“Siyaset, ahlaksızların işi. Çıkarlarını düşünüyorlar” algısı toplumda yer edindiği için, siyaset üretebilecek insanlar siyasetten uzak duruyor. Siyasetin içindeki iyi niyetliler ise kalabalıklar arasında zayıf kalıyorlar. Bu yanlış algının sorumlusu; hiç kuşkusuz siyasetçiler ve siyasetçi karşısında dik duramayan toplum.
Özellikle siyasal partilerin genel merkezlerinin ‘ulusal’ politikaları; siyasetçilerin değil, rantçıların siyasetle ilgilenmesine ortam sağlıyor. Parti yönetimleri, en küçük teşkilatlarını dahi güçlendirerek, güçlü bir yapıyla siyaset arenasında yer almak yerine, maddi açıdan güçlü bireyleri tercih ediyor. Doğu ve Güneydoğu’daki bir türlü sona ermeyen feodal yapı da düşünüldüğünde, halkın temsilcilerinin yer almadığı, belirli zümreleri ya da bireysel olarak kendilerini temsil eden para gücünü elinde tutanların mesleği haline geliyor, siyaset.
Toplumun yaşam biçimini belirleyen, toplumu yönlendiren ve biçimlendiren siyaset kurumudur. Siyasetçi toplum adına karar verir. Toplumun isteklerini düşünmek zorundadır. Toplumu iyi tanımakla yükümlüdür. Siyasetin toplumdan bağımsız olması, toplumun siyasetten uzak olması düşünülemez.
Siyasetle ilgilenmeyen, demokrasiyi sadece sandık olarak öğrenen toplum ise ezberden, aile geleneklerini dikkate alarak oy kullanıyor.
Basit bir örnek vereyim:
Siyasi Partiler Kanunu uyarınca devlet yardımına hak kazanan 3 partiye, 2014’ün yerel seçim yılı olması nedeniyle 2 katı tutarında Hazine yardımı yapıldı. Bu çerçevede, söz konusu siyasi partiler, toplamda 315,7 milyon lira tutarında Hazine yardımı aldılar.
Bu paranın 177 milyon 130 bin 328 lirası AKP’ye, 92 milyon 343 bin 259 lirası CHP’ye ve 46 milyon 233 bin 934 lirası MHP’ye ödendi.
Bu üç siyasi partinin genel merkez yönetimleri, bu yardımları belirli kriterlere göre en küçük teşkilatına kadar göndermiş olsun. Böylece parti teşkilatları, adayların maddi gücünü bir kenara bırakıp; temsil yeteneği ve bilgi birikimiyle ilgilenecektir. Para harcamayan aday ise, seçildiğinde ilk olarak partisine ve ardından kendisini seçen topluma karşı sorumlu olacaktır.
Siyasi partiler yerel medya yapılarına gerekli desteği verecek ve bağımsız yerel medya yapısının oluşması sağlanacaktır. Bu şekilde medyayı satın almak zorlaşacak ve milyon dolarlık ulusal reklam bütçelerinin küçük bir bölümüyle bu sorun çözülecektir.
O zaman geriye tek bir iş kalıyor: Siyasi Partiler Kanunu’nu, Seçim Kanunu’nu ve Basın Kanunu’nu özgürlükçü bir şekilde değiştirmeyi istemek...
takip için: https://twitter.com/ahmetunc