Ademoğlu yaşam serüveni içinde her hali her hareketiyle şaşırtmaya devam ederken işin kolayına geleni tercihte de görülmeye değer doğrusu. Evrenin dört bir yanından haykıran yaradılış gerçeğine  düşünce sermayesiyle ulaşan fani, bugün bazı hatalı davranışlarının pençesinde çırpınmakta.  

Örneğin tevekkülü ele alalım, hani herhangi bir işte elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra sonucu kainatın sonsuz sahibi Allah’a (c.c) bırakma. Bu konuyu öyle yanlış algılayanlar var ki sormayın gitsin. Yaradan’ı işlerin, davranışların sonucuna vekil kılmak iyi güzel de bu vekillik nedense büyük bir grup tarafından farklı anlaşılmakta. Harekete geçmeden sonucu beklemek ders çalışmadan takdirname ummak gibi bir şey. Öğrenci çalışmazsa hak etmediği notu öğretmen ona vermez ve sene sonunda alınacak karneden de iyi sonuç beklenemez. Hele ömür mektebinde atalet hiçbir zaman affedilmez…

İstiklâl Marşı şairi Mehmed Akif Ersoy’un, Safahat adlı o muhteşem eserindeki ibretlik dizelere kulak vermeye ne dersiniz!

‘’Senin şu hâlini Sa’dî ne hoş hikaye eder…

İşittiğin olacaktır ya… Neyse, dinleyiver:

Kalenderin biri köyden sabahleyin fırlar,

Arar nasibini; avdette kırda akşamlar.

Fakat güneş batarak, ortalık karardıkça,

Görür ki: Yerde yatılmaz, hemen çıkar ağaca.

Herif ağaçta iken bir iniltidir işitir…

Bakar ki: Bir kötürüm tilkinin yanık sesidir.

Zavallı pösteki olmuş, bacak yok işleyecek;

Boğazsa işlemek ister… Ne yapsın… İnleyecek!

Biraz geçince, kavî dişlerinde bir ceylân,

İner yakındaki vadiye karşıdan arslan.

Yukarda çıkmaz olur, şimdi, yolcunun nefesi ;

Tabîatiyle durur hastanın da inlemesi!

Yiyip şikârını arslan, dalınca ormanına;

Sürüklenir, yanaşır tilki sofranın yanına;

Doyar efendisinin artığıyla, sonra yatar.

Herif düşünmeye başlar eder de hâle nazar:

‘’Cenâb-î Hak ne kadar merhametli, görmeli ki:

Açım ! demekle amel-mânde bir topal tilki,

Ayağına gönderiyor rızkın en mükemmelini…

O halde çekmeli insan çalışmadan elini.

Değer mi koşmaya akşam, sabah, yalan dünya?

Dolaşmayan dolaşandan akıllı… Gördün ya:

Horul horul uyuyor kahpe tilki, senden tok!

Tevekkül etmeli öyleyse şimdiden tezi yok.

Yazık bu âna kadar çektiğim sıkıntılara!...’’

Sabah olunca, herif dağ başında bir mağara

Tasarlayıp, ebedî i’tikâfa niyyet eder.

Birinci gün bakınır. Yok ne bir gelir, ne gider!

İkinci gün basar açlık, erir erir süzülür;

Üçüncü gün uyuşuk bir sinek olur, büzülür.

Ölüm mü, uyku mu, her neyse akıbet uzanır;

Fakat işittiği bir sesle silkinir, uyanır:

‘’Dolaş da yırtıcı arslan kesil, behey miskin !

Niçin yatıp , kötürüm tilki olmak istersin?

Elin, kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak!

Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak.’’

Ömer, tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi…

Ne yaptı ‘’biz mütevekkilleriz’’ diyen kümeyi ?

Dağıttı, kamçıya kuvvet, ‘’gidip, ekin!’’ diyerek.

Demek: Tevekkül eden , önce mutlaka ekecek;

Demek: Tevekküle pek sığmıyormuş , anladın a!

Sinek düşer gibi düşmek şunun bunun kabına…

Ve işte böyle mükemmel dizelerle ta maziden yükselerek silkeler Akif bizi , düşünmeye sevk eder bugün ki neslimizi . Tevekkül etmek için evvela yola çıkıp harekete geçmek lazım belki de bu ahir denilen zamanda bize en çok bu lazım.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981