ASAYİŞ Haberleri Tümü

Nedret Demir - DÜNYADA HEPİMİZ KİRACIYIZ!

Çok değerli okurlarım, merhaba

Küçük yaşlarda bir kitapta okumuştum. Yazarını da kitabı da hatırlamıyorum.  Bu kitapta Yazar diyordu ki: “Bir ev yaptıracağım kendime, kapısına da bir tabela astıracağım. Bu evin sahibi Mâlikü’l Mülk olan Allah’tır, Yazar burada kiracı olarak oturmaktadır.” 

Sizlerle bugünkü etkileşimimize bu duygularla başlıyorum.

Sizin gibi benim de zaman zaman kendi kendime düşündüğüm hususlardan birisidir:

“Dünyada her şeyin gelip geçici olması, hiçbir şeyin gerçek sahipliğini elde etmeden burada kiracı olmamız!” 

Her birimiz dünyada bir şeyler edinme çabasındayız. Bir sürü şeye sahip olmaya; ev, araba, arsa, eşyalar vb. dünya varlıkları, malları edinmeye çalışıyoruz. Ancak bunda saklı olan asıl hakikat, dünya malının geçici oluşudur. Hepimiz aslında bu emanetin kiracılarıyız; gönlümüzde taşıdığımız umut, emanet, şükür ve tevekkül kavramlarıyla hayatımızı sürdürürken, aslında sahip olduğumuz sadece Allah’ın bize ihsan ettiği geçici kullanım imkânı verdiği mülküdür. Bu hususta Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Dünya, imtihan için verilen bir misafirhane ve geçici bir konaklamadır.”
Bu noktada Kur’an-ı Kerim’in Hadîd Suresi 20. ayeti bizlere yol gösterir: 

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider) Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.”

Yani, görüldüğü üzere “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.”

Şimdi aklımıza şu soru gelir: Biz, geçici kiracılar olarak, bu dünyadan ne miras almayı hak ediyoruz? 

Her gün evden çıkarken, işe gidip gelirken ya da sevdiklerimizle vakit geçirirken, aslında maddi şeylerin yanı sıra ruhani değerler üzerinde düşünmekteyiz. Yaşamın akışı içerisinde adım adım kazandığımız tecrübeler, bize emanet olarak verilen nefes ve zamanın kıymetini hatırlatır. İşte bu noktada, kalplerimizdeki şükür duygusu ve tevekkül anlayışı, bizi hakikaten huzura kavuşturacak yollardır.

Dünya nimetlerine bağlanma çabamızla, unutulmaması gereken gerçeği yeniden hatırlamalıyız; şu ki, hiçbir mülk bize ait değildir. Bugünkü yaşamımız, yarın elden gidebilecek bir iman denemesidir.

Yaşamın her anında, Allah’ın bize emanet ettiği sorumluluğu idrak etmek ve buna uygun hareket etmek, gerçek zenginliğimizin kaynağıdır. Bu temel farkındalık, hayatımıza yön veren en büyük rehberdir. Bu bağlamda, “Mülk Allah’a aittir” sözlerinin verdiği bilinç, bizleri hem dünyevi endişelerden arındırıp hem de ruhani dünyaya adım atmaya davet eder.

Günümüz toplumunda, ekonomik dalgalanmalar, teknolojik yenilikler ve sosyal medya üzerinden yayılan tüketim kültürü, insanları maddi değerler peşinde koşmaya teşvik etmektedir. Ancak bu güzelliklerin hepsi yalnızca geçici süslemelerden ibarettir. İş yerinde alınan maaş, alışveriş sırasında harcanan paralar ve yatırım yapılan emlak, aslında kalıcı olmayan unsurlardır. Bunun farkına varmak, yaşamımızı yönlendiren temel prensiplerden biridir. Bu hususta, Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Dünya malı geçici bir iman sınavıdır” şeklinde söz söyleyerek müminlere, asıl menfaatin ahiret olduğunu hatırlatmıştır.

Günümüzde insanların büyük bir kısmı fani kazançların peşine düşerken, bu hızla geçen hayatın aslında insanı sınavdan geçirdiğini unutur. Mesela, bugünün yatırımının yarın belirsizliğe dönüşebilmesinin getirdiği endişe, insan kalbine derin izler bırakabilir. Bu durum, bireylerin sorumluluklarını ve ilerleyen hayatlarındaki gerçek ihtiyaçları tekrar gözden geçirmesine vesile olur. Bu noktada Kur’an-ı Kerim yine bizlere rehberlik eder. İnsanları bu dünya nimetlerine aldanmaması, fani yaratıldıkları hususunda ikaz eder. 

Rahman Suresi 26.ayet’te bildirildiği üzere; “Yaratılmış tüm varlıklar fanidir. Bâkî olan yalnızca Allah’tır diye de bildirir.

Hayatımızda karşılaştığımız modern riskler ve belirsizlikler, bize sahip olduğumuz her şeyin emanet olduğunu unutmamamız gerektiğini mükemmel bir şekilde hatırlatmaktadır. Ekonomik belirsizlikler, ani iş kayıpları veya doğal afetler gibi güncel örnekler, dünyevi varlıkların kalıcılığının sadece yanılsama olduğunu ortaya koyar. Kişisel hayatımızda yaptığı yatırımın veya oluşturduğu birikimin, her an değişebileceği düşüncesi, insanı daha dikkatli ve bilinçli olmaya iter. İnsanları, bu geçiciliği dâhilinde sorumluluk sahibi olmaya çağıran bu mesaj, aslında ruhani bir uyarıdır.

Elbette, dünya malına yapılan itina ve harcamalar, aslında imtihanın bir parçasıdır. Bu bağlamda hem bireysel hem toplumsal sorumluluklarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Maddi konforun peşinde koşarken ihmal edilen manevi değerler, kalplerimizi huzursuz edebilmektedir. Esasen, her insanın bu dünyada geçici kiracı olduğunun farkına varması, sorumluluklarını Allah’ın verdiği ölçüde yerine getirmesi gerekmektedir. Bu, ahiret hayatına hazırlık sürecinde malın, yaşamın ve zamanın alelade olmadığını hatırlatır niteliktedir.

Elimizdeki nimetlere sahip çıkmanın, şükretmenin ve tevekkül etmenin ne kadar önemli olduğu kuşkusuzdur. Bedenimiz, zamanımız, sevdiklerimiz ve sahip olduğumuz tüm maddi ve manevi değerler, Allah’ın bize emanet ettiği kutsal varlıklardır. Günlük yaşamda, iş yerinde karşılaştığımız zorluklar veya aile içerisindeki küçük sıkıntılar, aslında bize bu kavramların ne denli derin ve anlamlı olduğunu gösterir. 

Şöyle bir etrafımıza baktığımızda, yaşam sürecimizi gözden geçirdiğimizde her şeyin bize emanet olarak verildiğini, buradan hiçbir maddi varlığı mezara taşıyamadığımızı, her şeyin burada kaldığını hepimiz görüyoruz. Bu durum aynı zamanda hayatın anlamının, sorumluluğunun farkına varmaya bizi davet eder.

Bir çalışan düşünün; yıllarca biriktirdiği parayla ev sahibi olma hayali kurarken, ani ekonomik değişimlerin getirdiği krizler, onun bu hayalini alt üst edebilmektedir. Böyle zamanlarda insanın şükür duygusu ve tevekkül anlayışı, hayatın her aşamasında karşılaştığı sıkıntıların üstesinden gelmesine yardım eder. Emanet olarak verilen her nimet, bize aynı zamanda sorumluluğu da yükler. İşte bu empati ve farkındalık, kalplerimizde derin bir nakış gibi yer eder; zira Allah bu dünyada bize emanet ettiği her şeyi doğru şekilde idare etmemizi ister.

Bu noktada, hayatımızın tüm evrelerinde, elde ettiğimiz nimetlere karşı duyduğumuz şükrün, manevi huzur için ilk adım olduğunu görürüz. Aile, iş ve sosyal yaşamın getirdiği stres içerisinde tevekkül ederek, her şeyi Allah’ın iradesine bırakmanın manevi rahatlamayı sağladığını kavrarız. Günümüzde yaşanan pek çok olumsuzluk, bu kavramların eksikliğinden kaynaklanabilir. Bu nedenle, iş hayatından ev hayatına, toplumsal ilişkilerden kişisel gelişime kadar her alanda emanet bilincini ve şükrü hayatımıza entegre etmeliyiz. Bu öğreti, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in “İmanı kuvvetlendiren en büyük sermaye, şükür ve tevekküldür” sözüyle de pekişmiş bulunur.

Dolayısıyla, hayatın her anında karşılaştığımız zorluklar ve başarılar, bize aslında Allah’ın bize emanet ettiği kıymetli bir imtihanı hatırlatmaktadır. Maddi dünyaya bağlılık yerine bu değerlerin üzerimize düşen sorumluluğunun farkına varmak hem bireysel hem de toplumsal huzurun temelini oluşturur. 

Her birimiz, sahip olduğumuz nimetlere layıkıyla sahip çıkmalı, onlara şükretmeyi ve her durumda tevekkül etmeyi öğrenmeliyiz. Bu bilinç, bizi dünyevi yanılgılardan uzaklaştırarak, gerçek manevi olgunluğa erişmemizi sağlayacaktır.

Sonuç olarak; dünya hayatının fani oluşu, bize emanet, şükür ve tevekkül kavramlarını hayatımızın merkezine almamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Her anı dikkatle değerlendirmek, dünyevi nimetlere aldanmadan kalıcı olanı aramak, ruhani yolculuğumuzda atılacak en doğru adımlardandır. Günlük hayatın koşturmacasında bazen gözden kaçan bu öğretiler, bizlere geleceğe dair umut ışığı sunar. Şüphe yok ki, maddi şeyler gelip geçerken, kalpte filizlenen şükür duygusu ve Allah’a tevekkül, bizi manevi olarak zenginleştirir. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere, “Dünya hayatı bir imtihan ve geçici süslemelerden ibarettir; asıl olan ebedi hayatın saadetidir” mesajı, kalplerimizi tazeler.

Bugünün belirsizlikleri, yarının umut dolu yarınlarına kapı aralayabilir. Hayatın iniş çıkışlarını, her şeye rağmen sabrın ve tevekkülün rehberliğinde aşmak, ruhumuzu hakiki bir huzurla doldurur. Endişeler içinde kaybolmaktansa, Allah’ın bize emanet ettiği mutluluğa ulaşmanın yollarını aramak, hepimize düşen önemli bir görevdir. 

Bu bilinçle, bu dünyada kiracı olduğumuzu unutmadan geleceğe umutla bakarken, kalplerimizdeki inancı tazeleyerek, dünyevi sınavı layıkıyla geçeceğimize inanmak, ruhumuzu güçlendiren en önemli adımdır.

Bugünkü etkileşimimize sonunda sizleri tüm dijital platformlarda yayınlanan sözlerini ve müziğini yaptığım “KİRACISIN” adlı single albümümün sözleri ile son vermek istiyorum. Albümü dinlemek isteyenler de buradaki linkten dinleyebilirler.

KİRACISIN

Yok dünyada hiçbir malın
Tek nefestir senin varın
Dört bir yanın dolsa altın
Sen burada kiracısın
 
Sanırsın ki senin malın
Sen kazandın, kendin yaptın
Emin ol ki sen aldandın
Bil burada kiracısın
 
Boş harcama sakın ömrün
Aklın kullan, olma düşkün
Kiracısın, yoktur mülkün
Bak burada kiracısın
 
Allah verir senin rızkın
Boş yaşama, kullan aklın
Biter kalmaz bir gün namın
Kiracısın sen kiracı

Sanma yaptın sen başardın
Her şeye sen imza attın
Emeğinle servet yaptın
Kanma sakın kiracısın
 
Nefes yoksa sende yoksun
Biraz toksun çokta açsın
Dünya malı yere batsın
Sen burada kiracısın
 
Dünya mülkü senin sandın
İnan buna bak aldandın
Neler yaptın, ne kazandın
Aldanma sen kiracısın
 

 

Yorum Gönder
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir. Teşekkür Ederiz.
Yorumunuz onaylanmıştır, teşekkür ederiz.
Ad Soyad
Yorumunuz