Bahar hâl; içinde yaşanılan zaman.
Kış; insan için, dün gibi.
Yaz ise, yarın.
Ya Sonbahar, sanki Arafat!
X
Dün hükmünde olan Kış'ın; bütün tohumlar toprak altındaydı. Hepsi potansiyel birer istidat ve kabiliyetle yüklüydüler.
Bu onların hâl diliydi. Ve hâl diliyle istekleri vardı Yaratandan.
Bu zaman ve zeminde yani Kış'ta, yani dün; fıtrî / yaratılıştan gelen bir ihtiyaç içindeydiler.
Yaratılışları gereği bir ihtiyaç içinde; içinde bulundukları hâlden kurtulmak, çıkmak ve gelişmek iştiyak ve isteği ile yanıp tutuşuyorlardı.
Dündeki bu dinmez arzu; bugün yani Bahar'da, gerçekleşmeye yüz tutacak, tohumlar bulundukları toprakta veya yerde çatlayacak. Kendini saran, özünü koruyan surlarda bir gedik açacak, için için gayb / perde ve görünmezlik arkasında, gittikçe yüzeye doğru / dışarıya / gün ışığı cihetinde yol alacak, yükselecek; bugün yani Bahar'da topraktan fışkıracak; bulunduğu yerden başka bir atmosfere doğacak, taşacak ve “Oh be dünya varmış.” diyerek geniş, uçsuz bucaksız bir âleme doğacaklardı ve doğdular. Baş gösterdiler. Âdeta nefes aldılar.
X
Bazı tohumlar, ana rahimlerindeydiler dün, yâni Kış'ın; bugün ise yâni Bahar'da doğdular. Dünyaya geldiler. Yeryüzüne adım attılar.
Yarına ulaşmak için, bugünden, âyân-beyân / açık-seçik bir şekilde yol almaya başladılar.
Yeryüzü ordugâhında, her biri seçkin yerini alarak resmigeçite hazırlandılar. Yarına ulaşmak üzere yürüyüşe geçtiler.
Yarın yani Yaz'ın olgun ve erişkin olarak menzil-i maksutlarına / istenen noktaya ulaşmış olacaklar.
Öbür gün yani Sonbahar'da ise elenecek, silkinecek, özleri değerlendirilip, ârizî / geçici ağırlıklarından kurtularak; tekrar ağırlanacakları Kış'a / düne emanet edilecekler. Ta yeniden doğuşa kadar.
X
Dünkü / Kış'taki ıztırar / zaruret / zorunlu oluş dili; dünden çıkışın zaruretini ortaya koyuyor.
Bugüne geçişin / Bahar'a çıkışın, Bahar'da gün görüşün bekleyişi içinde olduğunu söylüyor. Güne doğacağını müjdeliyor.
Günde de kalmıyarak yarına doğru, yoluna devam edeceğini hatırlatıyor.
Kış'tan Bahar'a, Bahar'dan Yaz'a ve Yaz'dan Sonbahar'a geçeceğini hâl diliyle haykırıp duruyor.
X
Bu hâl dili, onlar için birer duadır. Birer istekdir. Birer çağrıdır Yaratanlarına.
Bu kadar çağrıya kulak tıkamak ise -mecbur olmadığı hâlde- Yüce Yaratıcı'nın kendisine yakıştırmıyacağı bir hareket olduğu için, hepsinin isteğini ale'r-re's ve'l-ayn / baş göz üstüne deyip hep kabul etmiş, ediyor ve edecek.
X
Zaten azîz okur! Bilelim ki, isteyen de O. İsteten de O. Yerine getiren de O.
Zaten her şey O'ndan geliyor. O'na gidiyor. O'nun isimlerinin tecellîsinden / görünür olmasından / Yûnus vâri “Ete kemiğe büründüm.Yûnus diye göründüm.” demesinden başka ne ki. O'nun isimlerinin görüntüsünden farklı bir husus mu ki, bunu anlamakta zorlanalım, fehmetmekte güçlük çekelim. Velhasıl:
Görünen, O'ndan başka bir şey, var mı ki acep kâinatta?
Her şey O değil ama, O'ndan be kardeş, sakın kalma inatta