yazacağımızı dahi bilmeden peşinen “Ben de tekzip edeceğim” diyerek çekip gitti!..
 
Epey zamandan beri evrimle ilgili konular kendilerini “Kur’an uzmanı” diye takdim eden, Peygamber sünnetine ve hadislerine itibar etmeyen bu (t)akımın diliyle zaman zaman ortaya saçılıyor ve ekranlarda söylettiriliyordu. Bu zümre galiba Kur’an’ın “bilimle” çelişmediği/çatışmadığı intibaı vermek için akla ziyan böylesi iddialara dini dayanak oluşturmaya çalışıyordu. Fakat bu iddialara Diyanet camiasının itibar edip camilerde vaaz ve hutbelere konu etmesi, Allah korusun, insanın yaradılışına dair zihinlerde yara açacak ve bir fitne kapısının daha aralanmasına sebep olacaktı.
 
GEBZE MÜFTÜLÜĞÜ’NE MÜRACAAT
 
Konuyu iletmek için Müftülüğe gittim fakat Müftü beyle görüşemedim. Bir Şube Müdürü bizi nazikçe karşıladı. Mevzuyu anlatıp Müftü beye iletilmesini ve kendisiyle görüşmek isteğimi ısrarla belirttim. Kur’an’ın açık ve kesin beyanlarına aykırı ifadeler, kimden olursa olsun, mü’minin itikadına ve dolayısıyla imanının sıhhatine zarar verecektir. Lüzum duyulursa vaizle de bir araya getirilmek istiyordum. Toplumda saygınlığı olan, dini hakikatleri anlatmak üzere her vesileyle cemaate hitap eden Diyanet mensubu bir vaizin şahsiyetinin ve itibarının yıpranmasına da gönlüm râzı değildi. İletişim bilgilerimizi ve konuyu özetlediğimiz notlar alındı.
 
Ancak, aradan 1,5 aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen ne görüşme talebim ne de konu hakkında Tarafıma herhangi bir cevap/bilgi verilmedi. 10 gün önce aşağıdaki bilgileri de ihtiva eden ve konuyu etraflıca anlattığımız yazıyı Gebze Müftülüğü’nün resmi internet adresine e-posta yoluyla gönderip randevu talebimizi tekrar ettik. Yine bir cevap yok. Müftülüğün herhalde cevap vermeye fırsat bulamayacak kadar işleri başlarından aşkındır; İlgisizliği ve duyarsızlığı o makama yakıştıramadım. Doğrusu bu konuda ne yapıldığını merak ediyor ve Müftülükten hâlen görüşme daveti bekliyorum. Yoksa böyle meselelere önem mi verilmez olmuş?!..
 
Mu’tezili ve bazı ifrat-tefrit görüşlerin Diyanet camiasında ciddi ciddi itibar gördüğünü ne zamandır duyuyorduk. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, 21 Temmuz günü Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu’nda icra edilen bir programın kapanış konuşmasının bir bölümünde “Hazreti İsa’nın da öldüğünü” ifade etmesi, böyle bir şeyi söyleyebilmiş olması, öyle görünüyor ki bundan sonra Diyanet camiasından çok şaşırtıcı şeyler dinleyip şahit olacağımızın işaretidir. Hazırlıklı olalım.
 
BİLİM TARİHİNİN EN BÜYÜK SAHTEKÂRLIĞI
 
Evrimciler ne derse desin, bugüne kadar iddialarını ispat edebilecek ciddi hiçbir bir dayanak bulamamışlar. 1912 yılında İngiltere’de “Piltdown Adamı” (veya vak’ası) diye bir insan kafatasına bir maymunun alt çenesi konularak maymundan insana geçiş dönemindeki primat (ara form) denilerek güya delillendirmişlerdi. Fakat sonraları yapılan karbon testinde hile anlaşılmış, kafatası ile çene kemiğinin çok farklı zamanlara ait olduğu ortaya çıkmıştı! Bu olay kaynaklarda bilim tarihinin en büyük sahtekârlığı diye kayıtlıdır…
 
İNSAN, İLK BAŞTAN İNSAN OLARAK YARATILMIŞTIR
 
Biz insanın ilk yaratılışından itibaren başka bir varlıktan evrim yoluyla değişim geçirerek değil, başından itibaren mükerrem olarak ve ahsen-i takvim özelliğinde yaratıldığına Kur’an-ı Hakim’in beyanlarını delil kılarak inceleyelim:
(Ayet mealleri Diyanet’in Kur’an mealinden alınmıştır.)
 
1- Bakara 30. âyet: “Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife tâyin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim!» buyurdu.”
 
Sadece bu âyet bile evrim teorisini red etmeye kâfidir; Çünkü, âyet İlâhi iradenin, insanın henüz yaratılmamış iken yeryüzünde “halife” sıfatıyla yaratılacağının, halifeliğe uygun üstün özelliklerle ve harika donanımlarla yeryüzüne gönderileceğinin meleklere bildirildiğini beyan etmektedir. Allah’ın yeryüzündeki halifesi insan dışında bir canlı mı, meselâ maymun mu veya maymundan insana dönüşmüş bir varlık mı olacaktı?
 
Nitekim insandan önce, kendilerine irade verilerek hayır ve şer işleme kabiliyetiyle yaratılan cinler yeryüzünde fesat çıkarmışlardı. İnsanın da irade sahibi olarak hayır ve şer işleyebilecek keyfiyeti meleklere ihsas edilince, üstteki âyette beyan olunduğu üzere, melekler de insanın yeryüzünde yapacakları konusundaki endişelerini şaşkınlıkla dile getirmiştir.
 
2- Bakara 31. âyet: “Ve Âdem´e bütün isimleri öğretti. Sonra o isimlerin delâlet ettiği şeyleri meleklere gösterip: «Haydi davanızda doğru iseniz, Bana şunları isimleriyle haber verin!» buyurdu.”
 
Bu âyet, ilk insan olarak yaratılmış Âdem’e, varlık aleminde tecelli eden bütün İlâhi isimlerin delâlet ettiği mânâlarla öğretildiğini beyan etmektedir.
 
3- Bakara 33. âyet: “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.”
Bakara 34. âyet: “O vakit meleklere: meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.”
 
Yaratılışının başlangıcı topraktan/balçıktan olan, insan siret ve suretindeki ilk varlık Âdem, kâinatta tecelli eden esmayı meleklere anlatıyor. Esma, meleklerden çok daha üstün ve ileri seviyede, yüksek ve geniş mânâ mertebeleriyle öğretilmiş. Zaten bu keyfiyetinden dolayı meleklere secde ettirilmiştir. İşte bu âyetler meleklerden daha üstün vasıflarla yaratılmış insanların ilki olan Adem’den günümüze kadar, arada evrimleşerek insan dışında başka formda ortaya çıkmış bir varlığın olmadığına delildir.
 
4- Bakara 35. âyet: “Ve dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin, ikiniz de orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, haddini aşan zalimlerden olmayasınız.»” (Aynı mânâ A’raf Suresi, 19. âyette)
 
İlk insan Âdem yaratıldıktan sonra Âdem’den yaratılan eşiyle birlikte cennette iskân edilir ve Allah’ın “Şu ağaca yaklaşmayın” emrinin muhatabı olurlar. Bu yasaklamanın beyan etme, idrak ve irade sahibi olmayan bir varlık için olabileceği düşünülebilir mi? 
 
5- Bakara 36. âyet: “Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları o bolluk içindeki yerden çıkardı. Biz de: «Haydi kiminiz kiminize düşman olarak yeryüzüne inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız.» dedik.” (Şeytanın insana düşman olarak yeryüzüne indirilişi ayrıca A’raf/7. ve Ta-Ha/123. âyetlerde)
 
İlmi, iradesi, hayır ve şerri tercih kabiliyeti olmayan bir varlığın Şeytan’la düşman olarak yeryüzüne indirilmiş olması akla ve hikmete uygun değildir. Demek ki insan yeryüzünde imtihan edilecektir. Nitekim Şeytan rahmetten kovulup lânetlenmesine insanı sebep saydığından onu saptırmak için Allah’tan kıyamet gününe kadar mühlet istemiştir. Bu mânâ A’raf Suresi 14 ilâ 17, Hicr Suresi 36 ilâ 40, Sad Suresi 79 ilâ 83 âyetler arasında farklı konularda ve farklı şekillerde beyan edilmiştir.
 
 
BEŞER İNSAN MI, İNSANA DÖNÜŞMÜŞ BAŞKA VARLIK MI?
 
İnsan türünün evrimleşerek günümüze kadar geldiğini iddia eden bazı İlâhiyatçıların delili ise Kur’an’da birçok âyette geçen “beşer” kelimesi imiş. O akımın bu kelimeye yükledikleri anlam güya “beşer” denilen varlığın halden hale geçip başkalaşarak insana dönüşen bir canlı olduğudur.
 
İnsan elbette çeşitli merhalelerden geçerek kâmil mânâda insan haline gelmektedir. Fakat bu değişim bir başka türden insana geçiş şeklinde değildir. Gerek ilk insanın gerekse de neslinin yaratılışı pek çok âyette farklı beyanlarla bazen tafsilâtıyla anlatılmıştır. Örnekleyelim:
 
6- Hicr 28. âyet: "Hani Rabbın meleklere demişti ki: Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan beşer (insan) yaratacağım."
Hicr 33. âyet: "Ben, dedi: Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere (insana) secde etmem."
Sad/71. âyet: “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir beşer (insan) yaratacağım.”
 
 
Yukarıda verilen üç âyette kuru çamurdan yaratılarak insan siret ve sureti verilmiş varlık 'beşer' diye zikredilir. Hicr/33. âyette, insan kendisine henüz ruh verilmemiş olarak kuru balçık halinde iken, Şeytan’ın Allah’ın emrine itiraz suretiyle secde etmeyeceğini beyan ettiği varlıktan, yani Âdem’den ‘beşer’ diye bahsedilmiş.
 
Bazı âyetlerde insan, bazısında ise müteradif mânâsıyla beşer diye geçen varlık, Âl-i İmran/59, A’raf/37, Rum/20, Fatır/11, Mu’min/67, Hac/5, ayetlerde turab tabiriyle topraktan, Hicr/25, 26, 33, Rahman/14 âyetlerde salsal tabiriyle kuru topraktan, A’raf/12, İsra/61, Mu’minun/12, Sacde/7, Sad/71-76, En’am/2 âyetlerde ise tin tabiriyle çamur/balçıktan şekillendirilerek yaratılan ilk insan olan Âdem'dir. Dolayısıyla beşer herhangi bir değişime, dönüşüme veya evrime tabi olup başkalaşan bir canlı değil, Âdem’in ta kendisidir.
 
İlk insan olan Âdem’in yaratılışıyla ilgili âyetler aşağıda verilmektedir:
 
Âl-i İmran/59. âyet: “Allah nezdinde İsa´nın durumu, Âdem´in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi.”
 
A’raf/12. âyet: “Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu (Âdem’i) çamurdan yarattın, dedi.”
 
İsra/61. âyet: “Meleklere: Âdem´e secde edin! demiştik. İblis´in dışında hepsi secde ettiler. İblis: «Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!»”
 
Mu’minun/12. âyet: “Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.”
 
Secde/7. âyet: “O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.”
 
Sad/71. âyet: “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.”
 
Sad/76. âyet: “İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.”
 
Rum/20. âyet: “Sizi topraktan yaratması, O´nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.”
 
Hicr/26. âyet: “Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.”
 
Hicr/25. âyet: “Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.»”
 
Hicr/33. âyet: “(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.”
 
Rahman/14. âyet: “Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.”
 
 
İNSANIN YARATILIŞ EVRELERİNDE DE EVRİM YOKTUR: FITRİ TEKÂMÜL VARDIR.
 
İnsanın topraktan ve/ya toprağın hamur haline getirilmiş çamur/balçık vaziyetinden öğretilen, bilen, anlayan, öğrenen, konuşan, cennete konulan, hata işleyen ve bundan pişmanlık duyup tövbe eden Âdem/insan oluşu arasında, yaratılış safhalarının ayrıntılı olarak anlatıldığı âyetlerde, başka tür bir varlık iken evrildiğine veya değişim geçirdiğine dâir zayıf ta olsa ne bir delil ve ne de örtülü hiçbir bahis yoktur. Bu hususa ilişkin bazı âyetlerden örnek verelim:
 
Hac/5. âyet: “Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alaka’dan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. …”
 
Nisa/1. âyet: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. …”
 
A’raf/189. âyet: “Sizi bir tek candan (Âdem´den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva´yı) yaratan O´dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah´a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye duâ ettiler.”
 
Zümer/6. âyet: “Allah sizi bir tek nefisten (Âdem´den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah´tır. …”
 
Biyoloji bilimi açısından insanın evrimi hakkında bir şey diyecek durumda değilim. Zaten konuyu biyolojik bakımdan ele almadık. Fakat ne Kur’an’da ne de Peygamber Efendimizin hadislerinde insanın menşeinin başka bir varlıktan olduğuna dair zayıf bir emare dahi yoktur. Ancak insanın yaratılışında hem bedeni hem ruhi tekâmül vardır. Yukarıda verilen birçok âyette beyan olunduğu gibi, insan henüz hiçbir şey değilken, topraktan, ana rahmine düşmesinden itibaren nutfeden, kan pıhtısından, bir çiğnem et parçasından, belli belirsiz halinden, kemiklerine et giydirilmesinden, dünyaya gelişinden, çocukluktan, gençlikten taa ihtiyarlığa kadarki insanın oluşum ve gelişim seyridir. Tıpkı toprağa düşen bir tohum veya çekirdeğin ağaca dönüşmesi gibi. Ancak bu safhaların hiçbiri başka bir varlığı insana dönüştüren ya da insanı başkalaştıran bir evrim değildir. Bu süreç Âdem’den sonra onun bütün çocuklarının yaratılış safhalarıdır ki bu evreleri yaşamayan hiçbir insan yoktur ve insan dışında bir varlığa da dönüşmüyor.
 
Bir de cinlerin insandan önce yaratıldığına ilişkin itirazlar için de yine Kur’an-ı Hakim’in beyanlarına müracaat edelim. Birkaç âyet şöyledir: 
 
Kehf/50. âyet: “Hani biz meleklere: Âdem´e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; …”
 
İnsana saygı göstermeyi red eden ve cinlerden olan Şeytan Âdem´den önce var olması lazım ki ona secde emredilmiş olsun. Zaten aşağıda verilen âyette açıkça cinlerin önceden yaratıldığı beyan edilmektedir.
 
Hicr 27. âyet: “Cin’i ise, daha önce zehirleyici şiddetli ateşten yaratmıştık.”
 
……..
 
Hülâsa, bütün bu izahlara rağmen insanın evrim geçirdiği iddiasında ısrar edenlere son bir sözümüz olsun: Biz Kur’an-ı Hakim’in hiçbir tereddüde yer bırakmayan açık ve kesin beyanlarına istinaden ilk atamızın “mükerrem” özelliklerle ve “halife” sıfatıyla insan olarak yaratılışından eminiz, buna iman ederiz ve ilk insan olan Âdem’in çocuklarıyız. O halde şunu sormak hakkımızdır: Peki, siz kimsiniz, cinsiniz neydi, ne olmayı kendinize yakıştırırsınız ve hangi canlıdan türediniz? Hakkımızdır, bilelim…
 
mehmetasif@gmail.com
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981