Dünya ekonomisinin gerçek gündeminde ciddi bir "kur savaşı" var. Son zamanlarda, gelişmiş ülkeler pazar paylarını artırmak için para birimlerinin değerini düşük tutma yarışına girdi. Çin’i ABD, onu da Japonya izleyince dünyada "kur savaşı" iyice yayılmaya başladı.

Kur savaşından ilk kez söz eden Eylül 2010'da Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega oldu. ABD Merkez Bankası'nın piyasalara trilyonlarca dolar sürmesi Brezilya Reali'nin dolar karşısında iki yıl içinde yüzde 50 değer kazanmasına neden olmuş ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler ihracatta rekabet edebilirlikte ağır hasar almıştı.

Bu tarihten sonra kur savaşları konusu dünya ekonomi gündeminde ağır ağır ısıtıldı. Küresel krizin başından itibaren merkez bankaları ekonomilerini canlandırmak için faiz oranlarını neredeyse sıfır seviyesine kadar aşağıya çektiler. Amaç, iş dünyasının ve tüketicilerin daha fazla borçlanmasını ve harcama yapmasını sağlamaktı. Aynı zamanda tahvil satıp piyasaya para pompalıyorlardı. Bu da para biriminin diğerleri karşısında değer yitirmesine neden oldu. Para biriminin değeri düştükçe rekabet avantajı sayesine ihracatta da canlanma yaşandı.

Aslında bu yıllardır Çin'in taktiği idi. Çin uzun zamandır Yuan’ın değerini düşük tutarak, ucuz işgücü avantajının etkisiyle başta ABD olmak üzere dünya pazarlarında söz sahibi oldu.

2013’e gelindiğinde kur savaşlarında perde Japonya ile açıldı. Yıllardır deflasyon ile boğuşan, ekonomide yaşanan uyuşukluktan kurtulamayan Japonya’da yeni hükümet, ülkeyi deflasyon derdinden kurtarmak için para musluklarını açmaya karar verdi. Japon Merkez Bankası da banknot matbaasını çalıştırmaya başlayarak Japon Yeni’nin değerini aşağı çekip ihracata rekabet avantajı sağlamayı hedefledi.

Değerli okuyucular, "kur savaşı" dediğimiz aslında bir bloklar savaşı. ABD, Çin, Avrupa ve Japonya'nın topla tüfekle değil de ekonomi, para birimleri, ticaret gibi silahları kullanarak yaptıkları savaş. Bu savaştan ABD'nin karlı çıkacağı konusunda hemen herkes birleşiyor. Çoğu ülke banknot matbaalarını çalıştırıp, piyasaya para sürerken Amerikan hazine bonosu ve 'mortgage'e dayalı tahvil satın alıyor. Bu da yaklaşık 3 trilyon dolarlık Amerikan tahvillerine talebi artırırken, dış açıklarını rahatlıkla finanse etmesini de sağlayacak.

Kur savaşları o kadar da masum bir gelişme değil. Tarihten alınacak derslerle üç önemli sonucu dikkat edilmeli:
1- Ülkelerin ticarette rekabet edebilirliğini kaybetmesi, 2- Sosyal huzursuzluk, 3- Savaş...

Büyük devalüasyonların ardından, enflasyon ve satın alma gücünün düşmesine bağlı olarak her ülke ciddi sorunlar yaşıyor. Para biriminin değer yitirmesi sosyal huzursuzluğa neden oluyor. Tüm bunları Türkiye de yaşadı.

Tarihte kur savaşlarının bir başka olumsuz sonucu da savaş olarak yaşandı. 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan kur savaşları İkinci Dünya Savaşı'nı hazırlayan nedenler arasında yer alıyor. 1929 Büyük Buhranı, İngiltere'nin 1925'te altın standardına geri dönmesi ve 1931 yeniden çıkması, Japonya'nın altın standardına giriş çıkışları ve yenin devalüe olması, 1934'te ABD Doları'nın altın fiyatına bağlı olarak yüzde 40 devalüasyonu Dünya Savaşı için yolu hazırladı.

Not: Yazı konusu gerçekte bu olmamalıydı ama tepkisizliğe, örgütsüzlüğe ağır laflar etmemek için…

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981