
Sanıyorum ki, Gulyabani dendiğinde aklına Ertem Eğilmez imzalı “Süt Kardeşler (1976)” filmi gelmeyen birisi yoktur. Ama maalesef pek az kişinin aklına bu eğlenceli filmin esin kaynağı olan roman gelir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Gulyabani” isimli romanından uyarlanan film, bir korku filmi diyemesek bile, korku öğeleri içermesi bakımından Türk Korku Sineması açısından önemli bir yerdedir.
İmkansız Aşklar Üzerine
Her ne kadar film kadar meşhur olmasa da, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın en meşhur eserinin Gulyabani olduğunu söylesek yanılmış sayılmayız. Ama yazar, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilen “Şık” isimli ilk romanından bu yana, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, fıkra, anı, deneme ve gazete makalesi gibi pek çok türde eser vermiştir. 1901 yılında basılan “Nimetşinas” ise yazarın 8. romanıdır.
“Nimetşinas”, bir erkeğin, iki kadın arasında kaldığı imkânsız aşkı üzerinden, dönemin toplumsal yapısına, kadın-erkek ilişkilerine ve kadınların psikolojisine odaklanan ilginç bir roman olarak dikkat çekiyor. Bununla birlikte roman, bizi adeta zamanda yolculuk yaptırarak eski İstanbul sokaklarında gezdirmeyi de ihmal etmiyor ve şehir hayatından adeta belgesel niteliğinde kesitler sunuyor. Tabi bunun romanda son derece az yer kapladığının da altını çizmemiz gerekiyor. Zira hizmet etmek için yeni bir konak arayan başkarakterimiz Neriman, Nihad Bey ve Talat Hanım’ın konağına geldikten sonra romanın tamamen konakta geçmesi, Neriman ile birlikte bizim de o konağa hapsolmamıza sebep oluyor. Bu Neriman’ı anlamamız açısından güzel bir fikir olsa da, bir süre sonra rahatsız edici bir hal alıyor. Hatta biraz sıkıyor. Anlayacağınız yazar, dönemin sosyal yapısını, insanlarını, mekânlarını anlatırken ağzımıza sadece bir parmak bal çalmakla yetiniyor. Ve bu yüzden eski büyüleyici İstanbul’u sadece o konakta yaşamak durumunda kalıyoruz! Hüseyin Rahmi Gürpınar, karakter konusunda marifetlerini, dönemin ruhunu yansıtacak kadar akıcı ve gerçekçi diyaloglar ile ispatlıyor ispatlamasına ama yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü aslında hiçbir karakteri doğru düzgün tanıyamıyoruz. Buna üzerine en çok yer ayrılan Neriman ve Nihad’ı da dâhil edebiliriz. Aslında yazar, Neriman ve Nihad’ı tanımamız için onları anlattığı uzun ve detaylı bir paragraf sunuyor bize. Ama tabii ki karakteri sadece bu bir paragraflık tanışma faslı ile tanımamız pek mümkün değil.
Akıcı ve Sürükleyici Bir Roman
Üstelik hikâye akışının, bazen detaylı karakter analizleri bazen de çok detaylı betimlemelerle ile bölünüyor olması, ara sıra da olsa romandan kopmamıza sebebiyet verebiliyor. Bazen yazar aralara kendi düşüncelerini de serpiştiriyor. Bunlar, dönemin genel anlamdaki roman anlayışı bakımından şaşırtıcı olmasa da, romanın kurgusuna zarar verdikleri de açıkça ortada. Bir başka sıkıntı ise bazen diyalog başlarına, karakterin ruh halini ya da konuşma şeklini özetleyen parantez içi cümlelerin gelmesi. Bu sanki bir tiyatro metni okuduğumuzu düşünmemize sebep oluyor. Yazarın teknik anlamdaki bu sıkıntılarını bir kenara bırakırsak “Nimetşinas”, son derece akıcı ve sürükleyici yazılmış bir roman.
Sözün özü, bu roman, erkek egemen bir toplumda yetişmiş bir erkeğin gözünden kadınların dünyasına bir bakış niteliği taşıyor. Kadınların hep birilerine bağımlı olduklarını eleştiren ama yine de açık bir şekilde kadınların tarafını tutarak onları yücelten ve her kötülüğe iyilikle cevap veren iki kadının hikâyesini anlatan bir kitap “Nimetşinas”.