Milli Mücadele'nin başlangıcı olması ve 23 Nisan 1920'de meclisin açılışının 100. yılı dolayısı ile Kocaeli ve Gebze bölgesinde pandemi kurullarına uyarak etkinlikler yapılabilir, gençlerde tarih ve kürtür bilinci oluşmasına imkan sağlanabilirdi.

Milli Mücadele'nin 100. yılı bitmeden Gebze bölgesinin Kurtuluş Savaşı'na katkısı ile ilgili yazılar  yazıp, araştırma yapmak istiyorum.

Bu konuları anlatan 1966 yılında çekilmiş Bir Millet Uyanıyor sinema filmini sizlerle paylaşıyorum.

https://m.youtube.com/watch?v=w-B2-PVuFkU

Kurtuluş Savaşın'da Gebze Bölgesinde İngiliz ve Yunan Mezalimi 

“.....Gebze ve çevresinde Mondros Mütarekesi'nden sonra işgallere karşı ilk milli teşkilatı Karakol Cemiyeti’nin kurduğu anlaşılmaktadır. Kara Vasıf ve Kara Kemal gibi eski ittihatçıların kurduğu bu cemiyete daha sonra Yenibahçeli Şükrü ve daha birçok eski Teşkilat-ı Mahsusa üyesi de katılmıştı. İstanbul ile Anadolu arasında irtibat temini için Kocaeli mıntıkasında bir menzil teşkilatı kuran bu teşkilat, Kocaeli Mıntıkası Kumandanlığına ve Kocaeli Menzil Kumandanlığına Yenibahçeli Şükrü Bey’i atamıştı. Kocaeli’ndeki Rum köylerinin Müslüman köylerine saldırmaları, mezalim ve adam öldürmeleri üzerine Şükrü Bey, Endaht Mektebindeki cephane ve silahları, daha önce Teşkilat-ı Mahsusada çalışan çete kaptanlarına dağıtarak Venizelist Rumların daha ileri gitmesini engellemişti. Yenibahçeli Şükrü Bey maiyetinde birçok subay çalıştırmıştı. Bunlardan Kadıköy İnzibat Karakolunda görevli piyade Yüzbaşısı Sipahi Dayı Me- sud Bey ve Doktor Fahri Can Bey bölgede önemli çalışmalar yapmışlardır. Bu kişiler, Anadolu’ya kaçırılacak subaylar işiyle de meşgul olmuşlardı.

Sadık Baba, İstiklal Harbi’nde hemen hemen ilk Kuva-yı Milliyecilerden olmuş, Kocaeli mıntıkasında hassaten Rum çetelerinin imhasında mühim roller oynamıştı. Bunun dışında Doktor Fahri Necip (Fahri Can) bölgede milli teşkilat için önemli çalışmalar yapmıştı. Fahri Can mütareke ile ordudan terhis edilmiş ve sonra kendi teşebbüsü ile Gebze Hükümet Tabipliğine atanmasını sağlamıştır. Bu sırada Yeniköylü Rum çeteleri her gün bir köyü basıyor, bir Türkü öldürüyorlardı. Doktor Fahri Can hemen her gün bir cürm-ü meşhudun keşfine gidiyordu. Hükümet, hükümet konağı denilen binadan ibaret, jandarma ise adı var kendisi yok bir mahiyetteydi. Vatanperver ve heyecanlı bir genç olan Doktor bu halden pek muztaripti. Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Nail Bey ile görüşerek, ona jandarma deposundaki silahları köylüye vermek, köy gençlerini silahlandırmak ve köylünün kendi kendisini müdafaa edebilmesini temin etmek gerektiğini söyledi. Bir İttihatçı olan yüzbaşı köylüyü imkân nispetinde silahlandırmıştı. Ancak Hürriyet ve İtilafçı olduğu bilinen Zeynel Abidin Hoca’nın adamı olan Kaymakam Nurettin ile birkaç avenesi durumu derhal İstanbul’a bildirdiler. İtilaf Devletleri adına Fransız Renedino adındaki bir jandarma yüzbaşısı bu konuyu araştırmak üzere Gebze’ye gönderildi. Bu incelemeler İtilaf Devletlerine Gebze’de Kuva-yı Milliyecilerin teşkilatlandıklarını ve bu konuda hükümetin kesin tedbirler alması gerektiğini, bunun için jandarma sayısının artırılması gerektiğini gösterdi. Rumların yaptığı katliamı görmezden gelen İtilaf Devletleri işgalcileri bütün kabahati halkı bu Rum çetelerden korumak isteyen Kuva-yı Milliyecilere yüklüyorlardı.

Bütün bu engellemelere rağmen Doktor Fahri Can ile kumandan Nail Bey arasındaki çalışmalar sayesinde İzmir’in işgalinden önce Gebze’de gayri resmi ve isimsiz bir teşekkül kendi kendine kurulmuş oluyordu. Bu teşekkülde şu kişiler bulunuyorlardı: Doktor Fahri Can, Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Nail, Eski Kaymakam Ferit, Hâkim Mithat, Müddeiumumi Nazım, Müftü Hüseyin ve Mal Müdürü Behram Beyler.

Gebze’de köylüyü imkân ve mevcut nispetinde silahlandırmak, Yeniköylü Rum eşkıyasının köylere baskın ve tecavüzlerini ancak bir dereceye kadar önlemiş bulunuyordu. Fakat Rum çeteleri yine mıntıkada hâkim bulunuyorlardı. O zamanlar Gebze’de hayvancılık iyi bir durumda idi. Pek çok koyun sürüleri vardı. Bunların ağılları muhtelif yerlerde ve kırlarda bulunuyordu. Hayvancılıkla eşit oranda olarak yoğurtçuluk, yağcılık, kaşarcılık işleri de vardı ve muhtelif yerlerde yoğurthaneler, yağhaneler, kaşarhaneler bulunuyordu. Bütün bunlar Yeni köylülerin tecavüzlerine karşı açık ve müdafaasız bir halde bulunuyorlardı. Ayrıca bölgenin birçok yerlerindeki değirmenlerin sahipleri yerli Hıristiyanlardı, bunlar da Yeniköylü eşkıyanın casusu idiler. Bu şartlar altında mıntıkada seyyar, silahlı kuvvetlerle bu eşkıyaları kovalayıp sürmek gerekiyordu. Bunlardan başka yine Gebze mıntıkasında ayrı ayrı ve müstakil şekilde faaliyet gösteren Karaarslan ve Sarıarslan Çeteleri vardı. Bunlar adam öldürmüyorlar, aşırı soygunculuk yapmıyorlardı ama bunlar da eşkıya çeteleri idi ve bütün hayatları ve masrafları köylünün, bilhassa köy ağalarının sırtından çıkıyordu.

Gebze’deki jandarma kumandanı Nail ve Dr. Fahri Can, bu çeteleri kendi hesaplarına kazanmayı, bunların bütün faaliyetlerini Yeniköylüler üzerine yönlendirmeyi, bu şekilde dağlarda Yeniköylülere karşı hareket eden seyyar, silahlı müfrezelere sahip olmayı düşündüler ve harekete geçtiler. İlk temasta görüldü ki, eşkıya diye adlandırılan bu adamlar cesur, fedakâr ve vatanperver Türk çocuklarıdır. Bunlardan Karaaslan Rumeli’de Bulgar komitecilerine karşı silahlı çalışmış olduğu gibi Birinci Dünya Harbi’nin başında merhum Süleyman Askeri Bey’in kumandasında teşkil edilip Basra’ya gönderilen ve orada kahramanlıklar gösteren meşhur Osmancık Taburu’nda da vazife almış bir yiğit idi. Bu çeteler, milli teşkilatın emrine giriyorlar ve Yeniköylülere Gebze mıntıkasını dar ediyorlardı. Bu şekilde Gebze’de sabit ve seyyar iki silahlı kuvvet teşekkül etmiş bulunuyordu.

Aynı zamanda da menzil hattı kuruluyor, konak yerleri tespit ediliyor ve İstanbul’dan Anadolu’ya geçirilecek silah, cephane ve askeri malzemeyi koyacak depolar hazırlanıyordu. Yenibahçeli Şükrü Bey, işlerin süratle ve aksamadan yürüyebilmesi için mesai sahasını mıntıkalara ayırarak her mıntıkaya yetkili bir kumandan tayin etmenin gerekli olduğunu gördü. Umumi kumandası altında Kadıköy mıntıkasına Veysel Orhan, Gebze’ye Dayı Mesut (Gürbüz), Şile’ye Yusuf Ziya (Şahap), Kartal’a İhsan, Beykoz’a Murat (Korsan), Kefken’e İpsiz Recep’i kumandan atadı. Dr. Fahri Can, arkadaşlarla merkezi bir komite halinde Gebze’ de çalışıyordu. Jandarma Kumandanı Nail Bey, Fevzi Paşa (Çakmak) kafilesiyle Anadolu’ya geçmiş yerine Şerafettin Bey isminde bir zat gelmişti. Yeni kumandan Üsküdar Mutasarrıfı Ziver’den şifre ile Fahri Can’la eski Kaymakam Ferit Bey’in hemen tutuklanarak İstanbul’a sevkleri hakkında bir emir aldı. Bu emirle kumandanın “Bu kadar jandarma ile bu işi yapmağa imkân yoktur. Çünkü hepsi onlara bağlıdır” şeklindeki cevabın bir suretini Fahri Can’a getirdi. Bir kaç gün sonra yine Ziver’den şöyle bir şifre geldi: “Yunus Ağa kumandasında doksan kişilik bir Kuva-yı İniibatiye müfrezesi derdesti sevktir. O zamana kadar firarlarına, meydan verilmemesi".Ancak Kuva-yı Milliyecilerin yakalanması mümkün olmamıştır.

Bu dağınık kuvvetleri bir elden idare etmek ve bir kumanda altında toplamak gerekiyordu. Bunun için de ilk akla gelen adam Yahya Kaptan oldu. Yahya Kaptan çok cesur, iyi bir silahşör ve maiyeti üzerinde nüfuz ve itaat tesis edebilen bir adamdı. Yahya Kaptan’ın ayrı bir özelliği de bu gibi işlere yarayan insanları, iyi tanımasıydı. Osman Kaptan’ı da yanına aldı. Osman Kaptan’ı Maltepe Endaht Mektebine gönderdi. Osman Kaptan kumandan Yenibahçeli Şükrü Bey’i görerek silah ve cephane tedarik etti. İstanbul’daki gizli teşkilat Yahya Kaptan’ı Gebze mıntıkasındaki silahlı kuvvete kumandan tayin etti, karargâhını da Tavşancıl’da tesis ettirdi, jandarma telefonu koydurdu, Nail Bey vasıtasıyla bütün jandarma karakollarına Yahya Kaptan’a hürmet göstermelerini, emirlerine lakayt kalmamalarını tebliğ ettirdi. Böylece Yahya Kaptan bölgede önemli bir güç oldu, silah bulan veya bulamayan ve burada mutlaka bulacağını uman ve düşmanla vuruşmak ihtiyacını duyan herkes Yahya Kaptan’ın emrine girdi. Güçlenen bu teşkilatın Menzil güzergâhımız, Üsküdar’da Özbekler Tekkesi, Merdivenköy; Kartal’da Samandıra, Kurnaköy; Gebze’de Ağren (aslında Akviran), Köseler, Tepeköy, Kırça- li’den Arifiye ve Lefke’ye  yani bu günkü Bilecik Osmaneli ne ulaşıyordu.

Yahya Kaptan 8 Ocak 1920’de öldürülünce bölgede olaylar karmaşık bir hale geldi. Kaymakamlar duruma hâkim olamadılar. Yahya Kaptan öldürülünce onun yerini Kara Arslan aldı. Kara Arslan gibi Ankara hesabına çalışan çeteciler Üsküdar’daki İngiliz cephanelerinden silah kaçırırlarken Gebze’nin köylüleri de onlara yardımcı oldu. Üsküdar'dan kaçırılan silahlar çoğu zaman Demirciler-Çerkeşli güzergâhı kullanılarak Anadolu’ya kaçırılmıştır.
Gebze Tren İstasyonu ve Haydarpaşa-İzmit Demiryolu 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütare- kesi'nin 15. maddesi gereğince, “Bütün demiryolları İtilaf Devletleri tarafından kontrol altına alınacaktır” hükmünden dolayı belirli noktalarda İngiliz askeri birliklerinin işgali altındaydı. Ancak bu birlikler Gebze kasabasına ya da köylerine devriye kuvveti çıkarmıyorlardı. Gebze İstanbul Hükümeti’ne ve işgalci İtilaf Devletlerine karşı Ankara Hükümetine bağlı kurtarılmış bölge olmuştu. 17 Haziran 1920’de İngiliz Amirali De Rebeck, Lord Curzon’a bir mektup göndererek, “Mustafa Kemal’in askerleri Gebze’ye kadar geldi. Haydarpaşa ve Üsküdar’ı Kemalistlerin basmasından korkuyoruz” diyordu. Aslında bu kuvvetler Kara Arslan, Küçük Arslan gibi çetelerin de destek verdiği Gebze köylülerinin de içinde bulunduğu mahalli kuvvetlerdi. Ancak İngilizlerin gözü korkmuştu. Bu durumu fark eden İngilizler çareyi İzmit ve Diliskelesi’ne asker çıkartmakta buldular. 18-19 Temmuz 1920 gecesi Derince’ye yanaşan iki vapur İngilizlerin himayesinde binden fazla askerden oluşan bir Yunan kuvvetini peyderpey karaya çıkarmaya başladı. Bu bölgeyi gözetleyen Osmancık Taburu 24. Fırka’ya durumu bildirmiş ve Yıldırım Taburuna da bilgi verilmesini istemiştir. 20 Temmuz’da Gebze’ye çıkan bir süvari alayı Tavşancıl-Çerkeşli-Köseler Köyleri istikametinde müsademe ederek ilerlemeye başlamıştır. Tavşancıl köyüne gelen İngilizler bazı kimseleri tutukladılar. Çerkeşli Köyü civarında yapılan bir müsademeden sonra Osmancık Taburu tamamen dağıldı ve tabur kumandanının yanında sadece l0 kişi kaldı.

İngilizlerin Gebze yöresindeki ilk etkili eylemleri, İstanbul hükümetine baskı yaparak 8 Ocak 1920’de Tavşancıl Köyü'nde Gebze Kuvayı Milliye Kumandanı Yahya Kaptan’ın şehit ettirilmesi olayıdır. İngilizler bir de İstanbul’dan Anadolu’ya bazı subayların kaçak olarak geçirilmesi ve bazı sevkiyatları sebebiyle 1920 yılının Mart ayı sonlarında Gebze ve Derince bölgesine 200 civarında asker çıkarıp bu kaçışları ve silah sevkiyatını önlemek istediler. Ancak bu konuda başarılı olamadılar.Darıca Rumları 8 Temmuz 1919’da İtilaf Devletleri temsilcilerine müracaat etmişler, İngilizler de 150 kişilik bir İngiliz askeri müfrezesini göndereceklerini bildirdiklerinden bunlar için Darıca Rum mektebinin hazırlandığı görülmüştür. 2 Temmuz 1920 günü Gebze kazasına bağlı Hereke ve Yarımcaya çıkarma yapan İngiliz birlikleri Yukarı Hereke ve Tavşancıl Köylerine de gidip bazı köylüleri sorguya çekmişler, köylülerin silahlarını, av tüfeklerini toplamışlar, Kuvayı Milliyeye yardım etmemeleri konusunda onları uyarmışlardır. İngiliz askeri birliklerinin Gebze kasabasına yaptıkları bir çıkartmayı o günleri yaşamış olan Gebzeli Çakal

Süleyman (Süleyman Dinçer) anılarında şu şekilde anlatmıştı:

Milli Mücadele’de Gebze Kaymakamlarının Kaçırılmaları Olayı

“İngiliz askerleri önce tren istasyonuna geldiler. Aslında Tuzla'da kalırlardı. Gebze Tren İstasyonuna gelip gar binasında kalırlardı. İngiliz Ordusu Hintli askerlerden oluşuyordu. Bunlarda Müslüman ve Mecusi olarak ikiye ayrılırdı. Tuzladaki barakalarda kalıyorlardı. Gebze İstasyon Garı'nda kalan İngiliz birlikleri Gebze’nin kaza merkezine girmek istiyorlardı. Ancak Türk çeteleri buna izin vermiyorlardı. Başlıca Türk çeteleri Kara Arslan ve Küçük Arslan’dı. İngiliz askerleriyle Türk çeteleri Gebze’de amansız bir savaşa girdiler. Ben o sırada on beş yaşlarındaydım. Çarpışma sırasında Avustralya kökenli bir İngiliz askeri öldü. Bundan on-on beş gün sonra İngiliz askerleri iyice acımasız oldular. Önce Beylikdağı'nı topa tuttular. Mevsim yaz aylarıydı (1920 Ağustos ayı). Daha sonra Gaziler Dağı'na geçtiler. Bu sefer de oradan topa tuttular. Bir anda mahşer geldi zannettik. Önceleri kasabayı top ateşine tutan İngiliz askerleri sonra Gebze’ye girdiler. Gebze Hükümet Konağını işgal ettiler, burada Gebze Mal Müdürü Behram Beyi şehit ettiler.”

Görüldüğü üzere İngiliz birliklerinin Gebze’yi kesin olarak işgali 1920 yılının 13 Temmuzu’nda gerçekleştirilmiştir. 13 Temmuz 1920 günü İngiliz kuvvetleri, topçu ateşinden sonra Gebze’ye taarruz etmiş, Diliskelesi'ne çıkartma yapmış ve Gebze’yi işgal etmiştir. Gebze’yi savunan Osmancık Taburu üstün İngiliz kuvvetlerinin taarruzu karşısında Gebze’yi boşaltarak on beş kilometre kuzeye çekilmiştir. Yöre l00 gün kadar İngilizlerin denetiminde kaldıktan sonra İngilizler bölgeyi Yunan askeri birliklerinin denetimine vermiştir. 26 Ekim 1920’de Dilovası’na Yunan askeri birlikleri çıkarma yapmış, Diliskelesi’ndeki tren istasyonunda karargâh kuran birlik hem İzmit Körfezi'ni hem de çevre köyleri buradan denetlemiştir. Çerkeşli Köyü'ne gelen Yunan askeri birlikleri köyü kuşatmışlar ve köy halkını sıkıştırarak zorla Yunan askerlerinden memnun olduklarına dair mazbata düzenlemelerini istemişlerdir. Yunanlılar işgallerinin ilk gününden başlayarak bölgeyi terk ettikleri güne kadar Gebze ve köylerinde Müslüman ahaliye yapmadıklarını bırakmamışlar, mallarını gasp ederek birçok masumu öldürmüşlerdi. (Kaynak: İsmail Sevinç- Gebze Tarih Ansiklopedisi/ Gebze Gazetesi Kültür Yayını)

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981