‘‘Bir dizi sezonu daha kapandı. Biraz güldük, hiç şaşırmadık ama çok ağladık. Bizi bu kadar ağlatmak zorunda mısınız acaba sayın dizi sektörü yetkilileri?’’ gibi şeyler yazmak isterdim ama yazamayacağım. Bu sıcakta, bu sıcak anlatılır. ‘‘Ne alırsan al 1 TL, bazen 5 – 10 TL’lik ürünlerde satıyoruz ama geçenlerde teker teker saydım ürünleri, geneli 1 TL’’ mantıklı bir dükkana gidip, koca bir leğen aldım. Leğeni kafama geçirip, bayılmadan eve kadar gelebildim.
Açtım musluğun soğuk tarafını, verdim soğuk suyu, verdim soğuk suyu, ardından da açtım balkona dondurmacıdan aldığım şemsiyeyi… Oturup leğenin içine, balkondan İstanbul’u izledim.
Bir ara Orhan Velilik yapıp, İstanbul’u dinleyeyim gözlerim kapalı dedim ama içim geçmiş. İşte bu kadar da şiirden anlayan bir insanım. Sokaktan gelen çocuk sesleriyle uyandım. Baktım su sıcacık olmuş, ‘‘höööyt, gidip kendi evinizin önünde oynayın lan’’ diye bağırıp, suyu balkondan çocukların üstüne boşalttım. Çocuklar balkonun önünde toplanıp, ‘‘oradan su atmak kolay, yiyorsa in lan aşağıya’’ dediler. Yemedi, ‘‘hııı,bak şimdi inip hepimizi sıcacık asfalta yatırıp döverim, kaybolun’’ deyip, hemen içeri kaçtım. Perdeyi aralayıp, hala balkonun önünde duruyorlar mı diye bakındım.
Günün yorgunluğunu atmak için Serdar Ortaç’a özenip, eldeki imkanlar kısıtlı olduğundan kendi göbek deliğimden kiraz yedim. Benim için bu yazı burada bitmiştir, daha da yazmam.