2011 Genel Seçimlerinde seçime katılma oranı yüzde 83,16 olmuştu. Bu oran, 2002 genel seçimleri(yüzde 79,1) ile birlikte son 30 yılın en düşük oranlarıydı.
Yerel seçimlere katılım oranları ise zaten hep genel seçimlere göre daha az oluyor.
2014 Yerel Seçimler ve 2015 Genel Seçimler de katılım açısından geçmiş 34 yıllık yönelişi değiştirmeyecek.
Çünkü...
Seçmen çoğunluğu iktidardan mutsuz, muhalefete ise umutla bakmıyor.
Türkiye’de gündem belirleyen siyaset ve siyasetçinin, seçmenleri eskisi gibi partizanlaştırmaktan çok uzak olduğunu düşünüyorum. Üstelik, eskisinden çok daha büyük bütçeler, çok daha düzeysiz karalamalar ve canhıraş çığlıklara karşın.
Günümüzde siyaseti mesleğe dönüştüren siyasetçi, yoluna çıkan tüm mesleklerin meslek onurlarıyla oynarken, kendi gemisinde delikler açtığını göremiyor. Gazetecilik kötü, avukatlık kötü, mimarlık-mühendislik kötü, iktisatçılık kötü...
E be birader, bunca kötü meslekten siyasetçi devşirmek durumundasın, sen nasıl iyi olacaksın?
Bu adeta harakiriye dönüşen siyasetçi tavrı; mesleğinde ekonomik ve sosyal açıdan bir düzeyi yakalamış insanların, siyasi partilere uzak durmasına yol açıyor.
Siyasi partilere alternatif olan bu yapıların, seçmenlerde karşılığını bulan mesajı şu:
Klasik anlamda yanlış bile olsa, pratikte yaşanan budur! Bugün bir tek cemaatin, iktidar olan siyasi partiye “ben destek vermezsem seçim kazanamazsın” anlamı çıkan meydan okuyuşunu da bu çerçevede değerlendirmek, pek yanlış olmaz.
Mevcut biçimsel demokrasimiz siyasi partisiz sürdürülebilir bir yapıda değil. Seçmenin yüzde 1’i bile seçime katılsa, sandıkta en çok oy alan seçimi kazanmış sayılıyor. Çoğunlukçu bir sistem bu ve çoğunluk da sandığa atılan oyların çoğunluğuna bakıyor.
Burada kalkıp “aman oy kullanın, kullanmasanız da seçilenler sizi yönetecek” demem. Desem de doğru olmaz. Türkiye’yi seçilenlerin yönetmediğini görecek, bilecek kadar haşır neşir bir mesleği yapıyorum.
Hatta tam doğru olmasa bile, daha gerçekçi olanı diyeyim.
Siz seçseniz de; seçmedikleriniz, sizden hiç oy istememişler sizi yönetecek.
2012 yılı sonunda siyasi partilerin üye sayıları açıklanmıştı. Yaklaşık 50 milyon seçmenin 10 milyon 92 bin 773’ü parti üyesi görünüyordu. Bunların 7 milyon 551 bin 472’sinin AKP üyesi ve 9532 bin 416’sının CHP üyesi ve 363 bin 393’ünün MHP üyesi imiş.
Hoş, bazı illerde CHP il yöneticileri bile AKP üyesi görünüyordu ya neyse... Sonuçta parti üyelerinin yüzde 75’i istese de istemese de AKP’li işte! İktidar güzel şey çünkü...
Dikkat çekici bir başka rakam da Demokrat Parti’nin 726 bin 611 üyesinin görünmesi. DP üyeleri sandığa gitmemiş mi ne?
İktidar partisi hariç, siyasi partiler taşrada siyaset yapmıyor, yapma ihtiyacı da hissetmiyorlar. İktidar partisinin devasa gücü ile karşı karşıya gelmek, siyaseti meslek edinmiş ama kaderi muhalefet partisinde yer bulmasını sağlamışların, cesaret edebileceği bir durum değil. Seçimdem seçime yapıyorlar ve ‘demokrasicilik” oynandığı için, böyle muhalefet iktidarca anlayışla karşılanıyor.
İyi ki hoş karşılıyorlar. Yoksa seçimden sonrası da var çünkü...
Türkiye’de şu söz, -eskilerin deyimiyle- darbı mesel oldu artık.
“Siyaset, iktidarda kazanılan, muhalefette kaybedilen riskli bir iştir.”
Kumarda kaybedecek değerleri olanlar ile kumardan kazanacaklarına ihtiyacı olmayanlar, elbette parti siyaseti yapmazlar.