Küresel finansal sistemde para ve kredi arzını sürdürecek güven kalmadı, kriz yeni bir aşamaya geldi
Aynı durum kaçınılmaz olarak dünyada da yaşanıyor. Sistemin çarklarını döndüren şey; nakit para ve kredi. Yani bir nevi, çarklara sürülen yağdır, para…
Ancak küresel piyasalarda para yok, kredi yok, güven yok… Zaten krizin bir başka adı da küresel kredi krizi değil mi?
Küresel finansal sistemde yeteri kadar güven olmaması, sistemin ihtiyaç duyduğu yeteri kadar paranın ya da kredinin piyasaya arz edilmesine mani oluyor. 2008 yılında küresel finans krizi başladığından bu yana, sistemden para çekilirken, bunun yansıması büyüme gösteremeyen uluslararası ticarette de hissedildi.
Artık birbirlerine güvenmeyen bankalar interbank piyasasında borçlanmayı bırakırken, merkez bankaları son kredi verici rolünü oynamayı sürdürüyor. Örneğin son olarak, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) bankalara üç yıl süreyle verdiği yarım trilyon Euro likidite desteği yaptı. ABD'deki parasal genişleme modelleri de piyasaları rahatlatıcı bir modeldi. Piyasalar ve ekonomiler, tamamıyla merkez bankalarının nakit pompalama önlemine bağlı durumdalar.
Sistem şöyle çalışıyor ve sonunda kriz çıkıyor:
Hükümetler açıklarını borçlanarak finanse ediyorlar. Yerli ve yabancı yatırımcıların yanı sıra diğer merkez bankalarına tahvil satarak borçlanıyorlar.
Bunların geri ödemelerini de vergi gelirlerini kullanarak yaparken, yeniden daha fazla borçlanma ihtiyacı doğuyor. Diğer yandan da para basmak zorunda kalıyorlar.
Ancak, eski borcu yeni borçla ödeme sistemi sonunda sekteye uğradı. Borçlanma faizi yükselince, yeni borç bulup eski borcu ödemek zorlaştı. İflaslar, temerrüde düşmeler iyice arttı.
Avrupa'da kırılması çok zor hale gelen bir döngü var. Hükümetler, bütçelerini düzeltmek, açıklarını kapatmak için kemer sıkıyorlar. Kemer sıkma, ekonomik büyümeyi engelliyor ve vergi gelirleri azalıyor. Gelirler azalınca, mali durum düzeleceğine, bozuluyor, rating kuruluşları not indirimine gidiyor. Yatırımcılar, notu düşen ülkelerin tahvillerini satın almada çekimser davranıyor. Bunun için de faizler daha çekici bir seviyeye çıkarılıyor.
İtalya, İspanya ve Fransa gibi yüksek borçlu ülkelerin tahvil faizleri, düşen kredi notları ve kötüleşen durumlarından dolayı borçlanmakta zorluk çektiklerinden yükselmeye devam ediyor. Sistemden para ve kredi kaçışı hızlandıkça ticaret hacmi ve dolayısıyla büyüme de yavaşlıyor. Merkez bankaları piyasalara sürekli para enjekte ediyor ama nafile…
İşte içinden çıkılması güçleşen bu finansal döngü, Avrupa'da finansal sistemin zararının 5 trilyon Euro'ya ulaşmasına neden oldu. Bunun kim tarafından ve nasıl ödeneceği bir muamma… Faturanın bankalara çıkarılması bir seçenek ancak iflaslar beraberinde gelecek ve finansal sistemin yeniden sağlıklı çalışması için tek seçenek olan güvenin yeniden inşası çok zor olacak.
Tabii ki sadece Avrupa değil. Dünyanın en büyük ekonomisi ABD'de de borç sorunu büyük bir tehdit olmaya devam ediyor. ABD, dünyanın en borçlu ülkesi ve dev açıklarını kapatmak için borçlanmayı bu hızda sürdürmesi gerekiyor 4.5 trilyon dolarlık iç borcunun 1.15 trilyon doları'ı Çin'in 956 milyar doları da Japonya'nın elinde. Tahvillerin yüzde 89'unu yabancılar tutuyor.
ABD harcamalarını kısmadığı takdirde, Yunanistan ve Portekiz gibi Euro bölgesinin aşırı borçlanan ve üretim yapmayan ülkelerinin kaderini paylaşacağı yolunda öngörüler de epey taraftar buluyor. Tabi burada ABD'nin Yunanistan'dan daha üretken bir ekonomi olduğunu unutmamak lazım.
Burada ABD'nin özel bir durumu var. ABD Doları bütün dünyada kabul edilen rezerv para birimi olduğu için, Amerikan hükümeti durmadan dolar basıyor ve Euro'ya göre daha güçlü bir para birimi olan dolara talep hiç bitmiyor. Yani bas bas parayı Leyla'ya durumları… Zaten yukarıda da anlattığımız gibi, küresel finans sisteminde ciddi bir güven sorunu var ve dolar göreceli olarak daha güvenilir bir para birimi.
Anlayacağınız, dünya ekonomisi borçla dönüyor. Tüm ülkeler, şirketler, bireyler borçlu… Herkes borç döndürerek yaşıyor. 2000'den bu yana hükümetler, kuruluşlar ve hane halkının borcu iki kat arttı. Aşırı hükümet borçlanması, zayıf bankacılık sektörleri, yavaş ekonomik büyüme, ülkeler arasındaki farklı rekabet edebilirlik seviyeleri gibi sorunlar birbirleriyle bağlantılı ve çok boyutlu…
Dünyanın önde gelen ekonomilerini bu yıl 7.6 trilyon dolarlık borcu çevirmek zorunda. Japonya 3 trilyon dolarlık itfası ile ilk sırada yer alırken, onun ardından en büyük borç ödemesini 2.8 trilyon dolarla ABD, 428 milyar dolar ile İtalya ve 367 milyar dolarla Fransa yapacak. Yılın ilk 4 ayında ise, en büyük geri ödemeleri Fransa 205, İtalya ise 188 milyar dolarla yapacak.
Bu durumun sürdürülemez olduğu çok açık. Borç krizi yeniden yapılanma aşamasına geldi. Bakalım neler olacak?