Devlet eliyle çoğalan domuzlar, beni dağlarda ne kadar özgür bırakır ki?
Yazma işi, hiç bu kadar başa bela olmamıştı.
Hele açık adın, adresin ve hatta görüntünle yazıyorsan...
Algı diye bir kimyasal üretildi.
Ne düşündüğünün, ne yazdığının, neyi amaçladığının hiç ama hiç önemi yok artık. Yazmışsan, çırılçıplaksın. Güneş nerene vurmuş da parlatmış, gölge nerende...
Bilemezsin.
Pozisyon alınmıştır. Algı hücresine atılmışsındır. Tek tipleştirilmişsindir.
Ruhsuz, cansız makinasın ya...
Ne eşref saatin vardır, ne eşşek saatin, hep aynısındır.
“Ne biçim yönetiliyoruz” dersen, hainsindir örneğin.
“Durun bakalım. Bir anlayalım, dinleyelim, tartışalım, belki öyle değildir” desen ne yazar?
Mutlak iyilik, mutlak güzellik, mutlak doğruluk kaldı mı?
Algı kimyasalı ile zehirlendiğimizden beri; kime göre, neye göre, nereden bakıldığına göre her şey değişiyor.
Örneğin sakal bırakıyorsun.
En yakınların soruyor:
Makarios musun, Karl Marx mı, Ayetullah mı?
“Ben kendimim!” diye haykırsam ne olur, duyulmuyor ki...
Sakal erkekte çıkıyor işte ve hatta bazı kadınlarda bile...
Traş olmadıysan, olamadıysan, olmak istemediysen; din değiştirmiş, dünya görüşünden kıvırmış oluyorsun...
Hadi anlat bakalım!
Algı kimyasalı püskürtüyorsa egemenlerin panzerleri, sineksin kardeşim. Yazabildiğin için, çok çok bir sivrisinek!
Yazdıkça birileri kaşınıyor.
“Ben kimseyi ısırmadım ki” desen ne olur? Kaşıntı tutmuş bir kere. Mayasıl mı, kurdeşen mi, uyuz mu...? Bakan, dinleyen, anlayan ne kadar ki...?
Özgür olmak istiyorum. Öğrendikçe düşünüyor, düşündükçe paylaşmaya çalışıyorum. Yaratan değil; üreten, türeten, geliştiren, büyüten olma derdim boşa gidiyor.
Evrenin sonsuz boyutlarında bir açı yakaladığımı düşünüp, o açıdan okuru zenginleştirme derdindeyim.
Düşüncelerimi yönetiyor, dilimi yönetiyor ama algıyı yönetemiyorum.
Yönetme derdim de yok galiba.
Şablonlara takılma yaşımı çoktan aştım. Kategorilerin kutsalları beni sıkıyor, bunaltıyor.
Kendime hesap verdikçe rahatlıyorum.
Çok huzurluyum.
Ve hatta mutlu.
Bunca tepki almanın, bunca baskının ve hatta tehdidin, dahi şantajın esiri olmamı bekleyenler, hüsranı yaşar.
“Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” diyen Yunus Emre olsa, bu algı zehrinde boğulurdu bu zamanda.
Bir ben var bende benden içerü ve benden dışarı, ama bir de ben var algıda ben olmayan.
Algı esirlerine seslensem.
“Hepinizin canı cehenneme” desem, cennette yalnız yaşanmaz.
İyisi mi “Hepiniz cennete, benim gibiler cehenneme razı” demek.
Belki böylesi daha kolay olur.
Önceki gün, kendini asfalta atan kediyi ezmemek için soğukkanlı bir sürücü olmayı başardım ve hala mutluyum.
Kedileri severim.
Kedilerin kendine saygısı vardır.