Türkiye dün bir kez daha sandık başına gitti. 57 Milyon seçmen, bu kez yerel Yönetimler için sandık başına giderek, tercihini mührüne yansıttı. Bu yazıyı kaleme aldığımda gelenek üzere, seçim daha sonuçlanmamış, sandıklar açılmaya başlanmış ve ilk sonuçlar gelmeye başlanmıştı. Ancak yayın yasağından dolayı o an için kimin ne oy aldığını bilemesek de, az çok fikir yürütebiliyorduk.
Türkiye kritik bir seçimi daha geride bıraktı. Heyecanı ve tansiyonu çok yüksek bir seçim süreci ve kampanyasını geride bıraktık. Deyim yerindeyse tüm adaylar canhıraş bir şekilde çalışarak, seçimden en iyi sonucu almaya çalıştık. Yerel seçimlerin çok farklı bir havada geçtiğinizi ifade edebiliriz. Çünkü, son 5 yılda seçmen, 3 genel Seçim, 1 referandum, 2 Cumhurbaşkanlığı yaşarken, yerel yönetimler içinse 5 yıl beklemişti. Bu seçim bu nedenle beklentileri yüksek olan bir seçimdi. Kocaeli’de de vatandaşlarımız, önümüzde ki 5 yıl kenti yönetecek kadrolar için kararını verdi. Büyükşehir Belediye başkanlığı, İlçe Belediye başkanlığı, Belediye meclis Üyesi ve Mahalle muhtarları için sandığa giden vatandaşlarımızın oranı çok yüksek oldu. Cumhuriyet tarihinin en yüksek katılımlı yerel seçimlerinden birisi olan 31 Mart’da vatandaşımızın heyecanı oldukça yüksekti.
Bir seçmen olarak bende görev ve sorumluluğumun bilincinde davranarak sandık başına gittim. Gebze Bölgesinde sabah 08.00’de başlayan oy kullanma işlemi, 17.00’de sona ererken, her saat içerisinde vatandaşların ilgisi görülmeye değerdi. Son ana kadar sandığa giden seçmenlerin olması, demokrasimizin en güzel örneği oldu.
Bu seçimin peki kazananı kim oldu? İsimler ya da partiler çok önemli. Önemli olan yaşadığımız kentlerimizi kazanması. Çünkü belediye başkanlığı, yerel yönetimlerde söz sahibi olmak, Şehri Emin olmak kolay bir iş değildir. Eskiler Belediye Başkanlığı’nı Şehri Emin olarak niteleyen, bu zorlu ve meşakkatli görevin aslında ne kadar olduğunu göstermişlerdi.
Biz de seçim sürecine girdiğimiz ilk günden beri şehri Emin olmanın önemine değinerek, Başkan Adaylarını çok ağır bir sorumluluğun beklediğini vurgulamıştık.
Yerel yönetimleri gelecek 5 yılda kimin yöneteceği bu seçimle belli olacak. Kazananlar ve kaybedenler ortaya çıkacak. Önemli olan seçim sonuçlarını hazmedebilmek, demokrasinin en güzel tarafı 5 yıldan 5 yıla da olsa sandık başına gitmek, bizi yönetecek insanları kendi oyumuzla tespit edebilmek. Kazananların yanında kaybedenlere de tarihi görev düşüyor. Gergin geçen, ağır itham ve suçlamaların yapıldığı tarafların birbirini adeta yok etmeye çalıştığı bir seçim sürecinden sonra birlik ve beraberliği sağlamak biraz zor olsa gerek. Kazananlar mutlaka sadece kendilerine oy verenlerin değil, oy vermeyenlerin de başkanı olduğunu onlara kabul ettirmesi, onların gönüllerini kazanarak Türkiye’yi huzur ve barış ortamı içine getirmeleri gerekiyor.
İLK SANDIĞA NE ZAMAN GİTMİŞTİM
İlkler çok önemli. Hepimiz seçmen olarak, ilk sandığa gittiği günleri hiç unutmayız. Heyecanla ve vatandaş olmanın gururu içerisinde sandığa gidip oy kullanma, büyük mutluluk ve keşifdi. Hele küçük yaşlarda evde büyüklerin konuştuğu seçim ve siyaset sohbetlerini dün gibi hatırlıyorum. Ben ilk kez seçmen olarak 12 Eylül darbecilerinin yaptığı anayasa için evet-hayır oylamasına katılmıştım. Anayasanın ne olduğunu bilmeden bir gizli güç bizleri yönlendirerek, anayasaya evet deyin ki bu darbeciler gitsin diye sadece bize değil, bütün ülke insanına empoze ederek, yüzde 92 oranın anayasaya evet oyu çıktı. 7 Haziran seçime giderken, geçmişi düşüneceğim.12 Eylül darbesi anayasası için verdiğim oydan sonra, 83 deki genel seçimler Özal’ın seçilmesi, Anavatanlı yıllar, Demirel, Erbakan, Türkeş gibi eski siyasilere siyasi haklarını iade edilme referandumu, Anavatanın kaybederek, Demirel ve İnönü’nün hükümet kurması, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ın kazandığı seçimler, Demirel’in Cumhurbaşkanı olması, Ecevit, Bahçeli, ve Mesut Yılmaz’ın hükümet kurmasına zemin hazırlayan seçimler, Erbakan’ın başbakanlığında Çiller ile birlikte kurduğu koalisyon hükümetine zemin hazırlayan seçimler, 28 Şubat süreci darbesinin siyasete müdahalesi, Ecevit’in başbakanlık yolunu açan seçimler, Ecevit’in hastaneden hasta yatağında Türkiye’yi idare etmesi ve Ak Parti’nin siyaset sahnesine çıkması, Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklı olması Abdullah Gül’ün kurduğu Ak parti hükümeti ve Erdoğan’ın Başbakan olarak hükümet kurduğu ve daha sonra üst üste seçim kazandığı AK Partili yıllar.