Yaptığımız işten keyif alabilmemiz, kendimizi işe verebilmemiz için, içinde bulunduğumuz mekâna ve zamana odaklaşmamız gerekiyor.
Uzmanlar, hayatımızdaki şeyin, şeylerin tadını çıkarmamız için varoluş hazzı duymanın önemini vurguluyor ve bu hazzı duymayanların yaşamayı beceremediklerini öne sürüyor.
Herkes sakız çiğniyor ama çingene kızı gibi tadını çıkararak çiğnemeyi bilmiyor. Bunun için çiğneme şeklini seçmek gerek.
İş ve eğlence iki ayrı kavram değil. İşini yaparken, eğlenirken varoluşun hazzını duyarak anı yaşayarak o ana odaklanmak ve evrenin dünyanın bütünlüğü içinde yaptığınızın bir yere sahip olduğunu fark ediyorsunuz ve yaşamak keyif oluyor.
Yaptığınız eylemde vücudunuzla, aklınızı bir araya getirmek esas. Beden ile aklı bir araya getirememek ‘anı yaşayamamanın, keyif alamamanın’ belirtisi çünkü.
Yaşamaktan zevk almak yerine, yalnızca çalışmaktan zevk alanlar, çalışma hayatı sona erince perişan oluyorlarmış.
Ha bu Polyannacılık mı oluyor? Hayır, yapılan işle, bütünleşme ve keyif alma durumu…
Sözün özü; işinizi yapmayın, yaşayın.