banner1024

Sultan Vahideddin’in vatandan ayrılışında, ayrı ayrı zaviyeden, fakat aynı paralelde ve aynı görüşte iki kimse vardır.

Refet Paşa ve o zamanlar İstanbul’da astığı astık, kestiği kestik İngiliz Polis Kuvvetleri kumandanı Mister Benet. Geçelim.
Refet Paşa’yı pazar ziyaretlerinde dinler, dinler, bıkmadan dinlerdik. Kendisi çok zeki, hafızası çok kuvvetli, hadiselere ve meselelere derin vukufu vardı ve bu hakimiyetle meseleleri hiç bilinmeyen taraflarıyla anlatıyor, yahut büsbütün başka ve şaşırtıcı bir zaviyeden izah ediyordu.
Ben, sanki başkalarını mahrum etme bahasına, harikulâde bir konseri tek başıma dinliyormuş gibi üzüntü içinde, kendisinden rica ederdim:
“Paşam, ne olur, hatıratınızı yazsanıza, niçin yazmıyorsunuz? Bilinmeyen bir çok meselelerin iç yüzünü biliyor, karanlık kalmış hadiseleri aydınlatıyorsunuz. Bunların kapalı kalması ve bir gün şahitlerinin birer birer hayat sahnesinden çekilmeleriyle meçhul olarak kalması yazık değil mi?”
O zaman Refet Paşa susar, acı acı güler:
“Bu milletin her şeyi yıkılmış, bir İstiklâl Harbi ayakta, hatıralarımı yazayım da, onu da ben mi yıkayım?” derdi.
Günahı boynuna, verdiği cevap bu idi. Asıl sebep ne idi, bunu bilemiyoruz. Velhasıl, hatıratını yazmadan Refet Paşa da göçüp gitti.
Bir gün, rahmetli dostum Halûk Şehsuvaroğlu’na bunu hikâye ettiğimde, çok şaştı, ve:
“A! A! Bunlar söz birliği mi etmişler?” “Bunlardan” kasdı, biri Refet Paşa, diğeri Rauf Bey (Orbay).
Merhum Rauf Bey de yakın tarihimizin devlerinden biri…Hamidiye Kahramanı, Başvekil, Büyükelçi, vesaire vesaire…
Satırlar ve satırlar dolusu unvan, makam ve bunların içinde en mühimmi kendisinin üstün şahsiyetiyle Rauf Beyefendi.
Kendilerine de Halûk Şehsuvaroğlu, hatıralarını yazmaları için rica, hattâ ısrar ettikçe, verdikleri cevap Refet Paşa’nın bana verdiği cevabın aynı oluyormuş.
Böylece, Hamidiye Kahramanı da kendisinden beklenilen hatıratı ve bir çok meseleleri aydınlatmadan göçüp gitti. (Münevver Ayaşlı, İşittiklerim…Gördüklerim…Bildiklerim…, İstanbul – 1973 s. 9 – 10)
X
Refet Paşa’nın: “Bu milletin her şeyi yıkılmış, bir İstiklâl Harbi ayakta. Hatıralarımı yazayım da, onu da ben mi yıkayım?” cevabı; yazılanlar doğru olmakla birlikte, bir çok hakikatlerin de olduğu gibi bırakıldığına telmih ve işaretler var.
Elbette hiç bir şey gizli kalmaz. Kalmıyor zaten…Günün birinde kendini açığa çıkarıyor. Nitekim:
“Zaman en iyi müfessir / yorumcu ve gerçeği açığa çıkarıcıdır.” hükmü bu yüzden verilmiş olsa gerek.
Zamanla gizli kalan ve kalmış olan çok şey daha iyi anlaşılır.
Nasıl ki dağın yamacında dağın heybet ve büyüklüğü temaşa edilemez / seyredilemez. Tüm şaşaasıyla görülemez.
Ama uzaktan, bütün görkemiyle dağ görülebilir. Bunun gibi, olayların içindeyken de çok zaman gerçekler tam olarak anlaşılmayabilir. İçyüzüne nüfuz edilmeyebilir.
Ama yıllar sonra olaya uzaktan bakanlar, gerçeği görmekte, o günleri yaşayanlardan daha şanslıdırlar. Tıpkı verdiğimiz dağ misalindeki durum gibi…
İşte Refet Paşa, bu sözüyle, belki de gerçeklerin gelecekte anlaşılmasının daha yerinde olacağını söylemek istemiştir.
Nitekim öyle de olmuş; yakın tarihimiz bugün daha iyi aydınlanmış vaziyettedir.

Gittikçe daha da anlaşılır hâle gelmekte…Taşlar yerine oturmaktadır. 
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981