Doktoru, yaşına göre bu ağrıların normal olduğunu, verdiği ilaçları kullanması durumunda ağrılarının dineceğini söylemişti. Yazın gelişini kutlamak için yılın ilk karpuzunu kesmeye gittikleri kaynının evinde, eltisinin söylemiş olduğu 'amaaan sen ne bakıyorsun o doktorlara. Onlar her şeye ilaç veriyorlar, anlaşmalı onlar ilaççılarla. Her şeye hap, her şeye hap, mide mi dayanır buna. Sen boşver onu. Bizim yazlığa gelirsin. Ben seni sıcak kuma gömerim, onbeş gün göm – kalk, göm – kalk yaptıktan sonra hiçbir şeyinciğin kalmaz' sözlerinden etkilenmiş, onların ayvalıktaki(klasiktir ayvalık) yazlıklarına gitme kararı almıştı.

Yazların yaz, kışlarınsa kış gibi geçtiği gençlik yıllarından kalma leoparlı mayosunu giymeye çalıştığında göbeğine sarkan göğüsleri duruma engel oluyor, eski türk filmlerinden kalma leoparlı mayo da eski türk filmleri gibi eskinin gülümseten bir anısı olarak rafta yer alması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

Uzmanların özellikle yaşlılar, çocuklar, kalp, akciğer ve deri hastalıkları bulunanlar için güneş ışınlarının dik geldiği saat 11 ile 16 arasında güneşe çıkmama önerilerini dikkate almamış, saat 12.30 civarı kendisini sıcak kumlara atıp, eltisinin ve küçük torununun yardımıyla modern tıbba başkaldırarak geride kalan günlerini ağrısız - sızısız geçirmenin planlarını yapmaktaydı. Yaklaşık yarım saat sonra tamamen kuma gömülmüştü ve sıra yüzüne havlu örtülmesini istemeye gelmişti. Arada eltisinden yüzünü açmasını isteyip 'ne iyi düşündün bacılık. Kemiklerim ısınmaya başladı vallahi' diyerek bir taraftan onu övüyor, bir taraftan da gençliği boyunca yapamadığı güneşe çıplak gözle bakma hadisesini, şu sayılı günlerinde yapmaya çalışıyordu.

Tam yavaş yavaş iyileşmeye başladığını hissettiği anda birden yağmur yağmaya başladı. Kısa süreli bir yaz yağmuru olacağı düşüncesiyle yerinden kıpırdamadan yatmaya devam etti. Yaz yağmurunu gören genç sevgililerin üzerlerinde ne olursa olsun el ele tutuşarak denize atlaması gibi, yağmurdan sonra ısınan deniz suyuna üzerindeki kumlar ve sarkan göğüsleriyle girmenin hayalini kurmaya başladı. O sırada arkadaki çay bahçesinin televizyonundan gelen 'Ankara'da kıştan kalma görüntüler! Şiddetli yağış sel baskınına yol açtı' sesiyle birden kumdan kalkmaya çalışmış, yağışın etkisiyle ağırlaşan kum, yaşının da verdiği ağırlıkla bütünleşince belini incitmişti. Bir an belinin acısını unutup, televizyondaki haberin de etkisiyle şaşkınlık içerisinde şiddetle yağan yağmuru izlemeye başladı. Dünya onun leoparlı mayosunu giydiği günlerdeki gibi mutlu ve dengeli değildi.

Hızla bavullarını toplayıp, evine dönme kararı aldı. Yol boyunca camdan dışarıyı izleyerek, dünyayı nasıl bu hale getirdiklerini düşündü. Bir ara yanındaki küçük torununa bakıp, gözyaşlarını neskafe bardağına akıtarak ağlamaya başladı.Yolculuk boyunca yemese dahi muavine 'yavrum şekerim düştü, bi üşüme geldi bana, fazladan birkaç kek verebilirsin' diyerek torunlarıma veririm düşüncesiyle alıp çantasına koyduğu otobüste ikram olarak verilen keki bu sefer çantasına koymamış, bu küçük hesaplar peşinde koşmalarımız yüzünden mahvettiğimiz dünyayı nasıl kurtarabiliriz düşüncesiyle otobüs firmasının servisini beklemeden taksiyle evinin yolunu tutmuştu. Artık ne yaparsa yapsın göğüsleri eskisi gibi dik durmayacaktı fakat dünya için yapılabilecek birşeyler olmalıydı.

Büyük torununun yardımıyla internetten yaptığı araştırmalar sonrasında küresel ısınmanın geldiği boyutları görerek, altın günü ekibini olağanüstü toplantıya çağırdı. Masada altın günlerinin vazgeçilmezleri kek - sarma - börek - çörek yoktu. Buzulları, penguenleri, kutup ayılarını anlatan belgeler vardı. Torununun hazırlamış olduğu 'kınayı getir aneeeey' fonlu slaytı izleyip, gözyaşları içerisinde bundan sonraki altın günlerini yiyip, içip, para toplamak için değil de dünyayı kurtarmak için yapmaya karar verdiler.

Fakat hepsi belirli bir yaşın üstünde insanlardı. Onlara yardım edecek genç, dinamik bir isme ihtiyaçları vardı. Bu isim kim olabilirdi? İlk önce aklına büyük torunu geldi. Sonrasında onun bu sene üniversiteye giriş sınavına hazırlandığını hatırlayıp vazgeçti. Birden aklına yaklaşık 2 ay önce karşısına çıkan çocuk geldi. Yanlış anlayıp, korktuğu çocuk.

'El atan olsaydı dünyayı kurtarabilirdim' adlı yazımda elimi uzatıp, dünyayı kurtarma teklifinde bulunduğun teyzeydi o. Beni, 'oğlum sen sapık mısın? Nereden çıktın sabahın bu saatinde karşıma. Torunlarım var benim evde. Al bütün param bu. Bırak gideyim yavrum’ diyerek tersleyen, tüm heyecanımı alıp götüren teyze.

Karşılaştığımız yerin yakınlarındaki esnafa beni tarif ederek yoğun uğraşlar sonunda nerede oturduğumu bulup, altın günü ekibiyle evimin kapısına dayandı. 'Yavrum ben o zaman seni yanlış anlamışım, bu son yaşanan sel olaylarından sonra anladım ki; sen çok haklıymışsın, affet beni oğuul!' dedi. 'Teyze ben o defteri kapattım. Geride kaldı o günler. O iyi niyetli temiz çocuk; parkta, çimlerin arasında kaldı. Ve emin ol ki belediye çim biçme makineleriyle onu çoktan yok etmiştir' dedim. 'Etme oğuul! Biz Ziraat Bankası 1988 Emeklileri olarak bundan sonra altın günlerinde topladığımız paralarla ağaç dikip, kendimizi çevreye zarar veren fabrikalara zincirleyeceğiz. Biz ömrümüzün geri kalan kısmını çevre sorunlarına adayacağız. Gel affet beni, birlikte kurtarmaya çalışalım bu dünyayı' dedi.

Sarkan göğüsler, ağrılar – sızılar için yapılabilecek pek fazla şey yoktu belki ama dünya için yapılabilecek bir şeyler var olmalıydı hala.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981