Karınca ve Ar ı milletleri; yaratıldıkları zamandan beri Cumhuriyetçidirler. O gün bu gün Cumhuriyetçilikten vazgeçmemişler. Üstelik bunu sulandırmadan bugüne kadar taşımasını bilmişler. Şüphesiz yarınlara da taşıyacakları ve asla Cumhuriyetten taviz ve ödün vermiyecekleri muhakkak. Çünkü geçmiş hayatları geleceklerinin de teminatı olarak algılanması gereken gerçeklerdendir.
     Karınca ve Arı toplulukları bile Cumhuriyetçi iken, insanın bundan geri kalması yakışık alır mı?
     Nitekim Hulefa-yı Râşidîn / Dört Büyük Halife / Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'lerin her biri hem halife, hem de reisicumhur / cumhurbaşkanı idiler.
     Meselâ Sıddîk-ı Ekber / Hz. Ebu Bekir; Aşere-i Mübeşşere'ye / Hz. Muhammed tarafından Cennetle müjdelenmiş olan on büyük Sahabî'ye, elbette reisicumhur hükmünde idi.
     Fakat mânâsız ve anlamsız / sadece isim ve resimden ibaret yâni sözde kalan bir reisicumhur değildi.
     Aksine gerçek bir adâleti ve şer'î / dinî / dinsel hürriyeti / dinin öngördüğü hürriyet ve serbestliği içeren; dindar mânâsını taşıyan bir Cumhuriyetin reis ve başkanı idiler.
     Zira Cumhuriyet ve Demokrasi'nin olmazsa olmazı olan Şura, Meclis, Parlamento, Müşavere, İstişare, Danışma, Seçme-Seçilme hususları; Kur'an'ın istediği ve insanların önüne koyduğu en güzel mefhum ve kavramlardır.
     Ki insanlık -bilhassa Batı insanı- asırlarca görmediği, görmezden geldiği bu hakikatleri; İslâm'ın ortaya koymasından yüzyıllar sonra derk etmiş / anlamış -geç de olsa- farkına varmıştır.
     İşte Türkiye Cumhuriyeti; ecdadın uzun asırlar boyunca -maalesef- rafta tuttuğu bu cihanşümul / evrensel idare tarzını -Batı'nın bile uyguladığını görerek- raftan indirip tatbik mevkiine koymuştur.
     Cumhuriyet; hürriyetleri en geniş şekilde ele alan bir rejim ve idare tarzıdır.
     Hakikî / gerçek, kat'î / kesin ve reddedilmesi mümkün olmıyan ve olmaması gereken bilimsel kanı ve isabetli fikirler ve her türlü hürriyetler -emniyet ve asayişe dokunmamak şartiyle- Cumhuriyet idaresinin kanatları ve teminatı altındadır.
     Cumhuriyet ilmî / bilimsel hürriyeti kısıtlamaz. Hele bunu bir suç unsuru olarak görmez ve görmemeli. Çünkü dünyada sadece tek bir siyasî kanaat sahibi olup da, başka düşüncelere hayat hakkı tanımayan bir hükümet örneği yoktur. Olması da mümkün ve olası değildir.
     Üstelik Cumhuriyet prensipleri; vicdan hürriyeti sayesinde dinsizlere de ilişmeyi yasaklar.
     İşte bunun içindir ki, Cumhuriyet idaresi; dünyaya pek karışmıyan, sadece dünyayı hesaba katanlara sataşmıyan, onları mes'ele etmiyen, sırf ahiretini düşünüp vatanına da faydalı olmıya çalışan  dindarlara karışmaz. Onlarla uğraşmaz.
     Çünkü Cumhuriyet; adâleti uygulayan bir rejimdir. Meşveret ve Şura'yı esas alır.
     Kanun devletidir. Kuvveti kanundan gelir. Cumhuriyet idaresinde; haksız olan kuvvetli de olsa hükümet katında zayıftır. Haklı olan zayıf da olsa hükümet nazarında kuvvetlidir.
     İşte vasfı fazilet olan bir idareyi yâni Cumhuriyeti; Türk milletine lâyık görenlere medyûn-u şükranız. Onlara binlerce teşekkür borçluyuz. Bu zeminin hazırlanmasında İstiklâl Savaşı'nda kanlarını seve seve akıtarak şehadet şerbetini içen şehitlerimizin hakkı büyüktür. Tabii vatan uğrunda gâzi olanları da unutamayız.
     “Es-sebebü ke'l-fâil.” / “Sebep olan yapan gibidir.” hükmünce Gâzi Mustafa Kemal Atatürk'ün İstiklâl Harbi'ni zaferle noktalamış olması hasebiyle, O'nun ve değerli silâh arkadaşlarının ve onların emrindeki şehit ve gâzi Mehmetçiklerimizin haklarını asla ödeyemeyiz.
  Ruhları şâd olsun
  Mekânları Cennet
  Kıyamete kadar
  Yaşasın Cumhuriyet
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981