(BAY ROKA 2 dediysem, devamı anlamında. Biliyorum sen bunu anlayacak çaptasın ama açıklama yapmak geldi içimden)

Her iş çıkışında, önce akşam yemeğini yediği lokantaya, ardından da evinin yakınındaki bakkala uğruyordu Ali Roka. Yıllardır aralıksız her akşam yemek yediği lokantaya, o akşam gitmemişti. Evinin yakınındaki bakkala uğrayıp, her sıradan insanın yediği kakao – vanilyalı kutu dondurmalardan aldı. Daha sonra bira dolabının yanına gidip, fıstıkların etrafında dolaşan Murat’a seslenerek, ‘‘kaç tane içersin?’’ diye sordu. Bugüne kadar Ali Roka’nın yanında kimseyi görmediğinden, ayrı ayrı geldiklerini düşünen bakkal, bu soruya şaşırmıştı. Ali Roka ve Murat dükkandan çıktıktan sonra hemen lokantacıyı arayan bakkal, ‘‘Ali’nin yanındaki adamı gördün mü? Kim ki o?’’ diye sordu. Bakkalın söylediklerine inanamayan lokantacı, ‘‘yanında biri mi vardı? Bu akşam yemek yemeye gelmedi. Bende nerede kaldı bu adam diye düşünüyordum’’ dedi, kafası karışık bir şekilde. Evet, bu akşam başka bir akşamdı. Ali Roka ve her daim varlıklarından şikayetçi insanlardan biri yan yana, Ali Roka’nın doktor bile girmeyen evine doğru gitmekteydi…

Salondaki eski çekyat’a oturan Murat, ‘‘kettle’ı elimden aldığınızda, kavga edeceğimizi düşünmüştüm. Bugüne kadar bana bir gün olsun selam bile vermemişken, beni evinize bira içmeye çağırdınız. Neden Ali Bey?’’ diye sordu. ‘‘Bırak şimdi bey demeyi. Kettle’ı elinden aldığımda, o an aklımdan geçen tek şey, sana yumruk atmaktı. Sonra birkaç saniye duraksadım… Sen bana ‘neden?’ sorusunu ilk defa, gerçekten soran adamdın. İşleri hallolsun diye yalandan hal - hatır soran insanlar içinde, samimiyetsiz kalabalıklar içinde, ilk defa gerçek anlamda ‘neden’ diyen adam… Neyse boş ver şimdi bunları, bunlar biralık konular. Sıcak adamı bayıltıyor, dondurma yiyelim. Hem, bunca yıldır biriktirdiğim bir sürü tespit var, sana onları anlatırım’’ dedi Ali Roka, dolaptan dondurmayı almaya giderken. Ali mutfağa gittiği sırada etrafa bakınan Murat, kütüphanedeki kitapları gördüğünde gecenin olmazsa olmazı o klasik soruyu sormuştu, ‘‘bunların hepsini sen mi okudun!’’

‘‘Belki hayatımda bir kadın olsaydı, her şey daha başka olabilirdi. Biliyorum, benim temel sorunum insanları sevmemem. İnsanların da ötesinde, hayatı sevememem… Mesela sen… Belki bugüne kadar bir kitap bile okumamışsındır ama etrafında bir sürü insan vardır kesin. Sonra, herkesten çok sevdiğin insanlar vardır… Hem, hayatı seviyorsundur sen. Ben beceremedim bu işleri. Hep bir kenarda oturup, düşündüm sadece… Bir de, bende mevsimsel oluyor bu sevip - sevmeme durumları. Kışın soğukta üşüyen birini gördüğümde, sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi oluyorum. Ben üşümesem bile o üşüyor diye üzülüyorum. Ama havalar ısınmaya başladığında insanlardan nefret ediyorum. Güneşi görür görmez; o çirkin, yamuk – yumuk ayak parmaklarını ortaya çıkarıyorlar. Ayak parmakları… Beni hayattan soğutan şeylerin başında gelir. Bak aklıma ne geldi: Ya birisine tek taraflı aşık olsaydım... Ne kötü değil mi? Düşünsene, ben evde baksırımla oturup, dondurma yediğim sırada, ter kokan pis bir adamın benim sevdiğim kadını yediğini. Sırf bu düşünceler yüzünden bile, iyi ki de yalnızım diyorum kendi kendime’’ dedi Ali Roka.

Her çok okumuş, kelimelerle adeta dans eden adamın karşısındaki sıradan adamı oynayan Murat, o sıradan adamın sıradan cevabını vermemek için kendisini tuttu, tuttu, tuttu fakat en sonunda dayanamayıp, ‘‘şimdi ben sizin gibi cümleler kuramam. Böyle uzun uzun da anlatamam ama biraz önce söylediğiniz gibi bunlar biralık konular’’ dedi.
(Ben bi bira içeyim, haftaya devam ederiz.)


banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981