Olan Biga'ya oluyor
Biga en fazla göç veren ilçedir ve il sınırları içinde yaşayıp doğum yeri Biga olanlar da Çanakkaleliler içindeki en büyük kitledir.
Kamu olanaklarından, verdiğinin çok altında geri alan, kişi başına düşen kamu yatırım ve harcamalarından en düşük payı alan da maalesef Biga’dır.
Irkçı milliyetçilik körükleniyor. Kürt, Çerkez, Gürcü, Roman, Pomak... Açılım diye yapılıyor.
Mikro milliyetçilik körükleniyor. Yerelleşme diye, kasaba politikacısının küçük hesapları adına yapılıyor.
Biga işte bu yüzden yıllardır kaybediyor, kaybetmeyi sürdürüyor.
Örnek çok da, çarpıcı olanlardan bir kaçını not düşeyim.
İlk ve orta dereceli okullarımızda, kapalı spor salonu yok, kullanılmaz hale geleni dikkate almazsak tüm Biga’da yok! Yüzme havuzu da, tartan pist de yok. Futboldan başka spor için ne tesis var, ne de Gençlik Spor Müdürlüğü’nün bir yetkilisi.
Müzisyen pınarı; ama hiçbir okulda enstrümanlarıyla, ses düzeniyle bir tek ciddiye alınır müzik odası yok. Konser salonu diye kullanılan ve adı Kültür Sarayı olan eski bir salon ve çokça düğün salonları var.
Plastik sanatlar için bir tek sergi salonu yok. Kütüphane diye çatı katında yer alan köy kitaplığını saymazsak, kütüphanesi yok.
Fakülte var! 4 bin öğrenci gider, gelir; kadrosunda 2-3 profesör görünür, derse giren profesörü bırak, doçenti bile yok. Hele Biga’da yaşayan neredeyse yardımcı doçenti bile yok.
Meydanı yok, heykelleri yok; çok çeşitli kültürden gelen insanları var; ama kültürel etkinlik yok.
Besicilik var, et ürünleri, süt ürünleri yatırımı yok. Her yan tavuk çiftliği, bırakın işleme tesisini, Biga TSO’ya kayıtları yok.
Sanayiye gelelim mi?
Kale Gurbu Bigalı sermayesi ile kuruldu. Bodur’un Biga’da dişe dokunur tek eseri yok.
İçdaş geldi, Biga’daki demir-çelik, liman, enerji yatırımları ile Türkiye devi oldu. Bigalı Çanakkaleli’den daha makul davrandı; ama o “Çanakkaleliyim” derken, “İl merkezli” oldu. Yatırım Biga’da, patron Çanakkale TSO Başkanı, yöneticiler Çanakkale’de, işçiler Lapseki’de, Çan’da... Taşeronları Çanakkaleli, Bursalı... Biga’da “şu da İçdaş eseri” denecek bir eseri hala yok!
İçdaş öyle de, Doğtaş farklı mı? Biga’da kazanıp, Biga dışında yiyen kimi orta ölçekli işletme sahipleri Bigalılar için de, bu açıdan bakıldığında Biga bir anlam ifade etmiyor.
Siyaset il merkezinden, ekonomi il merkezinden, spor il merkezinden, eğitim il merkezinden, kültür-sanat il merkezinden başka bir adres tanımıyor.
Para Biga’da kazanılıp, Çanakkale’de, İstanbul’da, Bursa’da, Ankara’da yeniyor.
AKP ve MHP’nin Ankara’dan belirlenecek adayları ile, CHP’nin mikro milliyetçi Çanlı ve Ezineli adayları ile, Biga’yı hiç ciddiye almadıkları üç aşağı beş yukarı ortaya çıktı.
Çözüm var mı? Var elbette...
Sorunun kaynağında!
Ali Rıza Tekin İl Genel Meclisi Başkanı oldu. Deneyimli siyasetçi, ilk kez bu denli etkin bir görevin başında.
Bülend Engin ÇTSO yani Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı oldu. Fiilen etkinliği ele geçirdiği ilde, artık resmi olarak da etkili ve sorumlu bir görevi üstlendi.
Biga TSO Başkanı Tunçay Yaşar, artık deneyim kazandı. Biga Belediye Başkanı Mehmet Özkan, Ankara umutları kalmadığına göre Biga için daha objektif düşünmek durumunda.
Biga Kaymakamı artık Biga’ya alıştı, Biga da ona alıştı. Vali olacaksa, Biga’yı büyütmek durumunda...
Bu beş sorumlu ismin Biga ile ilgili vizyonlarını birleştirme ve uzlaştıkları noktaları ortaya koyma, tartışma, paylaşma sorumlulukları var artık. Onlardan başka Biga’nın bugünü ve yakın geleceği için kamusal sorumluluk taşıyan kimse kalmadı. Onlara belki 12 Haziran'dan sonra AKP milletvekili aday listesinin ikinci sırasındaki İsmail Kaşdemir az bir olasılıkla da olsa MHP listesinde müzmin ikinci sıra Enver Koç eklenebilir.
Tarımsa tarım, sanayiyse sanayi, yerleşimse yerleşim... Acıtacaksa acıtacak, umutlandıracaksa umutlandıracak...
Biga’da yaşayan yetişkinler olarak, gençliğin ve çocukların yüzüne bakabileceksek; Biga için öncülük etmek zorunda olanlar onlar. Ankara’dan bakanlar Cumhuriyet tarihi boyunca Biga’yı göremediler. Geçerken uğrayanlar ise yalnızca yollarının rezaletini görmekle kaldılar.
Dikkat çektiğim bu beş isim kıpırdansın, hepimiz de payımıza düşeni, bedeli neyse üstlenelim. Siyaset de, sivil toplum da, kamu yönetimi de ucuzlukta işe yaramıyor.
Bilinmeli ki; bugün yaşadıklarımıza bakarsak tarih falan yazmıyoruz, yazılmıyor. Eskilerin deyimiyle bir tür Fetret Devri'nden geçiyoruz. Bu beş isim de, eğer seyrederlerse tarihe falan geçmeyecekler.
Bir termik santralın ömürü çok çok 30 yıl, bir inşaatın da de ki 50 yıl! Oysa Hürrem Sultan hala televizyonlarda, kitapçılarda...