Günümüzde siyasal yazılar yazmak, ahmaklık haline geldi.

Ne yazdığınız değil, nasıl algılandığı önemli olunca, kafa patlattığınıza da değmiyor.

Siyaset parselleri, “partici” siyasetçilerin egemenliğinde. Hepsinin yerine nasılsa genel başkanlar düşünüyor, konuşuyor, uyguluyor... Bana ne yahu!

Oğlak mevsimi geldi geçiyor, su değmemiş bir oğlak çevirmenin önünde, kor ateşin kaç derece sıcaklığa sahip olduğunu düşünmek varken...

Yağmurlar diniyor. Al eline çapayı, git bahçenle uğraş bre!

Örneğin Biga’da, 82 bin insan için karar veren, onları etkileyip tercihlerini belirleyen toplasan 200 insan var. “Allah bir” desen, bu 200 kişiden biri “Bu adam yalan söylüyor” dedi mi, inanacak en az 5 bin kişi çıkar. Senin ne dediğine bakmazlar bile.

Bir zamanlar üniversitede, siyaseti bilim diye öğreten hocalarım artık hayatta değiller. Ölünün ardından konuşmak gibi olmasın ama...

Yanıldıkları yetmiyor gibi, bizim nesli de yanıltmışlar.

Siyaset mezhep tercihidir, cemaat tercihidir, kamu kaynaklarının paylaşma pazarlığıdır, iş vermedir, tayindir, kredi vermedir, protokol fotoğrafına girmedir...

Bize bunları madem ki yaşam öğretecekti, neden siyaseti bir bilim dalı diye yutturdular ki?

Behzat Ç. rolüyle popüler olan yılların tiyatro sanatçısı, Şehir Tiyatroları’na imam yönetici atanınca, kendisine de bir camide görev istemiş, kinayeli olarak.

Herkes kendi işini yapsın mış. Köşe yazarları, tepki göstersin miş.

İyi de yurdumda gazetecilik öğrenimi görmüş kaç köşe yazarı var, bilir mi Behzat Ç. rumuzlu tiyatrocu arkadaş?

Gazeteciler kendi mesleklerine sahip çıkamazken, tiyatroculara nasıl sahip çıkacak?

Bugüne dek bir kez “Yahu bu bizim tiyatroculuk meslek ama gazetecilik de bir meslek” demek aklına gelmiş mi?

Siyaset erbabı, sıra tiyatrocuya gelmeden çok önce halletmişti bizim mesleği.

Şimdilerde sıra tiyatrocuya gelmiş, hekime gelmiş, eczacıya gelmiş, veterinere gelmiş...

Kimin umurunda ki? Herkes kendi derdine düşeli nice oldu ha?

Sahi...

Trol mevsimi bitti, acaba oltayla balık avlamaya Karabiga’ya mı gitsem? İspari kalmış mıdır?

Düğünler başlasa da, tanıdık bir düğünde göbek mi atsam. Hoş eskisi gibi düğünlerde göbek atan kalmadı. Düğünler takı ile başlayıp, takı ile bitiveriyor.

Kuyumcular neden siyaset yapmıyor sanıyorsunuz?

İnsan, yaşadığı ülkenin en düşük gelir gruplarıyla da, en yüksek gelir gruplarıyla da içiçe bir mesleği yaparken, havadan sudan sohbet edecek ne çok malzemesi oluyor.

İyisi mi, sabah evden çık, ilk gördüğün kahvehaneye gir. Okeye dördüncü ara...

Sabahın köründe okey mi oynanır demeyin. Nüfusun yarısı ya emekli ya da işsiz. Evde oturup kadın dırdırı çekeceklerine, veriyorlar kendilerini sokağa.

Aslında, her öğlen bir başka camide namaz kılarak da epeyce vakit geçirilebilir. Üstelik, namaz çıkışı ikindi vaktine kadar muhabbet de cabası...

Nasılsa ülkeyi bir kişiye teslim etmişiz, ahali de onun sağlığına duacı...

Anamuhalefetin duayen lideri bile “Onu ben Başbakan yaptım” diye övünürken, kalkıp “bu ne biçim siyaset?” diye sormanın alemi yok.

Çok abartıldığını kendi bile farketti “ben faniyim” diye bağırıyor. Hep birlikte “Padişahım çok yaşa!” ardından da  “Sen ölürsen biz ne yaparız” diye toplu ağlama seansları neden yapmıyoruz ki?

Maazallah başına bir şey gelse, “sıfır sorun” abimize kalacağız.

Sarkozy değil ki, gidince arkasından muhalefet iktidar olsun. Herkül gibi yarı tanrı mübarek.

Televizyonda da Umutsuz Ev Kadınları var bu akşam. Yitip giden umutlar karın doyurmadığına göre, yemek üstü umutsuzluk, hazmı kolaylaştırabilir.

Salı akşamı Öyle Bir Geçer Zaman, çarşamba akşamı Muhteşem Süleyman, cuma akşamı da Feriha’yı izledik mi, kurtulduk demektir siyasetten.

Siyaset gerçekten bizim nesil için doğru bir uğraş değil.

Etnik kimliğimi bilmiyorum. Cemaatim yok. Anamın zorla dikte ettirdiği mezhep işleri de içime sinmiş değil.

Zavallı bir Türk ve sıradan bir Müslüman siyaset yapmamalı. Ne iktidar partisi ister böylesini, ne muhalefet.

Halkım bile “Daha ayrıntılı söyle. Daha daha nesin?” diyor artık.

Aziz Nesin değilim tabii... Bende nerede ustadaki pratik zeka.

Tuhaftır, bir gün beni de yakacaklar ama salaklar yanılmış olacaklar.

Yakılacak adam olur mu, yakılacak kadın vardır. Nuri Alço isen, Git Fatma Girik’i yak. Bulursan rahmetliyi.

Eskiden olsa siyaset yazmak yerine felsefe yapardım. Felsefenin de suyu çıktı. İki lakırdı etsem, test sınavları ile biçimlendirilmişler acaba nerelere çeker.

Mizah yapsam, hemen benden çok daha küçük meslektaşlarıma benzetirler.

Otuz yıl önce yazdığım kendi sözlerimi kullansam, “nereden çaldın?” derler.

Boş bulunup, “ben söylediklerinizin kısa pantolonlu hallerini biliyorum” desem, abarttığımı iddia ederler.

“Aslında bunca yıldır İstanbul Yeni Camii önünde dileniyordum, James Bond orayı film platosu haline getirince, mendilimi gelip Biga’da açtım” desem...

Maazallah zabıtalar üzerime üşüşür.

Tövbe valla...

Bi keresinde “çay severim” dedim de, çay ocağı işlettiğimi sandılar.

Siyaset, herkesin işi olsun ama benim olmasın. Kuzey Kutbu’na gidiyorum, Ren geyiklerinin boynuzlarına bakacam...

Artık ne kadar sürer bilmiyorum.



https://twitter.com/#!/AdilKorkut

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981