Ölüm okunur mu? Okunur. Okuması bilen gözün gördüğü, aklın idrak ettiği her şeyi okur. Ölüm de öyle.
Adından bile ürperilen ölüm. Bir konuşmada misal getirmek üzere içinde ölüm geçen bir cümle kursanız
“aman ağzından yel alsın” dendiğini çoğumuz biliriz. Hâlbuki ölüm, öldürülemeyen tek şeydir. İlacı yoktur.
Her canlı tadacaktır.
Aslında bunları bilmeyenimiz yoktur. O zaman sıkıntı nerede? Şurada. Ölüm sonrası zihinlerde biraz silik
duruyor. Yeniden diriliş, hesap-kitap, mizan, cennet-cehennem yokmuş gibi bir yaşantınız varsa ölümü ya
okuyamıyorsunuz ya da yanlış okuyorsunuz demektir.
Ölümü kimse kendine yaklaştırmıyor hatta yakıştırmıyor da. Bunun için genç yaşta ölen birisine “erken öldü,
zamansız öldü, ölüm hiç de yakışmadı” diyenleri duymuş olmalısınız. Tabi bunlar haddi aşan sözler. Ölümün
kronolojisi mi var da erken doğan erken ölecek, geç doğan geç ölecek. Bakınız geçen hafta sonu, hayatına
yaklaşık bir asrı sığdıran babaannem vefat etti. En büyük oğlu ondan tam 20 sene evvel vefat etmişti. Bir
torunu da daha doğduğu gün vefat etmişti. Yıllar evvel iki cenaze birden geldi musallaya. Namazlarını ben
kıldırmıştım. Birisi 6 yaşında diğeri 60 yaşındaydı.
Ölüm hak ve ölüm bir son değil. Dünya ölümlü olduğuna göre üzerindeki her şey ölümlü olacaktır. Ölümsüz
olan ise sadece Allah’tır.(Rahman 55/27) Dikkat ederseniz mezarlıklarımızda mezar başlarındaki kitabelerin en
başında umumiyetle “Hüve’l-Bâkî” yazar. Hiç merak ettiniz mi bu ne manaya geliyor diye? “Ölümsüz olan
O’dur” diyor mezar taşlarında.
Mesaj şu: Ey ziyaretçi, ölümsüz olan sadece Allah’tır, gerisi ölümlüdür. Sen de öleceksin ve buraya geleceksin,
ayağını denk al! Okuması bilene, anlayana büyük mesaj veriyor bu yazı. Aslında öğüt de veriyor. Mezarın
içindekilere mesaj veriyor olabilir mi? Ama ölüler mesaj alamazlar ki, onlar artık dünya hanesinin sakini
değiller. Ölüm denen hakikat ile artık arkalarına kocaman bir barikat kurulmuştur, geri de dönemezler,
(Mü’minun 23/100) dünyaya dair her hangi bir tasarrufta bulunamazlar.
Mezar ziyaretleri dinimizde önemlidir. Ancak dikkat edilecek ince hususlar vardır. Mezar ziyareti aslında
ziyaretçisi açısından önemlidir. Esas fayda ziyaretçiyedir. Nitekim Allah Rasûlü (sav) İslam’ın başlangıcında
TEVHİD’in yerleşmesi için mezar ziyaretini yasaklamıştı. Zira kabirlere-ölülere kutsallık atfetme ve onlardan
bazı taleplerde bulunma söz konusuydu. Ne hazindir ki bu cahiliye inancı İslam toplumlarında bugün de hala
yaşıyor. Daha sonra ŞİRK silinip TEVHİD hâkim olunca Rasûlü (sav) “Artık mezarları ziyaret ediniz. Zira mezar
ziyareti size ölümü ve ahireti hatırlatır” diyerek ziyaretin esas maksadını ortaya koymuştur. Buna göre mezar
ziyareti bize ölümü ve ahireti hatırlatıyor. Hatırlatmalı. Yoksa mezarlıklar sadece Kur’an okunup dua yapılan
yerler değildir. Bu manada mezarlıklar iyi bir tefekkür mekanlarıdır.Tabi burada önemli olan ibret
alabilmektir. Ne kadar az insan ibret alıyor değil mi? Bakınız her gün ölüme, cenazeye şahit oluyoruz ama kısa
süre sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyoruz.
Tabi Müslüman için asıl hayat ölümle başlıyor. Ölüm ile aslında başka bir hayata doğuyoruz. Ölümün olmadığı
bir hayata. Yeniden diriliş var. Ardından şimdi yaşadığımız şu hayatın hesabı var. Kalem-kalem önümüze
gelecek şu hayatımız. Hazırlıksız gitmemek lazım. Bu bizim elimizde. Yolumuz bozuk ise hala düzeltme
şansımız var. Ama Azrail geldiği an iş bitmiştir. Artık pişmanlık fayda etmez.(Müminun 23/99-100)
Özetle ölümü iyi okumak lazım. Vaaz olarak ölüm bize yeter. Cenazeye katıldığımızda o tabutun içine
kendimizi koymuyorsak cenazeye katılmamız adet kabilinden bir davranış olarak kalmış demektir. Kaçımız tabutun üzerindeki o yeşil örtüde ne yazıyor diye merak ediyoruz acaba? O örtüdeki ayet (Ankebut 29/57)
kime mesaj veriyor acaba? Ölüye mi, cenazeye katılanlar amı? Ölüye mesaj vermiş olabilir mi sizce?
25.08.2020
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981