Şikago Üniversitesi'nden biyoetikçi Leon Kass, hayatımızı biçimlendiren şeyin ölüm olduğunu söylüyor ve “Ölümün kesinliği ve tanımlamaları olmasa hayata anlam veren şeyleri yani sanat, aşk ve güzellikleri kaybedebiliriz” diyor.
Britanyalı şair Stevie Smith, “Ölüm olmasaydı hiçbir şeye devam edecek gücü bulamazdık” demiş.
Barbara Cartland'ın da sözü ilginç, “Benim cennetimde harikulade delikanlılar ve dükler olacak.”
Klinik ölüm gerçekleştikten sonra yaşamaya devam eden dokular ve organlar, akciğerler, pankreas, bağırsaklar, böbrekler, kalp, damarlar, kalp kapakçıkları, deri, tendonlar, kemik ve kornea imiş.
Ölüm korkusunu gidermenin en iyi yolu hayatın sonu gibi başlangıcı da olduğunu düşünmek. Ölmek doğmadan önce olduğumuz duruma dönmekten başka bir şey değil.
Britanya'da ölüler geleneksel olarak meşe, porsuk, kayın gibi ağaçlardan yapılan tabutlarla gömülüyor, sebep, cesedin toprağa karışmasını kolaylaştırma.
Cesedin yakılması işleminde ise 50 kg CO2 ve büyük miktarda cıva buharı havaya karışıyormuş.
Ölüm hüzünlü, en iyisi, "hangi şehirden gelirsen gel hep aynı köye gideceksin, hani şu tahtalı olana” diyerek, 'carpe diem' anı yaşa…