Arnavutluk, 500 yıl önce kendi istekleri ile İslamiyet’i kabul eden ve Adriyatik sahilleri deyince ilk aklımıza gelen bölge. Arnavutluk genel itibariyle Osmanlı İmparatorluğunun millet-i sadıkası, Osmanlı’nın Balkanlarda en son terk ettiği topraklar. Arnavutluk Evlad-ı Fatihan diyarı ve Türk tarihinin sınır çizgisi.
Arnavutluk’a uzanıyoruz. Adriyatik sahillerine. Tiran İşkodra Elbasan Dıraç Körçe Avlonya Berat Akçahisar selam veriyor bize. Ata yadigârı bu şehirler bugün adeta ağıtlarla yâd ediyor Osmanlıyı.
Balkan yarımadasının batı bölgesinde uzanan Arnavutluk, kuzeyden Karadağ, doğudan Sırbistan ve Makedonya, güneydoğudan Yunanistan, batıdan Adriyatik Denizi’yle çevrili. Nüfusunun yaklaşık %80’i Müslümanlardan oluşuyor. Ülkenin Resmi dili ise Arnavutça.
Arnavutluk, Balkanlar’da Türkiye’nin en yakın ilişkiler kurduğu ülkelerin başında geliyor. 1430 yılından itibaren Osmanlı yönetimine geçen Arnavutluk, 1912 yılına kadar, neredeyse 5 asır boyunca Türklerle ortak bir tarih ve kültürü paylaştı. Padişahların muhafızları, cesaret ve sadakatlerinden dolayı daima Arnavutlar arasından seçildi. Çok önemli şairler yazarlar ve düşünürler Arnavutlar arasından yetişti. İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da Arnavut kökenli bir aileye mensup olduğunu hatırlarsak Arnavutluk’un kültür dünyamıza ne kadar büyük katkılar sağladığını daha iyi anlamış oluruz. Bununla beraber Arnavutlar Osmanlıya karşı büyük sevgi duyan milletlerin başında geliyordu. Zira Kosova’da bulunan Firzovik (Verisovic/Ferisaj) kasabasındaki Arnavut isyanının haberini alınca II. Abdülhamit 1908’de II. Meşrutiyeti ilan etmişti.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Komünist Enver Hoca diktatörlüğü altına giren Arnavutluk, bu dönem boyunca büyük baskılara maruz kaldı. Enver Hoca Arnavut halkını ateistleştirmek için zalim bir baskı politikası izledi, topluma büyük acılar çektirdi. Komünist iktidarın ardından kurulan yeni cumhuriyetle birlikte ise bu kötü günler geride kaldı. Türkiye ile olan ilişkilere büyük önem verildi, Türkiye de bu ilgiye aynı derecede karşılık verdi.
5 asır Osmanlı idaresinde huzur ve barış içinde yaşayan Arnavutluk’u. Dağılmış Osmanlı topraklarından bir parça da burası.. Osmanlıdan kopan bir parça. Yunanistan, İtalya ve Arapların sömürmek için bütün imkânlarını seferber ettiği bölge burası. Parçalanmış hayatlarla göz göze geliyoruz. Tarih ne kadar acımasız. Tarihten ders almayan milletlerin durumu ne acı.
Osmanlı coğrafyasının hangi bölgesini gezersek gezelim ister istemez hüzünleniyoruz. İşte bir başka hüzün coğrafyası. Arnavutluk’u geziyoruz adım adım. İlk durağımız kuruja şehri. Osmanlıdaki adı ile Akçahisar. İlk hüzün durağımız. dağın yamacında kurulu bir şehir olan Akçahisar’da yıkılmış virane olmuş medeniyetin izleri var.. Kaleye tırmanıyoruz. İşte ayakta durmaya çalışan harabe bir cami ve yarım kalan minaresi. Bu kırık dökük yapı buraya gelenlere neler anlatıyor kim bilir. Mekânın acı dolu iniltisini duyar gibi oluyoruz. Kaleyi dolaşıyoruz. Tarihi evler bize bizi hatırlatıyor. Burası bizim kültürümüze o kadar çok benziyor ki. Benziyor da ne demek burası bizim kültürümüz. Bizim tarihimiz bizim coğrafyamız. Sıra sıra dizilmiş toplar dikkatimizi çekiyor. Kaleden Akçahisar’a bakıyoruz. Camiler, tarihi evler, dağlar ve yeşillikler arasındaki Akçahisar’da alperenlerin kılıç şakırtılarını at kişnemelerini duyuyoruz. Yıllar öncesinde buluyoruz kendimizi.
Şehirde yükselen minareler adeta Osmanlının taşa vurduğu birer mühür gibi zamana meydan okuyor. Ve minarelerden yükselen ezan sesi bizi aslımıza asıl olana çağırıyor.
Akçahisar’da dolaşırken sıcak insanlarla karşılaşıyoruz. Osmanlı yadigârı bir beldenin Osmanlı torunları… o kadar sıcak o kadar cana yakın ki bu insanlar. Türkiye’den geldiğimiz anlayınca ilgi ve alaka gösteriyorlar bize. Geçmişten gelen misafirperverliklerini sergiliyorlar. Osmanlıya isyan eden İskender paşanın müzesi ve kaledeki tarihi eserleri gezerken Türk Arnavut kültürünün bir birine ne kadar çok benzediğini görüyoruz. Buradaki sıcak cana yakın insanlarla hasbihal edip vedalaşırken ayrılmak zor geliyor bize ancak vakit gelmiştir. Yolcu yolunda gerek. Bir Arnavut kardeşimizin okuduğu Türkçe şiir eşliğinde Akçahisar’ın zirvesindeki balkanların manevi fatihlerinden sarı Saltuk hazretlerinin türbesine el sallayarak bir başka Osmanlı şehrine doğru yol alıyoruz. Akçahisar’ın sevgi dolu bakışlarını geride bırakarak yollara düşüyoruz yine.
Gitmediğiniz yer sizin değildir diyerek, sizlere bugünde Arnavutluktan seslendik. Biz Balkanlardaki gezimizi sürdürüyoruz.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981