
Aziz Nesin’in “Emirkulu” müstear adıyla senaryosunu yazdığı ve “orta kuşak”ın önemli çizerlerinden Nehar Tüblek’in çizdiği “Deniz Aslanı”, kadın-erkek ilişkisini mercek altına alan eğlenceli bir hikâyenin peşine takılıyor.
Erkekler Ne Bekler? Kadınlar Ne İster?
İlk kez 15 Eylül 1955’te Akbaba dergisinin 183. sayısında tefrika edilmeye başlanan “Deniz Aslanı”, 16 sayfalık oldukça kısa bir çizgi roman olmasına rağmen, erkekler ne bekler ve kadınlar ne ister gibi cevaplanması zor olan soruları sormaya cesaret ediyor. Üstelik bu kadar az sayfada, ana hikâye olarak kadın-erkek ilişkisini başarıyla masaya yatırırken, aralara serpiştirdiği yan hikâyeciklerle de bir toplumun portresini en doğal haliyle çiziyor. Fakat şunu belirtmeden de geçmek istemiyorum. Hikâyede tek bir kadın karakter kullanılıyor ve bu yüzden de tek bir kadın karakter üzerinden aslında bütün kadınlara yönelik söylemler yapılıyor. Üstelik bu kadın karakter ile çizilen imajın, cinsiyetçi bir yaklaşımın ürünü olduğunu ve sadece içerik olarak değil çizimlerle de kadının metalaştırıldığını söylersek pek de yanılmış sayılmayız. Tabii ki burada Nesin’in anlatmak istediği şey için bu şekilde bir kadın karakter kullanması gerektiğinin de altını çizmemiz gerekiyor. Yine de hikâyedeki tek kadının, dişiliğini kullanmak ve tüketilebilir bir nesne olmak dışında hiçbir özelliğinin olmamasını, masum bir şekilde yorumlamamız pek mümkün değil.
Nesin, en basit şekilde ifade etmek gerekirse hem çok yalın hem de çok kompleks bir eser ortaya koyuyor. Evet, “Deniz Aslanı”, özünde sadece kadın ve erkek doğasını yakın plana alan bir eser gibi gözüküyor. Fakat bunu oldukça tuhaf bir hikâye üzerinden gerçekleştirdiği için, nihayete erdiğinde kafa karıştırabiliyor. Özenle yerleştirilmiş çok ince göndermeler, ana hikâyeye sırıtmayacak şekilde yedirilen toplumsal mesajlar, hiçbir şekilde abartı durmayan karakterler ve ustaca kullanılmış mizahi ögeler... Anlayacağınız Nesin, çizgi roman senaryosu yazma konusundaki ustalığını “Deniz Aslanı”nda da gösteriyor. Üstelik diyaloglardaki doğallık, bence bu çizgi romanın en önemli artısı olarak öne çıkıyor.
Görsel Olarak Etkileyici
Toplamda 60 kareden oluşan bu çizgi romanda, Nehar Tüblek, bizi daha ilk karede kendine has çizgilerine alıştırmayı başarıyor. Bu sayede çizgi romanın devamında herhangi bir yabancılık çekmiyoruz. Fakat tabii ki Tüblek’in çizgilerinin de alışması zor olan kısımları var. “Baba Mirası”nı baz alarak Mim Uykusuz’un arka plan ve mekân çizimlerinde zayıf kaldığını söyleyebiliriz. Ama Tüblek, bu konuda işi daha da ileriye götürüyor! Arka planlar bazen birkaç çizgi, bazense koca bir boşluktan ibaret. Tüblek, sadece insan çizimlerine odaklanıyor, insanları ön plana çıkarıyor. İnsan çizimlerindeki sadelik ve tek renkten ibaret olan renklendirme, ilginç ama çizgi romanı görsel olarak etkileyici bir yapıya kavuşturuyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, “Deniz Aslanı”nı yaratan Nesin ve Tüblek ikilisi, az sayfada kadın-erkek ilişkisi üzerine bir çizgi roman yapmak gibi altından kalkması çok zor olan bir işi başarıyor. Nesin, “Baba Mirası” kadar etkileyici bir taşlama ortaya koymasa da ilginç hikâyesi ile bizi şaşırtmayı beceriyor. Ve Tüblek de Nesin’in senaryosunu, bu ilginç hikâyenin ruhuna yaraşacak şekilde görselleştirerek, hikâyenin gücüne güç katıyor.